Master Tezler
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14411/23
Browse
Recent Submissions
Master Thesis Hemşirelerin İçselleştirilmiş Kadın Düşmanlığı ve Benlik Saygılarının Değerlendirilmesi(2025) Dilci, Funda; Bayraktar, Nurhan; Nursing; 07. School of Health Sciences; 01. Atılım UniversityBu araştırmanın amacı, hemşirelerin içselleştirilmiş kadın düşmanlığı ile benlik saygılarının belirlenmesi ve içselleştirilmiş kadın düşmanlığı ile benlik saygılarının arasındaki ilişkinin ve sosyodemografik özelliklerin içselleştirilmiş kadın düşmanlığı üzerinde ve benlik saygılarına etkisini incelemektir. Bu tez çalışması tanımlayıcı, kesitsel ve ilişki arayıcı tipte yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Ankara Etlik Şehir Hastanesi'nde çalışmakta olan 2294 kadın hemşire oluşturmaktadır. Örneklem için Ankara Etlik Şehir Hastanesi'nde bulunan 8 ana binada çalışan kadın hemşire sayısı tespit edilmiştir ve tespit edilen kadın hemşire sayısına göre minimum hemşire sayısı 226 olarak belirlenmiştir. 26 Ocak- 11 Mart 2024 tarihleri arasında yapılan çalışmamıza 720 hemşire gönüllü katılım sağlamıştır. Veri toplama sürecinde Sosyodemografik Bilgi Formu, İçselleştirilmiş Kadın Düşmanlığı Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği olmak üzere üç farklı ölçme aracı kullanılmıştır. Bulgular, hemşirelerin içselleştirilmiş kadın düşmanlığı orta- yüksek düzeyde olduğunu göstermiştir. İçselleştirilmiş kadın düşmanlığı alt boyutları olan kadını değersizleştirme eğilimi orta seviyede, kadına güvenmeme orta- yüksek seviyede, erkeklere kadından daha fazla değer verme eğiliminin ise yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hemşirelerin benlik saygısının orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Hemşirelerin içselleştirilmiş kadın düşmanlığı ve benlik saygısı arasında negatif yönde düşük düzeyde ilişki saptanmıştır. Aile yapısı tutucu- geleneksel, öğrenim durumu ön lisans, yaş grubu 31-40 yaş aralığında ve Onkoloji hastanesinde çalışan hemşirelerde içselleştirilmiş kadın düşmanlığı daha yüksek olduğu belirlenmiştir. İçselleştirilmiş kadın düşmanlığına yönelik bilgi ve farkındalığın yükseltilmesi, farklı çalışmalar ile ilişki düzeylerinin tespit edilmesi konunun çok yönlü olması ve aydınlatılması açısından önemli veri kaynağı olacaktır.Master Thesis Adölesanlarda Tek Taraflı ve Çift Taraflı Çanta Taşımanın El ve Parmak Kavrama Kuvveti, Sagital Dizilim, Postür, Üst Ekstremite Fonksiyonu ve Beden Hoşnutluğu Üzerine Etkilerinin İncelenmesi(2025) Yükselay, Şeyma; Yılmaz, Seval; 01. Atılım UniversityBu araştırmanın amacı, adölesanlarda tek taraflı çanta taşımanın el ve parmak kavrama kuvveti, baş tilt açısı (BTA), kraniyovertebral açı (KVA), servikotorasik açı (STA), postür, üst ekstremite fonksiyonu ve beden hoşnutluğu üzerindeki etkilerini incelemek ve bu verileri çift taraflı çanta taşıyan bireylerle karşılaştırmaktır. Çalışmanın bir diğer amacı da değerlendirilen parametrelerin birbirleriyle olan ilişkilerini araştırmaktır. Araştırmaya, yaş ortalaması 12,85 ± 1,54 yıl olan ve yaşları 10 ile 17 yıl arasında değişen toplam 47 adölesan katılımcı dahil edilmiştir. Katılımcılar, çanta taşıma alışkanlıklarına göre tek taraflı çanta taşıyan (n= 23) ve çift taraflı çanta taşıyan (n= 24) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Postüral açı ölçümleri (BTA, KVA, STA), fotometrik yöntem ile dijital fotoğraflar üzerinden ImageJ programı kullanılarak yapıldı. El kavrama kuvveti Jamar® el dinamometresi, parmak kavrama kuvveti Jamar® pinchmetre kullanılarak değerlendirildi. Postür, New York Postür Analizi, üst ekstremite fonksiyonu QuickDASH, beden hoşnutluğu ise Beden Bölgelerinden ve Özelliklerinden Hoşnut Olma Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Tek taraflı çanta taşıyan bireylerin kilosu (p = 0,002), vücut kitle indeksi (p = 0,005), dominant (p = 0,002) ve non-dominant el kavrama kuvveti (p= 0,006), ve dominant parmak kavrama kuvveti (p= 0,011) çift taraflı çanta taşıyan bireylerden daha yüksek olduğu tespit edildi. BTA, KVA, STA, postür puanı, QuickDASH skoru ve beden hoşnutluğu açısından gruplar arasında fark saptanmadı (p> 0,05). Yaş, boy, kilo ve vücut kitle indeksi ile el ve parmak kavrama kuvvetleri arasında pozitif yönde orta ile kuvvetli arasında değişen düzeyde ilişki olduğu belirlendi. Çanta ağırlığı ile dominant (r =-0,352, p =0,015) ve non-dominant (r =-0,361, p = 0,013) el kavrama kuvveti arasında negatif yönde orta kuvvette, dominant el kavrama kuvveti ile STA arasında negatif yönde orta kuvvette (r =-0,354, p = 0,015) ilişki saptandı. QuickDASH skoru ile beden hoşnutluğu arasında negatif yönde orta kuvvette (r =-0,300, p = 0,041), KVA arasında pozitif yönde zayıf ilişki (r = 0,292, p = 0,046) olduğu belirlendi. BTA ile STA arasında negatif yönde orta kuvvette (r =-0,384, p = 0,008) bir ilişki olduğu bulundu. Adölesanlarda tek taraflı çanta taşıma, el ve parmak kavrama kuvvetini artırmaktadır. Tek taraflı ve çift taraflı çanta taşıyan grupların postüral açıları, genel postürü, üst ekstremite fonksiyonunu ve beden hoşnutluğu benzerdir. Çanta ağırlığının artması kavrama kuvvetinde azalma ile ilişkilidir ve postüral açılardaki değişimler, el kavrama kuvvetini, el fonksiyonlarını ve beden algısını farklı düzeylerde etkilemektedir. Tek taraflı çanta taşımanın kısa vadede postüral hizalanma üzerinde anlamlı bir bozulmaya neden olmadığı, taşımanın yapıldığı tarafın tekrarlayan yüklenmeye maruz kalmasının el ve parmak kavrama kuvvetinde artışa neden olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: adölesan, beden algısı, el kuvveti, postür,Master Thesis Sleeve Gastrektomi (Adayı) Olan Hastaların Ameliyat Öncesi Süreçteki Fiziksel Aktivite Düzeylerinin Değerlendirilmesi(2025) Yıldırım, Ayşenur; Sarıkaya, Badegül; Demir, Canan; Basic Sciences; 08. Medical School; 01. Atılım UniversityBu çalışma, bariatrik cerrahi öncesi dönemde obez bireylerin fiziksel aktivite düzeyleri ile yeme davranışları arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (%74.4) hareketsiz kategoride yer aldığı görülmüş; fiziksel aktivite skorları genel olarak düşük düzeyde seyretmiştir (x̄ = 2.20 ± 0.93). Üç Faktörlü Yeme Anketi (TFEQ-R18) ile değerlendirilen yeme davranışları ise ortalama düzeyde kontrolsüz yeme (x̄ = 10.12 ± 2.99), duygusal yeme (x̄ = 7.39 ± 2.91) ve açlığa duyarlılık (x̄ = 5.89 ± 2.61) eğilimleri göstermektedir. Bilişsel kısıtlama puanları ise ortalamada 16.90 ± 3.18 olarak saptanmıştır. Fiziksel aktivite düzeyine göre yeme davranışlarında belirgin farklılıklar olduğunu saptanmıştır. Duygusal yeme puanları, fiziksel aktivite arttıkça anlamlı ölçüde azalmış (p = 0.0011; p < 0.01); benzer şekilde kontrolsüz yeme (p < 0.05) ve açlığa duyarlılık (p < 0.05) düzeylerinde de aktivite ile ters yönlü anlamlı ilişkiler gözlenmiştir. Öte yandan, bilişsel kısıtlama düzeyi açısından gruplar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p = 0.2008), bu da fiziksel aktivitenin bu boyutta etkili olmayabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, fiziksel aktivite düzeyinin toplam yeme davranışı puanı ile negatif yönde ve anlamlı bir ilişki gösterdiğini ortaya koymuştur (r = –0.171; p < 0.01). Bu bulgular, artan fiziksel aktiviteyle birlikte daha sağlıklı yeme davranışlarının ortaya çıkabileceğini desteklemektedir. Bu durum, bariatrik cerrahi öncesi dönemde fiziksel aktivitenin desteklenmesinin, cerrahi sonrası davranışsal uyumu artırabileceği yönünde önemli ipuçları sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bariatrik Cerrahi, Fiziksel Aktivite, Obezite, TFEQ-R18, Yeme DavranışıMaster Thesis Whip-Predict Whiplash Risk Sınıflandırma Aracının Türkçe Geçerlik, Güvenirlik Çalışması(2025) Eryılmaz, Muhammed Celal; Uluğ, Naime; 01. Atılım UniversityBu çalışma, WHIP-PREDICT Whiplash Risk Sınıflandırma Aracı'nın Türkçe versiyonunun geçerlik ve güvenirlik analizini gerçekleştirmek amacıyla tasarlanmıştır. Whiplash yaralanmaları, trafik kazaları gibi travmatik olaylar sonucunda ortaya çıkan karmaşık bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, Quebec Task Force (QTF) tarafından geliştirilen 'Whiplash Associated Disorders' (WAD) terimi, bu tür yaralanmaların tanımlanmasında önemli bir yer tutmaktadır. WHIP-PREDICT ölçeği, whiplash yaralanmalarının risk faktörlerini değerlendirerek, uygun tedavi ve rehabilitasyon planlarının oluşturulmasına yardımcı olmaktadır. Ancak, Türkiye'de Whiplash yaralanmalarının risk sınıflandırılması için kullanılan ve Türkçe geçerlik güvenirliği olan herhangi bir ölçek bulunmamaktadır. Literatürdeki bu eksikliği gidermek için WHIP-PREDICT aracının Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapıldı. Bu araştırma, Ağustos 2024 ile Haziran 2025 tarihleri arasında, 18-65 yaş aralığındaki 285 bireyden elde edilen verilerle gerçekleştirildi. Katılımcılar, çalışmanın dahil edilme kriterlerine uygun olarak seçildi ve anket süreci, etik kurallara uygun olarak gerçekleştirildi. Çalışma kapsamında katılımcıların, demografik bilgileri, kronik hastalık varlığı ve WHIP-PREDICT ölçeği uygulandı. Ayrıca, Boyun Özürlülük Sorgulama Anketi (BÖA), Tampa Kinezyofobi Ölçeği (TKÖ) ve Olayların Etkisi Ölçeği (OEÖ) gibi ek ölçüm araçları da kullanıldı. Elde edilen veriler sonucunda, WHIP-PREDICT ölçeğinin Türkçe versiyonunun Cronbach Alfa katsayısı 0,893 olarak hesaplandı, bu da yüksek düzeyde iç tutarlılığı gösterdi. Yapı geçerliği analizi, ölçeğin iki alt boyutlu bir yapıya sahip olduğunu ortaya koydu. WHIP-PREDICT'in ilk bölümdeki 10 madde, whiplash travması ile ilişkili semptomları ve risk faktörlerini ölçerken, ikinci bölümdeki 5 madde ise aşırı uyarılma durumunu değerlendirmektedir. Bu bölüm, özellikle 35 yaş ve üzerindeki katılımcılarda yaşa bağlı aşırı uyarılma ile artan riskleri göz önünde bulundurarak, whiplash yaralanmalarının psikolojik etkilerini anlamayı amaçlamaktadır. Bu çalışma sonucunda; WHIP-PREDICT'in birinci bölümü ile, BÖA toplam puanı arasında yüksek düzeyde pozitif ilişki, TKÖ toplam puanı arasında orta düzeyde pozitif ilişki, OEÖ toplam puanı arasında orta düzeyde pozitif ilişki bulundu. WHIP-PREDICT'in ikinci bölümü ile; BÖA toplam puanı arasında zayıf fakat istatistiksel olarak anlamlı ilişki, OEÖ toplam puanı arasında orta düzeyde pozitif ilişki, TKÖ toplam puanı arasında ise zayıf düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı olmayan korelasyon bulundu. Çalışma sonuçlarımız, WHIP-PREDICT ölçeğinin Türkçe versiyonunun, whiplash yaralanmalarının değerlendirilmesinde güvenilir ve geçerli bir araç olduğunu gösterdi. Bu çalışma, Türkiye'de WHIP-PREDICT'in klinik uygulamalara entegrasyonunu kazandırarak, whiplash yaralanmalarının değerlendirilmesinde ve yönetiminde önemli katkılar sağlayabileceği düşünülmektedir. Elde edilen bulgular, boyun ağrılı bireylerin değerlendirme ve tedavi süreçlerinin özelleştirilmesine, bunun yanı sıra bu alanda çalışan hekim ve fizyoterapistlerin sunduğu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesinde önemli rol oynayabileceği düşünülmektedir.Master Thesis Savunma Sanayii Ekonomisinde Finansal Süreklilik(2025) Ünlü, Türkünaz; Yanık, Zeki; Business; 05. School of Business; 01. Atılım UniversityYazar ve veri bilimi uzmanı Piyanka Jain'in, MIT Sloan'da 'Kuruluşlar İçinde Veri Okuryazarlığı Oluşturmanın Önemi' hakkındaki konuşmasında yer alan bu cümlesi, giderek artan uluslararası güvensizlik ortamında yalnızca askerî donanım ürünlerinin değil; aynı zamanda büyük ölçekli veri toplama, analiz etme ve bu analizleri karar süreçlerine entegre etme yetkinliğinin de rekabet avantajına büyük katkı sunduğunu göstermektedir. Bu bağlamda veri okuryazarlığı hem bireysel uzmanlık hem de kurumsal kapasite açısından kritik bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır. Savunma sanayiinde Ar-Ge ve Ür-Ge harcamaları, yenilikçi ürün ve teknolojilerin geliştirilmesinin yanında firmaların küresel rekabet içindeki konumlarını belirleyen stratejik birer kaldıraç işlevi görmektedir. Bu tür yatırımlar, firmaların teknolojik kapasitesini artırmakta; faaliyet kârlılığı (FAVÖK), bilanço dengesi ve gelir tablosu gibi temel finansal göstergeler üzerinden değerlendirildiğinde de operasyonel verimliliğin ve uzun vadeli finansal sürdürülebilirliğin doğrudan belirleyicisi hâline gelmektedir. Bu tez çalışmasında, farklı ülkelere ait savunma sanayii firmaları üzerinden yapılan analizlerle veri okuryazarlığı süreçlerinin sektördeki rolü incelenmiştir. 'Savunma Sanayii Ekonomisinde Finansal Süreklilik' başlıklı bu çalışma, savunma sanayii firmalarının finansal dayanıklılığını, yapısal dönüşümünü ve veri temelli karar alma becerilerini çok boyutlu olarak incelemektedir. Farklı ülkelerde faaliyet gösteren firmalar karşılaştırmalı olarak ele alınmış; bu firmaların finansal performansları, ArGe politikaları ve kurumsal yapılarına dair veriler üzerinden yürütülen analizlerle veriyle desteklenen yönetim anlayışının sektörel başarıya etkisi somut biçimde ortaya konmuştur. ii Sonuç olarak, günümüzün jeopolitik belirsizlikler, teknolojik dönüşümler ve ekonomik dalgalanmalarla şekillenen güvenlik ortamında, savunma sanayiinde yalnızca ürün geliştirmek yeterli değildir. Bu teknolojik ilerlemelerin; finansal sürdürülebilirlik, veri temelli stratejik planlama ve ölçülebilir performans göstergeleriyle desteklenmesi artık bir tercih değil, zorunluluktur. Bu tez, söz konusu dönüşümün etkilerini yalnızca işletme düzeyinde değil, aynı zamanda ulusal savunma politikaları ve endüstriyel özerklik bağlamında da ele almakta ve bu yönüyle disiplinler arası bir katkı sunmaktadır.Master Thesis Türkiye'de Ar-Ge Harcamalarının Belirleyicileri (2003 - 2021)(2024) Tufan, Mehmet Serdar; Omay, Tolga; Economics; 05. School of Business; 01. Atılım UniversityAraştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) harcamaları, yenilik, verimlilik ve rekabetin artırılmasında kritik bir itici güç olup, makroekonomik koşullar da dahil olmak üzere çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Döviz kuru ve faiz oranı, sermaye maliyetini, finansmanın erişilebilirliğini ve yenilik için teşvikleri etkileyerek Ar-Ge yatırımları üzerinde önemli etkiye sahip temel makroekonomik değişkenlerdir. Bu çalışmada, Türkiye'de Ar-Ge'yi etkileyen makroekonomik faktörleri belirlemek amacıyla 2003- 2021 dönemi çeyrek yıllık verileri kullanılarak regresyon analizi yapılmıştır. Çalışmada, bağımlı değişken olarak toplam Ar-Ge harcamaları, bağımsız değişkenler olarak ise nominal döviz kuru (USD/TRY), reel GSYİH, ağırlıklı piyasa faiz oranı, patent faydalı model sayısı ve tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, Ar-Ge harcamaları üzerinde en belirleyici etmenlerin reel Gayrisafi Yurtiçi Hasıla ve patent/faydalı model sayısı olduğunu ortaya koymuştur. Ekonomik büyüme arttıkça, özel sektörün Ar-Ge yatırımlarını artırmaktadır. Ayrıca Ar-Ge personel sayısındaki artışın Ar-Ge harcamalarını pozitif yönde etkilemesi de saptanan bulgular arasındadır. Çalışmanın devamında yapılan doğrusal olmayan analiz sonuçlarına göre, dolar kurunun düştüğü dönemlerde patent sayısındaki artışlar daha yüksek oranlı Ar-Ge harcamalarına yol açmaktadır. Bulgular ışığında, Türkiye'de ArGe'yi artırmak için döviz kuru istikrarının yanı sıra ekonomik büyüme ve nitelikli insan kaynağına yapılan yatırımın önemi vurgulanmaktadır. Bu çalışma, Ar-Ge politikaları için önemli çıkarımlar sunmaktadır.Master Thesis Türkçe ve İngilizce Dilleri Arasında Denizcilik Metinlerinin Çevirisinde Özelleştirilmiş Makine Çevirisi Sistemi Kullanmanın Etkisi Üzerine Bir Karşılaştırmalı Çalışma(2025) Yapıcı, Tahsin Buğrahan; Aksoy, Nüzhet Berrin; English Translation and Interpretation; 02. School of Arts and Sciences; 01. Atılım UniversityMakine çevirisinin (MT) profesyonel çeviri süreçlerine giderek daha fazla entegre edilmesiyle birlikte, MT'nin verimliliği, kullanılabilirlik derecesi ve çeviri sürecini ne ölçüde hızlandırdığı sorgulanmaya başlanmıştır. Bu tezde, genel ve alana özgü verilerin bir araya getirildiği sınırlı bir derlem ile eğitilmiş olan özelleştirilmiş bir MT modelinin, Türkçe-İngilizce dil çiftinde teknik içeriği doğru bir şekilde aktaran ve profesyonel bağlamda kullanılabilir çeviriler üretip üretemeyeceği araştırılmıştır. Özelleştirilmiş iki farklı model, önde gelen çeviri sistemleri (Google Translate, DeepL, Microsoft Translator) ve ChatGPT-4 ile birlikte incelenmiştir. Modellerin performanslarını değerlendirmek için otomatik değerlendirme metrikleri (BLEU, METEOR, chrF++, TER) ve kısa insan yorumları kullanılmıştır. Bu değerlendirme neticesinde, özelleştirilmiş modellerden birinin Türkçeden İngilizceye çeviride rakiplerine kıyasla en yüksek performansı gösterdiği görülmüştür. Sonuç olarak, yapılan özelleştirmenin, özellikle denizcilik metinlerinde daha yüksek terminolojik doğruluk, akıcılık ve yapısal tutarlılık sağladığı görülmüştür. Bu bulgular ışığında, özelleştirilmiş MT'nin özellikle uzmanlık gerektiren alanlarda çeviri verimliliğini ve kalitesini artırabildiği söylenebilir.Master Thesis Diabetes Mellitus'ta Ghrelin, Nesfatin-1 ve Vaspin İlişkisi(2025) Akkuş, Şüheda; Dursun, Ali Doğan; Basic Sciences; 08. Medical School; 01. Atılım UniversityBu tez çalışmasında, Diabetes Mellitus'lu bireylerde spesifik adipokinler olan Ghrelin, Nesfatin-1 ve Vaspin düzeyleri incelenmiş ve bu düzeylerin glisemik kontrol göstergelerinden biri olan HbA1c ile olası ilişkileri değerlendirilmiştir. Diabetes Mellitus, küresel yaygınlığı giderek artan, insülin direnci, glukoz metabolizmasında bozulma ve kronik inflamasyon ile karakterize karmaşık bir metabolik hastalıktır. Adipoz dokudan salgılanan adipokinlerin insülin duyarlılığı, enerji dengesi ve inflamatuar yanıtların düzenlenmesinde önemli roller oynadığı bilinmektedir. Bu moleküllerin diyabet patofizyolojisindeki etkileriyle ilgili yapılan önceki çalışmalar, tanısal biyobelirteç veya terapötik hedef olarak potansiyel taşıdıklarını öne sürmektedir; ancak bu ilişkilerin mekanizmaları hâlâ netlik kazanmamıştır. Bu araştırmada, ELISA yöntemi ile kan örneklerinde yapılan biyokimyasal analizler ve HbA1c düzeyleriyle yapılan istatistiksel korelasyon çalışmaları sonucunda, adı geçen adipokinlerin diyabet tanı ve tedavisindeki potansiyel önemine dair veriler elde edilmiştir. Bulguların, diyabetin patofizyolojisine dair daha derin bir anlayış geliştirilmesine ve gelecekteki tanı/tedavi stratejilerine bilimsel katkı sunması beklenmektedir.Master Thesis Genç Erişkin Bireylerde Dinapeni Varlığının Postür, Spinal Mobilite, Kas Kuvvet ve Enduransı Üzerine Etkisi(2025) Ayazzade, Aynur; Acet, Nagihan; Department of Physiotherapy and Rehabilitation; 16. Graduate School of Health Sciences; 01. Atılım UniversityMevcut çalışmanın amacı, genç erişkin bireylerde dinapeni varlığının postür, spinal mobilite, kas kuvvet ve enduransı üzerine olan etkisini değerlendirmektir. Mevcut çalışma kesitsel-gözlemsel, iki kollu bir çalışma olarak planlandı ve clinical.gov adresine [NCT06621875] numarası ile kaydedildi. Çalışmaya, yaşları 21.46 ± 2.22 olan toplam 52 birey (26 dinapenik, 26 kontrol) dahil edildi. Dinapeni tanısı, EWGSOP2 kriterlerine göre tanımlandı; katılımcıların kas kuvveti el kavrama kuvveti ölçümü ile Jamar el dinamometresi ile, fiziksel performans 4 m yürüme testi ve otur-kalk testi ile ve kas kütlesi Biyoimpedans Analizi ile değerlendirildi. Kas kütlesinde azalma olmaksızın kavrama kuvveti ve/veya fiziksel performansta azalması olan bireyler dinapenik olarak ele alındı. Katılımcıların antropometrik ölçümleri (kol ve baldır çevresi) mezura ile, fiziksel aktivite düzeyi IPAQ-kısa form ile, beslenme durumu Evrensel malnütrisyon tarama aracı ile, bilgisayar kullanımı günlük kullanma süresi x yıl olarak değerlendirildi. Lumbal spinal mobilite fleksiyon ve ekstansiyon yönünde Modifiye Schober Testi ve fleksiyon ve lateral fleksiyonlar parmak-zemin mesafesi ile; kas enduransı ise McGill Protokolü (gövde fleksiyonu, yüzüstü köprü, lateral köprü, Biering-Sorensen testi) ile ölçüldü. Postüral açılar (kraniyovertebral açı, baş açısı ve omuz açısı) MB Ruler yazılımı kullanılarak fotogrametrik postür analizi ile, derin servikal fleksör, lumbal ekstansör ve transversus abdominis kas kuvveti stabilizer biofeedback cihazı kullanılarak değerlendirildi. Gruplar arası karşılaştırma verilerin parametrik dağılımına bağlı olarak bağımsız örneklem T testi veya Mann Whitney-U testi ile analiz edildi. Mevcut çalışmada örneklem grubundaki dinapeni prevelansı %50 idi. Dinapeni grubunda kontrol grubuna göre bilgisayar kullanımı anlamlı derecede artmış (p <0.001), fiziksel aktivite düzeyi, el kavrama kuvveti ve otur-kalk testi sırasındaki performans ise anlamlı derecede azalmış idi (p <0.001). Sigara kullanımı, cinsiyet dağılımı, geçirilmiş Covid-19 varlığı, metre yürüme testi sırasındaki performans, antropomatrik ölçümler, vücüt kas kütlesi, yağ oranı, bazal metabolizma hızı, metabolik yaş, kemik mineral kütlesi iki grupta benzerdi (p> 0.05). Çalışmada elde edilen bulgulara göre, gruplar arası karşılaştırmada, dinapenik olan grupta spinal mobiliteden bağımsız olarak (p> 0.05) kas kuvveti, endurans, postüral açı parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bozulmalar saptandı (p <0.001). Bu çalışma, genç erişkin bireylerde dinapeninin spinal mobiliteden bağımsız olarak yalnızca kas kuvveti ve endurans üzerinde değil, aynı zamanda postüral duruş üzerinde de belirgin olumsuz etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Dinapenik bireylerde artmış bilgisayar kullanımı ve azalmış fiziksel aktivite düzeyleri dikkat çekici bulunmuş, bu da dinapeninin modern yaşam tarzıyla ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Bulgular, genç bireylerde dahi kas fonksiyonlarının korunmasının postür ve fonksiyonel kapasite açısından önemli olduğunu göstermekte ve erken dönemde dinapeniye yönelik farkındalık ve müdahalenin gerekliliğini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: el kavrama kuvveti, eklem hareket açıklığı, genç erişkin, kas güçsüzlüğü, postürMaster Thesis Migrenli Bireylerde Ağrı ile İlişkili Parametreler, Kognitif Düzey ve Duyusal Hassasiyet(2025) Ağır, Hatice; Acet, Nagihan; Department of Physiotherapy and Rehabilitation; 16. Graduate School of Health Sciences; 01. Atılım UniversityMigren, dünya genelinde önemli düzeyde yaşam kalitesi ve iş gücü kaybına yol açan nörolojik bir hastalıktır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, migrenin yalnızca baş ağrısı ataklarıyla sınırlı kalmadığını; aynı zamanda ataklar arasında da psikonörobiyolojik işleyişte kalıcı değişimlere yol açabileceğini düşündürmektedir. Mevcut çalışma, migrenli bireylerde baş ağrısız dönemde kantitatif duyusal testleri, santral sensitizasyon düzeyini, kognitif işlevler ile birlikte hafif dokunma duyusunu asemptomatik kontrol grubu ile karşılaştırarak incelemeyi amaçlamaktadır. Mevcut çalışma, kesitsel-gözlemsel bir çalışma olarak planlandı. Çalışmaya 38,09±9,99 yaş aralığında 22'si primer başağrılı (%51,2) ve 21'i asemptomatik kontrol (%48,8) olarak toplam 43 birey dahil edildi. Tüm başağrılı katılımcılar, ataklar arasında (interiktal dönemde) değerlendirildi. Kantitatif duyusal testler (KDT), mekanik basınç algometresi kullanılarak, segmental (C2 ve C7 spinöz prosesin bilateral 2 cm laterali, üst tapez kasının orta noktası, temporal kemik orta noktası) ve ekstrasegmental olmak üzere (M.Extansör Carpi Radialis Longus ve Tibialis Anterior kası orta noktası) Basınç ağrı eşiği (BAE) ölçümlerini ve Şartlı ağrı modülasyonunu (ŞAM-soğuk uyaran ile) içerdi. Santral sensitizasyon düzeyini değerlendirmek amacıyla Santral Sensitizasyon Ölçeği (SSÖ) kullanıldı. Kognitif işlevlerin genel değerlendirmesi Montreal Bilişsel Değerlendirme Ölçeği (MBDÖ) ile, seçici dikkat, bilişsel inhibisyon ve bilişsel esneklik stroop testi ile; kısa süreli bellek ve çalışan bellek kapasitesi Sayı Dizisi Testi (SDT) ile, yürütücü işlevler Frontal Değerlendirme Bataryası (FDB) ile ölçüldü. Hafif dokunma duyusu Semmes-Weinstein Monofilament (SWM-Segmental olarak C2, üst trapez kasının orta noktası, temporal kemik orta noktası; ekstrasegmental olarak önkol dorsali, elin dorso radyali, ayağın medial- lateral hattı ve topuk orta noktası testi ile bilateral olarak değerlendirildi. Gruplar arası karşılaştırmada Mann Whitney-U Testi kullanıldı. Kantitatif duyusal testlerde, gruplar arası karşılaştırmalarda, deney grubunda BAE açısından sol taraf temporal kemik orta noktasında ve ortalama temporal kemik BAE değerlerinde anlamlı düşüş saptanırken (p = 0.02, p=0.49), ŞAM skorları (p = 0.003) ve santral sensitizasyon düzeyinde artma kontrol grubuna kıyasla daha fazla idi (p < 0.001). Kognitif testlerde deney grubunda Stroop Testi'nin dördüncü bölümünde yapılan hata sayısı daha düşük iken (p=0.02), sayı dizisi testinde ileri sürmede basamak uzunluğu (p < 0.001) ve puanı düşüktü (p < 0.001). Geri saymada ise deney grubunda kontrol grubuna kıyasla hata sayısının fazla olması (p < 0.001) ile birlikte puanı daha azdı (p < 0.001). Ek olarak, gruplar arası karşılaştırmada MBDÖ ve FDB puanları istatistiksel olarak benzerdi (p<0.05). Migrenli bireylerde hafif dokunma duyusunda segmental olarak, sağ taraf temporal kemik orta hattında (p=0.038); ekstrasegmental olarak, sol taraf elin dorso radyalinde (p=0.035), bilateral ayak medialinde (p=0.045; p=0.014) ve sağ ayak lateralinde (p=0.001) daha fazla duyarsızlaşma bulunurken, diğer parametreler istatistiksel olarak benzerdi (p<0,005). Bu çalışmada, migrenli bireylerde, öncelikle kantitatif duyusal testler kapsamında kısmen segmental olarak basınç ağrı eşiğinin düşmesi; ŞAM skorlarının santral sensitizasyon düzeyi ile birlikte artması ve hafif dokunma duyusu açısından kısmen segmental ve ekstrasegmental olarak duyarsızlaşma varlığı ağrı inhibitör mekanizmalarında asemptomatik bireylere kıyasla yetersizlik ve somatosensoriyal algılamada bozulmalar olabileceğini düşündürdü. Kognitif fonksiyonlar açısından, migrenli bireylerde asemptomatik gruba kıyasla genel kognitif durum ve yürütücü fonksiyonlarda değişim olmaksızın, kısmen seçici dikkat, bilişsel inhibisyon ve bilişsel esneklik süreçlerinin daha iyi olduğunu ancak kısa süreli hafıza ve çalışan belleğin olumsuz etkilenebileceğini gösterdi. Bu bulgular, migrenin yalnızca baş ağrısı ataklarıyla sınırlı kalmadığını; ataklar arası dönemde de ağrı modülasyonu, merkezi duyarlılık, bilişsel alt işlevler ve somatosensoriyel algılamada bozulmalarla karakterize nörobiyolojik değişikliklere yol açtığını ortaya koydu.Master Thesis Adölesan İdiyopatik Skolyozlu Bireylerde Skolyoz Eğrisinin Tipi ve Şiddeti ile Baş Ağrısı İlişkisinin Araştırılması(2025) Özçatalbaş, Orkun; Yılmaz, Seval; 01. Atılım UniversityBu çalışma adölesan idiyopatik skolyozlu bireylerde baş ağrısı görülme sıklığı, şiddeti, süresi ve baş ağrısı nedeniyle yaşanan sıkıntıları sağlıklı bireyler ile karşılaştırmak ve skolyoz eğrisinin tipi ve şiddeti ile baş ağrısı şiddeti, süresi, sıklığı ve baş ağrısı nedeniyle yaşanan sıkıntılar arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmaya 10-17 yaş aralığında 65 adölesan idiyopatik skolyozlu birey (45 kadın, 20 erkek) ve 65 sağlıklı birey (41 kadın, 24 erkek) olmak üzere toplam 130 birey dahil edildi. Skolyozlu bireylerin Cobb açısı iPinPoint mobil uygulama yöntemi ile son 3 ay içinde çekilmiş röntgenleri üzerinden değerlendirildi. Ayrıca skolyoz tipi ve lokalizasyonu kaydedildi. Bireylerin baş ağrısı değişkenleri Baş Ağrısı Nedeniyle Ergenlerin Yaşadığı Sıkıntılar Anketi (HARDSHIP) ile, uyku değişkenleri ve kalitesi Çocuklar İçin Uyku Kalitesi Ölçeği ve Uyku Değişkenleri Anketi ile skolyozlu bireylerin yaşam kalitesi ise SRS-22 Hasta Anketi ile değerlendirildi. Skolyozlu bireylerin sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında baş ağrısı yaşama sıklığı, süresi, baş ağrısı nedeniyle yaşanan sıkıntılar açısından benzer özelliklere sahip olduğu (p>0,005) ancak baş ağrısının lokalizasyonu, şiddeti, baş ağrısında gerçekten hasta hissetme durumu, baş ağrısında karanlık bir yerde olmayı isteme açısından farklılıklar olduğu tespit edildi (p<0,005). Skolyoz tipi ile baş ağrısı değişkenleri arasında ilişki olmadığı bulundu (p>0,005). Skolyozlu bireylerin uyku süreleri sağlıklı bireyler ile benzerken (p>0,005) uyku kalitesi ve verimliliğinin sağlıklı bireylerden daha yüksek olduğu tespit edildi (p<0,005). Cobb açısı değeri ile son bir hafta içinde baş ağrısı yaşanan gün sayısı arasında pozitif yönde zayıf ilişki (p=0.025) olduğu, hareket ile baş ağrısı kötüleşen bireylerin Cobb açılarının daha yüksek olduğu tespit edildi. Skolyozlu bireylerin baş ağrısı yaşama sıklığı, süresi sağlıklı bireyler ile benzer iken baş ağrısı tipi sağlıklı bireylerden farklı olabilir. Skolyozu olan kişilerde baş ağrısının genellikle tek taraflı olması, baş ağrısı sırasında karanlık ortamda olmayı tercih etmeleri ve daha fazla hasta hissetmeleri, baş ağrısının migren tipi olabileceğini gösterebilir. Skolyoz tipinin baş ağrısı değişkenleri ile ilişkili olmadığı ancak skolyoz eğrisinin şiddetinin artması baş ağrısı sıklığını arttırabileceği tespit edildi.Master Thesis Virginia Woolf'un Bayan Dalloway ve Deniz Feneri Eserlerinde Büyük Savaşın Yankıları(2025) Çelik, Hilal; Aras, Gökşen; Department of Basic English (Prep School); Department of English Language and Literature; 14. School of Foreign Languages; Department of English Language and Literature; 17. Graduate School of Social Sciences; 02. School of Arts and Sciences; 01. Atılım UniversityBu tez, Birinci Dünya Savaşı'nın etkilerini Virginia Woolf'un Mrs. Dalloway ve To the Lighthouse adlı eserlerinde modernizm, bilinç akışı anlatım tekniği ve Albert Einstein'ın Görelilik Teorisi ışığında incelemektedir. To the Lighthouse eserinde James Ramsay'in 'Hiçbir şey yalnızca tek bir şey değildi' (138) ifadesi, Virginia Woolf'un tüm eserlerindeki modernist gerçeklik anlayışını oluşturmaktadır. Bu çok katmanlı gerçeklik ve görelilik düşüncesi, Woolf'un anlatım teknikleri ve temaları aracılığıyla yansıtılmaktadır. Hem Mrs. Dalloway hem de To the Lighthouse, savaşın bir sonucu olarak kimlik, zaman ve mekân ile ilgili geleneksel kesinliklerin yıkıldığı, dönüşmüş bir dünyayı tasvir etmektedir. Tezin amacı, nasıl Virginia Woolf'un bilinç akışı tekniği kullandığı ve Albert Einstein'ın Görelilik Teorisi'nin savaş sonrası dönemde gerçekliğin parçalanmış ve öznel doğasının keşfini analiz etmektir.Master Thesis Çin'in Yükselişinde ABD'nin Rolü: Ortaklıktan Tehdide(2024) Soylu, Selin Nur; Yıldırım, Nilgün Eliküçük; Energy Systems Engineering; 06. School Of Engineering; 01. Atılım UniversityAmerika Birleşik Devletleri ve Çin Halk Cumhuriyeti ilişkileri resmi olarak 1972 yılında başlamıştır. Gelişen ikili ilişkiler sonucunda uluslararası arenada tarihi şekillendirecek birçok farklı hipotezi de içinde barındırmaktadır. ÇHC'nin kurulmasıyla beraber ülkenin büyüyen ekonomisi, küresel bir güç olan ABD için bir tehdit unsuruydu. ABD'nin Asya bölgesi üzerine artan ilgisi ÇHC ile kimi zaman iyi ilişkilerin gelişimi için adımlar atılsa da, neticede krizleri de beraberinde getirmiştir. İki farklı ideolojik yapıya sahip ÇHC ve ABD 1972 yılından itibaren yapılan diplomatik adımlar, ekonomik işbirlikleri ve ticaretle günümüzün süper güçleri konumuna gelebilmişlerdir. Bu araştırmanın asıl amacı ise, Çin'in Amerika için neden ve nasıl bir tehdit haline geldiğidir. Çalışmanın birinci bölümünde, 1972-1990 arası yaşanan diplomatik ilişkiler, askeri destek ve ekonomik ilişkilerden oluşmaktadır. İkinci bölüm ise,1990-2010 arası Asya-Pasifik dönemini (Obama Asia Pivot politikaları). Üçüncü bölüm ise, 2010'dan günümüze kadar olan ABD'nin Asya politikalarından bahsedilirken ABD'nin liderlerinin kararlarının dış politikada Asya için nasıl şekillendiğini anlatan ana bölümden oluşmaktadır.Master Thesis Türk Deniz Ticareti Hukukunda Gemi İşletme Müteahhidi(2025) Sözal, İrem Yüzbaşıoğlu; Hızır, Serdar; Law; 04. School of Law; 01. Atılım University6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1061/2. maddesinde düzenlenen gemi işletme müteahhidi, başkasına ait bir gemiyi kendi hesabına suda işleten kişi olarak tanımlanmaktadır. Gemi işletme müteahhidi, ilgili hükme göre, üçüncü kişilere karşı donatan sayılacaktır. Çalışmamızda gemi işletme müteahhidi Türk hukuku açısından ele alınmış, diğer ülkelere ait hukuki düzenlemeler ise çalışmamız kapsamı dışında bırakılmıştır. Üç bölümden oluşan tezimizin ilk bölümünü gemi işletme müteahhidine ilişkin temel bilgiler, ikinci bölümünü gemi işletme müteahhidinin tarafı olduğu hukuki ilişkiler, üçüncü bölümünü ise gemi işletme müteahhidinin hukuki sorumluluğu oluşturmaktadır. Çalışmada gemi işletme müteahhidinin sorumluluğu yalnızca hukuki sorumluluk bakımından incelenmiş; cezai ve idari sorumluluk çalışmamızın kapsamı dışında bırakılmıştırMaster Thesis Diş Hekimliği Uygulamalarında Yapay Zeka Kullanım Niyetini Etkileyen Faktörler: Ankara İli Örneği(2025) Alqaifi, Faten; Tengilimoğlu, Dilaver; Business; 05. School of Business; 01. Atılım UniversityBilim ve teknoloji alanındaki sürekli ilerlemeler, diş hekimliğine yapay zeka (YZ) entegrasyonu yoluyla girmiş, tedavi süreçlerini kolaylaştırma, operasyonel verimliliği artırma ve klinik sonuçları iyileştirme gibi faydalar sunmuştur. Alanı devrim niteliğinde dönüştürme potansiyeline rağmen, diş hekimleri arasında YZ kullanımı sınırlı kalmakta ve bunun önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. Bu araştırmanın iki temel amacı vardır: Ankara'daki diş hekimleri arasında yapay zeka kullanımına yönelik temel engellerin düzeyini ve yapay zekayı kullanma niyetini etkileyen faktörleri incelemek ve bu ilişkilerde yaş, cinsiyet ve önceki deneyimin düzenleyici bir rol oynayıp oynamadığını değerlendirmektir. Araştırmada, Ankara'daki çeşitli diş klinikleri ve hastanelerinde çevrimiçi anketler uygulanarak niceliksel ve kesitsel bir yaklaşım benimsenmiş ve 440 katılımcıdan oluşan bir örneklem seçilmiştir. Elde edilen bulgular, performans beklentisi, çaba beklentisi ve sosyal etkinin diş hekimlerinin YZ'yi kullanma niyetini olumlu yönde etkilediğini (küçük etki büyüklüğüyle) ortaya koyarken, YZ kaygısının daha güçlü bir olumsuz etki yarattığını göstermektedir (orta düzeyde etki büyüklüğüyle). Düzenleyici analiz, yaş, cinsiyet ve önceki deneyimin önerilen ilişkiler üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığını göstermiştir. Bu araştırma, mevcut sınırlı literatüre katkıda bulunmakta ve YZ entegrasyonunu kolaylaştırmak amacıyla politika yapıcılar ile diğer paydaşlar için uygulanabilir öneriler sunmaktadır. Bulgulara dayanarak, YZ kullanım niyetini etkileyen faktörler ile karşılaşılan engelleri hedef alan çeşitli stratejiler önerilmiştir. Bu stratejiler arasında düzenleyici çerçeveler, etik YZ tasarımı, YZ'nin diş hekimliğindeki destekleyici rolünün açık bir şekilde iletilmesi, YZ eğitim ve öğretiminin güçlendirilmesi, sosyal platformların kullanımı ve kullanıcı dostu YZ araçlarının geliştirilmesi yer almaktadır.Master Thesis User Preferences in Indoor Lighting Design: Aesthetic and Functional Effects of Artificial Light Sources in Residential Living Spaces(2025) Akagündüz, Alper; Güneş, Elif; Interior Architecture and Environmental Design; 03. School of Fine Arts Design & Architecture; 01. Atılım UniversityKonut mekânlarının tasarımında, yapay aydınlatma unsurunun, önemli bir bakış açısı ve hassasiyetle ele alınması gereken bir konu olduğu bilinmektedir. Yanlış yapay aydınlatma tasarımı, algı ile birlikte görsel konforun azalmasına, aynı zamanda gereksiz enerji sarfiyatına da yol açmaktadır. Konutlarda, kullanıcı tercihleri ve yaşam tarzlarındaki çeşitlilik, bireyler arasındaki farklı beğeniler ve her mekâna ait farklı fonksiyonlar, yapay aydınlatma tasarımında standartlaşmayı zorlaştırmaktadır. Bu çalışma, yapay aydınlatmanın konut iç mekân tasarımındaki rolünü inceleyerek, farklı ışık kaynaklarının ve armatürlerin mekân algısı, konfor ve enerji verimliliği üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Öncelikle aydınlatma kavramı, teknikleri ve temel prensipleri ele alınmış, ardından doğal ve yapay aydınlatma türleri karşılaştırılmıştır. Yapay aydınlatmanın temel ögeleri, lamba türleri ve armatürler detaylandırılmış, farklı aydınlatma sistemlerinin mekân fonksiyonlarına uygun kullanımına odaklanılmıştır. Çalışmada, konut iç mekânlarının işlevlerine göre sınıflandırılması yapılarak, farklı mekân türlerinde yapay aydınlatmanın kriterleri ve tercihleri incelenmiştir. Aydınlatma seçiminde görsel konfor, enerji tasarrufu, sürdürülebilirlik, estetik ve psikolojik faktörlerin etkileri analiz edilmiştir. Araştırmanın alan çalışması bölümünde, belirlenen bir mekân üzerinden dijital görselleştirme yöntemleri kullanılarak farklı yapay aydınlatma senaryoları oluşturulmuştur. Katılımcılara sunulan anketlerle, farklı ışık kaynakları ve armatürlerin mekânsal algı üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bulgular, yapay aydınlatmanın kullanıcı deneyimi ve mekânsal konfor üzerindeki kritik rolünü ortaya koymaktadır. Elde edilen veriler doğrultusunda, yapay aydınlatmanın konut iç mekân tasarımındaki etkin kullanımı için öneriler geliştirilmiş ve farklı aydınlatma sistemlerinin optimum tasarım kriterleri belirlenmiştir. Çalışma, iç mekân tasarımında aydınlatma tercihlerinin fonksiyonel, estetik ve psikolojik boyutlarını bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, tasarımcılara ve araştırmacılara yol göstermeyi amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Yapay Aydınlatma, LED Lambalar, Fotometrik Değerler, Psikolojik Etkiler, Görsel Konfor Kriterleri.Master Thesis Türk İnşaat Sektöründe 3B Baski Teknolojisinin Benimsenmesini Etkileyen Ana Etkenler ve Engeller(2025) Latifiilkhechi, Leva; Aminbakhsh, Saman; Akçay, Emre Caner; Civil Engineering; 06. School Of Engineering; 01. Atılım UniversityBu çalışmada, Türk inşaat sektöründe 3B baskı teknolojisinin benimsenmesini etkileyen temel faktörler incelenmiştir. Bu doğrultuda, kapsamlı bir literatür taraması sonucunda 27 teşvik edici ve 19 engelleyici faktör belirlenmiş olup, bu faktörlerin değerlendirmesi 106 uzmandan oluşan bir anket çalışması ile yapılmıştır. Bu faktörlerin önemi, Göreceli Önem İndeksi (GÖİ) kullanılarak değerlendirilmiş ve ardından Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ile faktörlerin önem düzeyleri belirlenmiştir. 3B baskı teknolojisinin daha hızlı inşaat, iş kazalarının azalması, enerji verimliliğinin artması ve karmaşık tasarımların daha kolay uygulanması gibi avantajlar sunduğu görülse de, bu teknolojinin benimsenmesini engelleyen başlıca zorluklar arasında 3B Beton Baskı için yeterli düzenlemelerin ve yapı kodlarının eksikliği, büyük ölçekli uygulamalar konusunda sınırlı bilgi ve yalıtım malzemelerinin yetersizliği yer almaktadır. Araştırma sonuçları, malzeme israfını azaltma ve daha fazla özelleştirme imkânı sağlama gibi faktörlerin 3B baskının inşaat sektöründe benimsenmesinde en önemli etmen olduğunu, gözetim maliyetlerinin azaltılmasının ise en az önemli teşvik edici faktör olduğunu ortaya koymuştur. Diğer yandan, siber güvenlik riskleri, potansiyel iş kayıpları ve basılı yapıların katmanlı ve pürüzlü yüzeyleri, en kritik engeller olarak belirlenmiştir. Bu araştırma, 3B baskı teknolojisinin inşaat sektörüne entegrasyonunun artırılması için bu etmenlerin ve engellerin hedefe yönelik stratejilerle ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır.Master Thesis Sürtünme Karıştırma Kaynağının Deneysel Analizi(2025) Oflaz, Ozan; Kalkan, Hakan; Manufacturing Engineering; 06. School Of Engineering; 01. Atılım UniversityBu tezde, 4 mm kalınlığında alüminyum 5754 plakalar uçtan kaynaklanmıştır. Uygulanan FSW yöntemi sonucunda malzemeler üzerinde mekanik karakterizasyon ve iç yapı analizi yapılmıştır. Mekanik karakterizasyon kapsamında çekme testi ve sertlik testi uygulanmış ve sonuçlar test matrisine göre değerlendirilmiştir. Ayrıca kaynak sonrası iç yapıda gözlenen değişimler SEM analizi ile raporlanmıştır. FSW yönteminin bir dezavantajı, mil üzerine uygulanan aşırı yüktür. Bu çalışmanın amacı, milin en az yüke maruz kaldığı parametreleri, özellikle dönme ve ilerleme hızlarını belirlemektir. Tüm elde edilen sonuçlar matematiksel korelasyon ile incelendi. Sürtünme karıştırma kaynağı girdi parametrelerinden optimum sertlik, çekme dayanımı ve kuvvet çıktıları için sürtünme karıştırma kaynağı parametreleri belirlendi.Master Thesis Şebekeye Bağlı Photovoltaıc Sistem ile Çalışan Yeşil Hidrojen Dolum İstasyonu Tasarımı(2025) Atabay, Reyhan; Devrim, Yılser; Energy Systems Engineering; 06. School Of Engineering; 01. Atılım UniversityGelişen ve büyüyen sanayi, artan dünya nüfusu ve artan enerji ihtiyaçları, alternatif enerji kaynaklarının kullanımını zorunlu kılmaktadır. Artan dünya nüfusunun enerji ihtiyacı dikkate alındığında geçmişte kullanılan ve günümüzde de kullanılmaya devam eden fosil kaynaklar dünyaya zarar vermektedir. Fosil kaynakların kullanımı sonucu açığa çıkan zararlı gazlar dünya atmosferini kirletmekte, fosil kaynakların ulaşım araçlarında kullanılması ise sera gazı etkisini arttırmaktadır. Bu kirlilik, hem yeryüzündeki canlıların sağlığını tehdit etmekte olup yaşam kalitemizi düşürmektedir. Bu ve bunun gibi birçok zararlı etkileri olan fosil kaynaklar yerine temiz enerji kaynakları kullanılmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları çevreye zarar vermediği gibi doğru kullanıldığında sürdürülebilir bir enerji kaynağına da dönüşebilmektedir. Güneş, rüzgâr, hidroelektrik, biyokütle ve hidrojen gibi yenilenebilir enerji kaynakları temiz bir gelecek için önemlidir. Bu çalışmada güneş enerjisi temelli yeşil hidrojen kullanan yakıt ikmal istasyonları Türkiye'de yedi farklı bölge için tasarlanarak sonuçlar karşılaştırılmıştır. Tasarlanan sistemde anyon değişim membran su elektrolizörü (ADME) ile güneş enerjisinden sağlanan elektrik kullanılarak sudan hidrojen üretilmekte ve üretilen hidrojen, hidrojen yakıt ikmal istasyonlarında depolanmaktadır. Yakıt ikmal istasyonları her istasyonda on adet yakıt hücreli araç ve iki adet yakıt hücreli otobüs tankı doldurulacak şekilde tasarlanmıştır. Tasarlanan yeşil hidrojen temelli sistemde her ilin güneş ışınım ve sıcaklık değerleri göz önünde bulundurularak belirlenen panel sayıları ile toplam 5 MW kurulu gücünde güneş enerji santrali, elektrolizör, kompresör, yüksek basınçlı kademeli hidrojen depolama tankları, invertör ve ön soğutma üniteleri içermektedir. Güneş enerji santrali her bölgede kurulum için seçilen ilin günlük güneş radyasyonu ve sıcaklık değerlerine göre elektrik üretim değerleri hesaplanmıştır. Hedeflenen yakıt ikmal istasyonu kapasitesine göre elektrolizörün günlük üretmesi gereken hidrojen miktarı belirlenmiş ve bu ihtiyacın karşılanması için gerekli olan elektik güneşten karşılanmadığı durumda şebekeden elektrik karşılanacaktır. Güneş enerjisinden üretilen elektrik enerji ihtiyacını aştığında, kalan elektrik şebekeyi besleyecektir. Tasarlanan sistemde kurulum yapılan farklı bölgeler için ekonomik analiz yapılmış ve Antalya, Aydın, Çanakkale, Çorum, Hakkâri, Konya ve Şanlıurfa illeri için LCOH değerleri sırasıyla 7.18 €/kg H2, 7.57 €/kg H2, 8.39 €/kg H2, 8.99 €/kg H2, 6.90 €/kg H2, 7.69 €/kg H2 ve 7.29 €/kg H2 olarak hesaplanmıştır.Master Thesis Baskı Devre Kartı (PCB) Üretiminde Hata Tespiti için Veri Arttırma Tekniklerinin Karşılaştırmalı Bir Çalışması: Sınırlı Veri Setleri için En İyi Yaklaşımların Belirlenmesi(2024) Ural, Doğan Irmak; Sezen, Arda; Computer Engineering; 06. School Of Engineering; 01. Atılım UniversityElektronik üretim sektörünün hızla genişlemesiyle birlikte, baskılı devre kartlarında (PCB'ler) hata tespiti, kalite güvencesinin kritik bir unsuru haline gelmiştir. Evrişimli sinir ağları (CNN'ler) ve YOLOv8 gibi derin öğrenme modelleri, otomatik hata tespitinde önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da, bu modellerin başarısı genellikle büyük ve yüksek kaliteli veri kümelerinin sınırlı olmasıyla engellenmektedir. Bu çalışma, veri kümelerinin sınırlı olduğu durumlarda, özellikle küçük nesne tespitine odaklanarak, farklı veri artırma tekniklerinin PCB'lerde hata tespit doğruluğunu nasıl etkilediğini incelemektedir. Bir dizi kontrollü deney yoluyla, görüntü tabanlı ve sınırlayıcı kutu (bounding box) tabanlı veri artırma stratejilerini sistematik olarak karşılaştırdık. Sonuçlar, orta düzeyde gürültü ekleme, hafif döndürmeler ve ince renk ayarları gibi dengeli artırma yöntemlerinin tespit performansını önemli ölçüde artırdığını göstermektedir. Buna karşılık, büyük döndürmeler ve ters çevirme gibi daha agresif artırma tekniklerinin doğruluğu olumsuz etkilediği bulunmuştur. Bu bulgular, dengeli artırma tekniklerinin küçük veri kümelerinin getirdiği sınırlamaları aşmaya yardımcı olabileceğini ve PCB üreticilerine, geniş veri setlerine ihtiyaç duymadan, hata tespit doğruluğunu artırmak için etkili bir yol sunduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, çalışma, iyileştirilmiş artırma tekniklerinin, kesinlik, duyarlılık, mAP50 ve F1 skoru gibi temel performans metriklerinde maksimum %11'lik önemli bir artış sağladığını ve tespit doğruluğunu %88'den olağanüstü bir şekilde %99'a çıkardığını göstermektedir.
