Doktora Tezleri / Doctoral Thesis
Permanent URI for this collectionhttps://ada.atilim.edu.tr/handle/123456789/24
Browse
Browsing Doktora Tezleri / Doctoral Thesis by Author "Aras, Gökşen"
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis Charlotte Bronte'nin Villette (1853), Iris Murdoch'un Melekler Zamanı (1966), Jeanette Winterson'ın Tek Meyve Portakal Değildir (1985) romanlarının Kristeva'nın teorisine göre okunması(2023) Ambarcıoğlu, Hasibe; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureBu tezin amacı seçilmiş romanlarda abjeksiyon yüzünden krizde olan kadın kimliğindeki değişimin araştırılmasıdır. Kristeva bir bebeğin özne olmak ve sembolik düzene girip babanın kanununu kabul edebilmesi için 'abjeksiyon (iğrenme)' adı verilen bir süreçten geçerek, annesi ve kendi arasına sınır koyarak ondan ayrılması gerektiğini öne sürer. Metaforik olarak birinin kimliğini kaybetme korkusu anlamına gelen abjeksiyon kişinin kendine 'diğeri' olanı reddetmesi durumudur. Bu çalışmada Kristeva'nın kimlik teorisi, yani, abjeksiyon, melankoli, psikolojik kriz halindeki kadın karakterlerin kaybettikleri anneleriyle tekrar birleşme arzusu ile semiotik chora arayışları ve yeni bir kimlikle sembolik düzene uyum sağlamaları üç farklı dönemden üç romanla Villette (1853), Melekler Zamanı (1966), ve Tek Meyve Portakal Değildir (1985) açıklanacaktır. Bu romanlar kadın yazarların kriz içindeki kadın kimliğini ayrı perspektiflerden temsil etmede farklarını göstermek için özellikle seçilmiştir. Kristeva için, annelik ve semiotiği temsil eden kadınlar, erkek merkezli sembolik düzeni değiştiremezler, ama kimliğin yapılanması asla tamamlanmadığı için süreç içindeki ya da sorgulanan özneler olarak değişebilir ve bu romanlarda görüldüğü gibi sembolik düzende yerlerini alabilirler. Anahtar Kelimeler: Abjeksiyon (İğrenme), Kadın Kimliği, Kriz, Kristeva, Feminizm.Doctoral Thesis Distopya romanlarında güç mekanizmasının yeni tarihselciliğe göre okunması: Anthony Trollope'un the Fixed Period, Anthony Burgess'ın a Clockwork Orange ve Kazuo Ishiguro'nun Never Let Me Go adlı eserleri(2019) Bekler, Ecevit; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureAnthony Trollope, Anthony Burgess ve Kazuo Ishiguro tarafından yazılan sırasıyla The Fixed Period (1882), A Clockwork Orange (1962) ve Never Let Me Go (2005) romanları Yeni Tarihselcilik teorisi kullanılarak incelenmiştir. Bu teori kullanılarak metin, yazarın hayatı ve her dönemin sosyal, kültürel ve politik koşulları arasındaki ilişki dikkatli bir çalışma ile ortaya çıkarılmıştır. Romanlar, kültürleri ve söylemlerinin metinsel ürünleri olarak dönemleri hakkında derin bilgi sağlar. The Fixed Period, A Clockwork Orange ve Never Let Me Go, sırasıyla sömürgecilik, gençlik suçları ve bilimsel söylemlerin ürünleridir. Bu çalışma, her bir romanın, dönemlerinin çağdaş ve önde gelen sosyal sorunlarını yansıttığını ortaya koymaktadır. Romanların distopik olması sosyal meselelerle ilgili endişeleri yansıtmaktadır. Çağdaş edebi metinler ve edebi olmayan metinler, her dönemin baskın ideolojisini bulmak için kullanılmıştır. Üç farklı dönemin kültürel ve entelektüel tarihini daha iyi anlamak için Stephen Greenblatt ve Michel Foucault'nun güç, ideoloji ve söylem hakkındaki teorileri ve argümanları toplumdaki güç mekanizmalarının işlevi konusunda temel alınmıştır. Bu tez, güç ilişkilerinin ve kontrol mekanizmalarının toplumlardaki sosyal ve kültürel değişimlere paralel olarak dönemden döneme değiştiğini göstermiştir. Günümüzde insanlar sadece doğaya değil aynı zamanda birbirine de hükmetmektedir. Bu çalışma, makineleşmenin, teknolojinin ve bilimin, insanların yaşam standartlarını arttırdığı ve toplumun refahına katkıda bulunduğunu ancak bu gelişmelerin daha fazla kontrol mekanizmalarının oluşmasına neden olduğunu da ortaya koymaktadır.Doctoral Thesis Ekofeminist farkındalık yaratmada postmilenyum romanın rolü: Lauren St. John'un The White Giraffe (2006), Laline Paull'ün The Bees (2014) ve Margaret Atwood'un The Testaments (2019) adlı eserleri üzerine bir çalışma(2023) Darrajı, Afaf; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureBu tezin amacı postmilenyum romandaki ekofeminist motifleri araştırmaktır. Tez aynı zamanda bu motiflerin ekofeminist bilinci nasıl kazandırdığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma Lauren St. John, Laline Paull ve Margaret Atwood tarafından yazılan üç çağdaş romanla sınırlıdır. Bu tez, seçilmiş eserleri Greta Gaard, Carolyn Merchant, Maria Mies, Vandana Shiva, Karen J. Warren, Patrick D. Murphy ve Justyna Kostkowska gibi isimlere göndermeler yaparak incelemektedir. Çalışma, eserlerin tematik ve alegorik analizlerini içeren kapsamlı bir okumasını içermektedir. Çalışmada, ekofeminist kuramın tanıtımının ve motiflerinin tarihi gelişiminin sunumunun sonrasında The White Giraffe (2006), The Bees (2014) ve The Testaments (2019), adlı eserlerin incelendiği üç ana bölüm yer alacaktır. Anahtar Sözcükler: Ekofeminizm, Batı Dualizmi, çevresel bilinç, postmilenyum roman, ırkçılık.Doctoral Thesis Kıyamet kâbuslarına bir bakış: Mary Shelley'nin Frankenstein'ı, H. G. Wells'in Dr. Moreau'nun Adası ve Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sında kıyametin kurgusal vahiyleri(2022) Özçelik, Kaya; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureBu tezin amacı, Mary Shelley'nin Frankenstein'ını, H. G. Wells'in Dr. Moreau'nun Adası'nın ve Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sının hem bilim hem de teknolojideki gelişmelerin insanlığı yakın ve içkin kıyamete ne ölçüde yaklaştırdığı konusunda İngiliz kıyamet romanlarının 1818'den 1932'ye kadar olan dönemi kapsayan öncü temsilcileri olduklarını tartışmaktır. Bu fikri başlangıç noktası alarak, bu çalışmanın amacı bilimsel ve teknolojik gelişmenin kaynağı olarak adlandırılan her bireyin doğasında var olan kibrin, en üst düzeyde mükemmellik uğruna, aslında tamamen gücün/güçlülerin gizlendiği bir bahaneden başka bir şey olmadığını göstermeyi amaçlamaktır. Seçilen romanlarda, kıyametin olası patlak vermesinin asıl nedenleri, her ikisinin de kendisini sinsi ve tam kılık değiştirmiş olarak ortaya çıkaran çılgın bilim adamı kinayesinden totaliter ideolojiye kadar atıfta bulunarak takip edilmektedir. Kıyamet olarak çalışmanın temel fikri, kronolojik olarak insanlık tarihinde kaydedilen ve hepsi birbiriyle ilişkili olan bu tür gelişmelerin kaçınılmaz sonucu olarak izlenecektir: sanayi devriminin başlangıcı ve daha sonra modern dünyaya geçişin ilk adımı olarak ortaya çıkan sanayicilik ideolojisi; bu başlangıçla fitillenen ve sanayileşmeye cevaben ortaya çıkan bilim ve teknolojideki yükseliş; ki böylece tüm bu sebepler önce sömürgecilik ve emperyalizmin başlangıcını sonra hüküm sürmesini; kapitalizmin yükselişi ve hüküm sürmesi; ve tüm bu birbirine sıkıca kenetlenmiş gelişmelerden kaynaklanan insanların yaşamlarındaki diğer olumsuz yansımalar, kadınların durumu gibi. İlgili her romancının hem kıyameti hem de kıyamet vizyonunu ortaya çıkarmak için, bu çalışmada yeni tarihçi ve Foucault'nun bio-güç/politika yaklaşımları takip edilecektir. Tüm bunlar göz önüne alındığında, gerek bilim gerekse teknolojideki gelişmelere duyulan bitmek bilmeyen istekle ortaya çıkan kibir ve daha fazla güce duyulan açgözlülüğün ya ceset parçalarını biraraya getirip bir canlı yaratmayla ya da hayvanları insanlaştırarak ya da insan eliyle totaliter gücü kazanmak ve sürdürmek için birçok insan yaratarak yaklaşmakta olan kıyametin patlak vermesinin önünün açtığı bu çalışma kapsamındaki üç romanla kanıtlanmaktadır.Doctoral Thesis Sam Selvon'un Yalnız Londralılar (1956), Tayeb Salih'in Kuzeye Göç Mevsimi (1966) ve Hanif Kureishi'nin Varoşların Budası'nda (1990) yer alan göçmen deneyiminin yansıtılması(2020) Takva, Serdar; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureBu tez göçmenlerin nasıl ötekileştirildiğini, yabancılaştırıldığını ve sonuç itibariyle ne Batılı ne de Doğulu şeklinde tanımlanan parçalanmış kimliklere nasıl zorlandıklarını yansıtmayı amaçlamaktadır. Çalışma, Sam Selvon'un, Tayeb Salih'in ve Hanif Kureishi'nin postkolonyal romanlarında yer alan göçmen deneyimini sömürge sonrası teori ışığında özellikle Fanon bağlamında inceleyecektir. Avrupa Emperyalizmi, diğer ulusların sistematik bir şekilde sömürülmesi olarak onbeşinci yüzyılda sömürgecilik faaliyetleriyle ortaya çıktı. Avrupalı güçler Ötekileri medenileştireceklerini iddia ederek batılı olmayan toplumları köleleştirdi, bu sayede zenginleşip dünya çapındaki ekonomiyi tahakkümleri altına aldılar. Emperyal güçler arasında, Büyük Britanya Emperyalizm tarihindeki en etkin ülke olmuştur. Britanya'nın sömürge faaliyetleri Elizabeth döneminde başlamış ondokuzuncu yüzyılda zirveye ulaşmış ve yirminci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar devam etmiştir. Britanya Karayiplerden Afrika ve Asya'ya birçok ulusu egemenliği altına almış ve bu ulusların ekonomilerinde, politikalarında ve kültürlerinde önemli rol oynamıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından baskın ideolojisini kaybetmesi sonucunda, eski sömürgelerden topluluklar, ülkelerindeki ekonomik ve politik çalkantılardan dolayı daha iyi eğitim ve iş bulmak amacıyla Britanya'ya özellikle Londra'ya göç etmeye başladılar. 'Tersine sömürge' olarak nitelendirilen bu tür göç faaliyetleri İngiltere'nin sosyo-kültürel yapısını değiştirmiş ve ülkenin hızlı bir şekilde çok-kültürlü bir ülkeye dönüşmesine sebep olmuştur. Sömürge sonrası dönemde göçmenler anavatan tarafından kabul edilmeyi ümit ederken Batının öteki ile ilgili ideolojik algısı değişmemiş dolayısıyla, göçmenler göç sonrası ötekileştirici politikalara maruz kalmışlardır.Doctoral Thesis Sarah Scott'ın A Description of Millennium Hall, Florence Dixie'nin Gloriana; Or, The Revolution of 1900 ve Fay Weldon'nın Darcy's Utopia adlı eserlerinde ütopik söylemin incelenmesi(2017) Düzgün, Şebnem; Aras, Gökşen; Department of English Language and LiteratureSarah Scott'ın A Description of Millenium Hall (1762), Florence Dixie'nin Gloriana; Or, The Revolution of 1900 (1890) ve Fay Weldon'ın Darcy's Utopia (1990) adlı eserleri yönetici sınıfta bulunan erkeklerin gücünü ve imtiyazlarını meşrulaştıran ataerkil politikaları eleştirir. Sırasıyla on sekizinci yüzyıl ortasında, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl sonlarında etkili olan feminist akımlardan etkilenmiş olan Scott, Dixie ve Weldon, kadın başkahramanları aracılığıyla feminist ütopyalarında baskıcı ataerkil ideolojiye ve söyleme karşı çıkarlar. Cinsiyet ayrımcılığını sosyo-politik bir sorun olarak ele alan kadın kahramanlar, kadınların zihinsel ve fiziksel yönlerden daha aşağı bir konumda oldukları varsayımının din, eğitim ve evlilik gibi sosyal kurumlar tarafından dayatıldığını ileri sürerler. Ayrıca, kadınların ve ikincil toplumsal, ırksal ve dini sınıfların baskılanması arasında da benzerlik kurarlar. Tez, çoğunlukla Foucault'nun ve feministlerin söylemlerine gönderme yaparak Scott, Dixie ve Weldon'ın eserlerinde kadınların ezilmesi ve sömürülmesi konusunu tartışır ve toplumsal cinsiyet meselesinin farklı sosyo-tarihsel açılardan ele alınsa da başkahramanların, kadınların ezilmesinin ideolojik olduğunu ve kadınların sözde biyolojik, zihinsel veya ahlaki açıdan güçsüzlükleriyle ilgili olmadığını savunduklarını açıklamayı amaçlar. Ayrıca, kadınların ikincil konuma itilmesinin, gücün üst sınıf Hıristiyan beyaz erkeklerin ellerinde toplanmasını savunan ataerkil devlet tarafından yasallaştırıldığını iddia ettikleri ortaya konur. Tez, Scott, Dixie ve Weldon'ın kadın kahramanlarının, kadınların erkek egemenliğinden kurtarılması için ataerkil gücü pekiştiren geleneksel sosyal, ekonomik, politik, dini ve ahlaki ideolojilerin yeniden düzenlenmesi gerektiğini savundukları sonucuna varır.