Gültekin, Azade Lerzan

Loading...
Profile Picture
Name Variants
A.L.Gültekin
Gultekin, Azade Lerzan
G.,Azade Lerzan
G., Azade Lerzan
A.,Gültekin
A., Gultekin
Azade Lerzan, Gültekin
Gültekin,A.L.
Azade Lerzan, Gultekin
Gultekin,A.L.
Gültekin, Azade Lerzan
A.L.Gultekin
Gültekin, Lerzan
Job Title
Doçent Doktor
Email Address
lerzan.gultekin@atilim.edu.tr
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

12

Articles

2

Citation Count

0

Supervised Theses

9

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 12
  • Doctoral Thesis
    Lionel Britton'un 'Hunger and Love', Robert Tressell'in 'The Ragged Trousered Philanthropists', ve Walter Greenwood'un 'Love on The Dole' isimli romanlarında sınıf, ideoloji ve hegemonya
    (2019) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu tez, yirminci yüzyılın ilk yarısında İngiltere'de yazılmış olan seçilmiş işçi sınıfı romanlarında, romana özgü şekil ve biçem özellikleri doğrultusunda sınıf, ideoloji ve hegemonya temalarını incelemektedir. Romanların analizinde hem klasik Marksist hem de postmarksist bakış açısıyla Marksist edebiyat eleştirisinden yararlanılmıştır. Bu tezde incelenen yazarlar, işçi sınıfının entellektüel tabakasında yer almaları ve romanlarını kendi deneyimlerinden yola çıkarak kaleme almaları bakımından seçkindir. Hunger and Love isimli romanda Lionel Britton deneysel bir edebi üslupla kapitalist toplumdaki sorunları ele alır. Walter Greenwood ve Robert Tressell'den farklı olarak Britton, romanında edebi şahsiyetlere çok sayıda atıf yapmakla birlikte bilimsel, psikolojik ve tarihi terimlerden bolca yararlanır. Britton, işçi sınıfını geniş bir kitle üzerinden anlatmak yerine romanında az sayıda karakterle küçük bir evren oluşturup kapitalist dünyada işçi sınıfı kültürü ve yaşamına dair evrensel gerçekleri ortaya koyar. Ayrıca toplumda hegemonyasını sürdüren yönetici sınıfa saldırırken sınıf ayrımcılığını ve ideolojik uygulamaları gün yüzüne çıkarır. Walter Greenwood ve Robert Tressell, özellikle işsizlik ve yoksulluk sorunlarına odaklanarak işçi sınıfının içler acısı olan çalışma ve yaşama koşullarını anlatır. Greenwood'un romanında mekan bir sanayi kasabası iken Robert Tressell romanında Kral Yedinci Edward dönemi İngiliz toplumunda endüstriyel olmayan küçük bir kasabayı mekan olarak seçer ve roman karakterleri fabrikada çalışan işçiler yerine zanaatkarlardır. Her iki yazar da kapitalizmin, devletin baskıcı ve ideolojik aygıtları araclığıyla işçileri nasıl köleleştirdiğini anlatır. Tressell'in romanında, okuyucunun olayların bağlamını anlamasına yardımcı olan çok sayıda dini ve siyasi atıf yer alır Greenwood'un romanı bir sosyal belgesel olarak kabul edilmektedir; sisteme daha üstü kapalı bir şekilde saldırırken karakterlerin psikolojik yönünü daha fazla öne çıkarır. Bu tezin nihai amacı incelenen eserlerin saygın edebiyat eserleri arasında yer almayı hak ettiği ve bu alanda daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulduğunu göstermektir.
  • Master Thesis
    Dickens'ın Oliver Twist ve David Copperfield romanındaki çocuk işçiler
    (2015) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı Charles Dickens'ın Oliver Twist(1837- 1839) ve David Copperfield (1850) romanlarında ifade edildiği gibi sanayi çağındaki sosyal değişiklikleri, çocukların ıstırapları ve çocuk işçileri analiz etmektir. Sanayi Devrimi, bir el işi ve tarımsal yaşam biçiminden 1760 ve 1840 yıllarındaki dönemi kapsayan sanayi ve makine üretimine dayanan sanayileştirilmiş topluma geçişten bahsetmektedir. Sanayileştirme özellikle İngiltere'de olmak üzere çoğu ülkede pamuk üretimi ve kıyafetler ile başlamıştır. Bu da varoşlarda ve kalabalık alanlarda yaşayan insanların şehirlere göç etmelerine sebep olmuştur. Kadınlar ve çocuklar bu dönemde çok az maaşlar ile çok zor çalışma ortamlarında istihdam edilmiştir. Fabrika sahipleri büyük sosyal hiyerarşiye sebep olan üstün pozisyonlarını korumak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu romanlarda, Charles Dickens fakir çocukların nasıl çalıştırıldıklarını, suistimal edildiklerini, sömürüldüklerini ve eğitimden uzaklaştırıldıklarını ve sınıf farklarına dayanan kapitalist sistemin, sosyal merdiveni devam ettirmek için her şekilde zulüm yaptığını anlatarak eleştirmiştir. Bu tez bir giriş, iki ana bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde, sanayi devriminin sosyal ve tarihsel içeriği açıklanmıştır. Çocuk işçiler ve tarihi geçmişi ile ilgilenmektedir. Ayrıca Victoria Toplumu ve Sınıf Ayrımı,çocuk işçiler ve Victoria romanları bağlamında Victoria dönemine odaklanmıştır. Bölüm II'de, Charles Dickens'ın Oliver Twist (1837-1839) romanı çocuk işçiler ile Marx ve Engels kaynak alınarak analiz edilmiştir. Bozuk sistemde çocukların çalıştırıldığı, sömürüldüğü ve suistimal edildikleri savunulmuştur. Islah evlerinin çocukların kötü koşullarda olmasının sebebi olduğu açıktır. Bölüm III'te, Dickens'ın David Copperfield romanı çocuk işçiler ve Marx ve Engels kaynak alınarak analiz edilmiştir. Bu tür sömürünün ve çocuk işçilerin, sömürülerin ve çocuk suistimallerinin kapitalist sistemin kötü sonuçları olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca zengin insanların sosyal pozisyonlarını korumak için her olanağı değerlendirdikleri kapital toplumdaki sınıflar arasındaki yaşam koşullarında arasında büyük farklılıklar olduğunu onaylanmıştır. Sonuçta, endüstriyel devrimin, çocukların çalıştırılması ve tecavüz edilmesi ve fakir kişilerin büyük şehirlere göç ederek gecekondu mahallelerinde ve kalabalık alanlarda yaşamaları gibi fakir insanların yaşamı üzerinde pek çok kötü sonuçları olmuştur. Dickens iki romanında, etkilenmiş ve uzun saatler boyunca kötü şartlar altında çalışmaktan dolayı eğitim almamış olan anne babalarından ayrılmış olan fakir çocukların acılarını çizmektedir. Diğer roman yazarları ile karşılaştırıldığında, kendisi bu konuları daha iyimser bir biçimde çizmektedir. Anahtar Kelimeler:Çocuk işçi, Sanayi Devrimi, Sınıf Farkı,Çalışan Sınıf,Burjuva
  • Master Thesis
    Sanayi devriminin Charlotte Brontë'nin Shirley, Charles Dickens'ın Hard Times ve Elizabeth Gaskell'ın North and South romanlarına yansıyan etkileri
    (2014) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu çalışma Charlotte Brontë'nin Shirley (1849), Charles Dickens'ın Zor Zamanlar (1854) ve Elizabeth Gaskell'ın Kuzey ve Güney (1854-5) romanlarını ele alarak, sanayileşme sürecinde gelişen sosyal, politik ve ekonomik sorunları eğitim, fakirlik, fabrikalardaki çalışma koşulları, kadının toplumdaki statüsü ve çocuk istismarı bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır. Sanayi Devrimi 1760-1840 yılları arasında el üretiminden makine üretimine geçiş sürecidir. Sanayileşme özellikle İngiltere'de pamuk ve dokumacılık alanında gelişmeye başlamıştır. James Watt'ın Buhar Makinesini icadı zamanla makineleşmeye neden olmuş ve ulaşımın tren yoluyla yapılmasını sağlamıştır. Bu süreçte işin çoğu çok az bir ücretle günün yarısından fazlasını zor şartlar altında çalışmakla geçiren kadınlar ve çocuklar tarafından yapılmıştır. Sanayileşme sürecinde, ülke küçük atölyelerde az üretimden büyük fabrikalarda toplu üretime geçmiştir. Bu süreçte yaşanan gelişmeler, Charlotte Brontë'nin Shirley, Charles Dickens'ın Zor Zamanlar ve Elizabeth Gaskell'ın Kuzey ve Güney adlı 'sanayi romanları' ele alınarak bu çalışmada incelenmiştir. Çalışmaya konu olan romanlarda fabrikadaki çalışma koşulları, işçilerin yaşadğı sorunlar, ataerkil toplum tarafından ezilen kadının durumu ve genel olarak 'İngiltere'nin durumu' araştırılmıştır. Bu çalışma bir giriş, üç ana bölüm ve bir de sonuç bölümünden oluşmaktadır. 1. Bölümde, Charlotte Brontë'nin Shirley (1849) romanı 1811-15 tarihlerinde İngiltere'de yaşanan işsizliğe karşı makine kıran işçilerin ayaklanması olan Luddite Ayaklanmaları'nın analiziyle Karl Marx ve Friedrich Engels'in düşünceleri paralelinde incelenmiştir. 2. Bölümde, Charles Dickens'ın Zor Zamamlar (1854) romanı incelenmiştir. Toplumdaki bölünmenin ve kargaşanın 'Faydacılık felsefesini' benimseyen eğitim sisteminin sonucunda ve sanayileşme süreciyle, sanayileşmiş şehirlerde yaşayan insanların duygusuz, makineleşmiş insanlar olarak değerlendirilmiş olmaları ve fabrikatör orta sınıfla işçi sınıfının birbirinin sorunlarına kulak vermemesi, sorunlara her iki kesimin de duyarsız kalması gösterilmiştir. 3. Bölümde Elizabeth Gaskell'ın Kuzey ve Güney (1854-5) romanı incelenmiş ve yazarın İngiltere'nin sanayileşmiş Kuzeyi ile kırsal Güneyi, bu yörenin insanlarını kıyaslayarak ve yine fabrika sorunlarını, işçi örgütlenmesini ve ayaklanmasını aktarmış, bu soruna çözüm olarak da işçi sınıf ile orta sınıfın daha fazla diyalog kurması gerektiğini göstermiştir. Sonuç bölümünde, tüm bu romanlarda, sanayileşmenin toplumu ciddi şekilde sarstığı, orta sınıf ve işçi sınıf olarak kutuplara ayırdığı ve bu iki grup arasındaki farkın iletişimsizliğin bir sonucu olarak daha da arttığı aktarılmıştır. Üç romancı da tarihte yaşanan kanlı işçi isyan ve grevlerinden dolayı olacak ki karmaşık hissiyatlar içinde görünüyorlar. North and South ve Shirley romanlarında iki grup arasında bir uzlaşma olmasıyla toplumdaki huzursuzluğun kısmen çözüme ulaştığı, ancak Dickens'ın Hard Times romanında bu uzlaşmanın yakalanamamış olması göz önüne alınarak, Dickens'ın diğer iki yazara nispeten zengin kesim için daha karamsar bir tablo çizdiği gösterilmiştir. Zor Zamanlar romanında fabrikatör Josiah Bounderby'nin ölmesi, Thomas Gradgrind'ın ve çocuklarının mutsuz sonları u karamsar tabloyu çizerken, sanayi kenti insanı ile sirk insanlarının birbirlerini anlaması yine gelecek için umut verici bir tablodur. Anahtar Sözcükler: 1. Sanayi Devrimi 2. Faydacılık 3. Sanayi Romanı 4. İşçi Sınıfı 5. Orta Sınıf
  • Other
    GÜNÜMÜZDE KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ
    (2013-11-13) Gültekin, Azade Lerzan; Ergün, Lale; Atalay, Göknur; Department of English Language and Literature
    Doç. Dr. A. Lerzan Gültekin: Bugünkü konumuz “Günümüzde Kadın Girişimciliği” çok değerli iki konuşmacımız var. Lale Ergün; ODTÜ İletme Fakültesi mezunu. Havayolu Sektöründe Yöneticilik, İsviçre Havayolları Satış Müdürü, DİASOS Kongre ve Seyahat Acentası Kurucusu ve Genel Müdürü, Tıbben Eğitim ve Teknoloji Enstitüsü Kurucu ve Genel Müdürü. DİASOS, Kongre ve Seyahat Acentası 1993 yılından itibaren kongre turizm alanında çalışmış ulusal ve uluslararası birçok önemli bilimsel toplantıların gerçekleşmesini sağlamış bir kuruluştur. Tıbben Eğitim ve Teknoloji Enstitüsü, eğitim teknolojileri ve mesleki eğitim konularında faaliyet gösteren bir şirkettir. Lale Ergün, birçok sivil toplum kuruluşunda vazife almıştır. Bunlar sırasıyla TÜRKSAT, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, TEMA, TOBB, Ankara İl Kadın Kurulu, ANGİKAD Girişimci İş Kadınları ve Destekleme Derneği, GCN Gelişimsel Çocuk Nöroloji Derneği, MPI Meeting Professional İnternational, Society Of Simulation in Healthcare olarak sıralanabilir. Lale Ergün Hanım evli, iki çocuk ve iki torun sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
  • Master Thesis
    Andrea Levy'nin Every Light in the House Burnin' ve Never far from Nowhere romanlarında göçmen deneyimi
    (2019) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu çalışma Birinci ve İkinci nesil göçmenlerin ırk ayrımcılığı sonucunda ortaya çıkan uyum sorunlarını, hayal kırıklıklarını ve yabancılaşmalarını ve bununla bağlantılı olarak kimlik arayışlarını postkolonyal teori çerçevesinde inceler. Söz konusu romanları incelemek için başlıca postkolonyal eleştirmenler Edward Said, Homi K. Bhabha ve Frantz Fanon'un görüş ve kuramları kullanılmaktadır. Tezin ilk bölümü sömürgeci söylem ve postkolonyal anahtar kelimelerin tanımlarına odaklanacaktır. Bununla beraber, 'melezlik,' 'üçüncü uzam' ve 'taklitçilik' tez boyunca bahsedilen romanlarla örneklendirilmiştir. Britanya'daki Karayipli göçmenler ev sahibi ülkeye uyum sağlamaya çalışırken, ırk ayrımcılığına maruz kalırlar. İngiliz toplumuna uyum sorunları ve ırkçılıkla başa çıkmak için bu göçmenlerin verdikleri mücadeler ve başarısızlıklar göç, göçmen ve göçmen yazarlara değinilerek çalışılmıştır. Buna bağlı olarak, savaş dönemi sonrasında İngiliz Hükümetinin göçmen politikaları aracılığıyla, o dönemin tarihi hakkında kapsamlı bilgiler sunulurken, Jamaika kökenli anne babaya sahip İngiliz yazar Andrea Levy'nin yaşamı ve edebiyat kariyerine de değinilmiştir. Andrea Levy'nin Every Light in the House Burnin' (1994) and Never far from Nowhere (1996) romanları, varlıklarını reddeden bir çevrede kimliğini kanıtlama mücadelesi veren Jamaika kökenli kadın başkarakterler Angela Jacobs, Olive Charles ve Vivien Charles'ın yaşadıklarından yola çıkarak kimlik teması üzerine odaklanır. Bu tezde, her iki romandaki karakterlerin kişisel özelliklerinin, ev ve dışarı alanlardaki hayatları boyunca karşılaştıkları güçlüklere verdikleri tepkilerinin bir analizi yapılacaktır. Karayiplerden Britanya'ya yaptıkları göç karşısında birinci kuşak göçmenlerin karşılaştığı ırksal ayrımcılık, ve özellikle bu Karayip göçmen çocuklarının ve onların aile içi ve dışarıdaki yaşamlarıyla olan ilişkileri ve çatışmaları, ırksal nefret ve sınıf farklılıklarının sonucunda ortaya çıkan dışlanma ve yalnızlık duygusu baz alınarak göçmen deneyimleri incelenmektedir. Sonuç olarak, tezde bu göçmenlerin söz konusu romanlarda gösterildiği üzere kendi kimliklerini oluşturma mücadeleri postkolonyal bağlam doğrultusunda sunulmaktadır.
  • Article
    Representations of Women : Gender Relations and The Emergence of The Processive Female Subject in Nezihe Meriç’s Hayriye and William Faulkner’s A Rose for Emily
    (Littera, 2010) Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    The aim of this study to analyze, compare and contrast the representations of the two heroines in the two short stories “A Rose for Emily” by William Faulkner and “Hayriye” (an eponymous title) by a contemporary, Turkish woman writer Nezihe Meriç (1925-2009) from French feminist perspectives in terms of gender relations. The representations of the heroines, Emily and Hayriye, are analyzed in terms of gender relations from French feminist perspective, referring to the theories of Cixous, Irigaray and Kristeva. The transgressive attitude of both heroines who subvert patriarchy have been analyzed in terms of “laughter”, subject-in-=process, abject, jouissance, mimesis and the concept of the other, associated with body as a body language through which women exert power and constitute themselves as processive subjects to influence others such as Meriç’s heroine, Hayriye who influences all her neighbours in the story. The depiction of the two heroines from two different perspectives, namely, patriarchal and female, have also been analyzed and emphasized in the study.
  • Doctoral Thesis
    On Dokuzuncu Yüzyıl çocuk macera romanlarında sömürgeci ideolojinin temsili: R. M. Ballantyne'nın The Coral Island, W. H. G. Kingston'ın In the Wilds of Africa ve H. R. Haggard'ın King Solomon's Mines
    (2018) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu çalışma on dokuzuncu yüzyıl çocuk macera romanlarının, macera adı altında, İngiliz sömürgeciliğinin propagandasını yaptığını ileri sürmektedir. Bunu göstermek için de, R. M. Ballantyne'nın The Coral Island (1858), W. H. G. Kingston'ın In the Wilds of Africa (1871) ve H. R. Haggard'ın King Solomon's Mines (1885) romanlarını postkolonyal teori yaklaşımıyla incelemektedir. Çalışmada, bahsedilen romanların analizleri için başlıca postkolonyal eleştirmen Edward Said, Homi K. Bhabha ve sömürge karşıtı düşünür Frantz Fanon'un yaklaşımı kullanılmaktadır. Seçilen romanlarda örneklendirilen 'stereotip,' 'öteki,' 'sömürgeci bakışı,' 'taklitçilik,' 'melezlik,' 'üçüncü uzam,' ve 'ikilem' gibi postkolonyal kavramların araştırılmasındaki amaç, sömürgeci söylemin, sömürgeci ideolojiyi güçlendirmek ve çocuk okuyuculara iletmek için nasıl işlediğini ortaya çıkarmaktır. Yapılan analizlerin ışığında çalışma; on dokuzuncu yüzyıl çocuk macera romanlarının, anlatıcı, olay örgüsü, yer ve zaman, karakter oluşturma ve içerik özellikleri açısından izledikleri benzer bir modelle geleceğin 'ideal' İngiliz sömürgecilerini oluşturmaya çalıştığını göstermektedir. Söz konusu romanların basımı arasında geçen süreyi göz önünde bulundurulduğunda çalışma; ayrıca, on dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru, sömürgeci, asimile ve hibrid kişiler arasında daha uyumlu bir ilişki sundukları için romanların birbirinden farklılaştığını da göstermektedir. Böylece, çalışma, on dokuzuncu yüzyıl İngiliz çocuk macera romanlarının, sömürgeci ideolojinin ürünü ve sürdürücüleri olarak düşünülebileceği sonucunu çıkarmaktadır.
  • Master Thesis
    John Fowles'ın Fransız Teğmen'in Kadını ve Yaratık adlı Eserlerinin Tarihyazımsal Üst-kurmaca Olarak İncelenmesi
    (2003) Soy, Özlem Şahin; Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; English Translation and Interpretation; Department of English Language and Literature
    Bu tezde yirminci yüzyılın ikinci yarısında teorize edilmiş olan tarihyazımsal üstkurmaca tekniği, bu tekniğin önde gelen uygulayıcılarından John Fowles'ın Fransız Teğmenin Kadını ve Yaratık adlı eserlerine uygulanarak incelenmiştir. 1980'lerde üst-kurmaca tekniğini inceleyen eleştirmenler, tarih-yazımı ile üst-kurmaca arasındaki ilişkiye dikkat çekerek tarihyazımsal üst-kurmaca tekniğini teorize etmişlerdir. Bu teknik son yirmi yıla damgasını vurmuştur. John Fowles'ın Fransız Teğmen'in Kadını (1969) ve Yaratık (1985) adlı eserleri tarihyazımsal üst-kurmaca tekniğine atfedilen özelliklerin hemen hemen hepsini sergiler. Fowles hikayelerini Yaratık romanında 18. yüzyıl İngiltere'sine ve Fransız Teğmen'in Kadını romanında 19. yüzyıl İngiltere'sine oturtur ve benimsediği yazar-eleştirmen rolünün sağladığı ayrıcalıkla hem yazma süreci hem de dönemlerin tarihsel özellikleri hakkında yorum yapmak üzere olay örgüsüne müdahalede bulunur.
  • Master Thesis
    Distopya kavramları olarak güç ve direniş: George Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Kazuo İshiguro'nun Beni Asla Bırakma adlı eserlerinin bir i̇ncelemesi
    (2014) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Bu tez, George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Kazuo Ishiguro'nun Beni Asla Bırakma adlı eserlerini distopik kavramlar açısından incelemeyi amaçlamıştır. Her iki romanın distopya kavramları benzeyiş acilari bakımından incelenmiştir. Bu tez dört bölümden oluşmaktadır; bir giriş, iki gelişme ve bir sonuç. Tezin giriş bölümünde, distopya teriminin doğuşunu bulmak amacıyla öncellikle ütopya teriminin tanımı ve ütopya ile distopya kavramlarının ilişkisi incelenmiştir. Bu tezde, ilk gelişme bölümünde, George Orwell'ın eserinde yarattığı totaliter rejimle, karmakarışık ortamla ve hapis gibi bir hayatla, nasıl bir distopik roman sergilediği vurgulanıyor. Bu tezin ikinci bölümünde, klonların ve normal insanların bulundukları vahim durumdan dolayı Kazuo Ishiguro'nun eseri distopik açıdan incelenmiştir. Aynı bölümde, George Orwell'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Kazuo Ishiguro'nun Beni Asla Bırakma adlı eserleri incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Tezin sonuç bölümünde, Beni Asla Bırakma adlı romanın gösterdiği umutsuzlukla, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romana oranla daha kötümser bit tablo çizdiği belirlenmiştir. Key Words: Orwell, Ishiguro, Ütopya, Distopya, Güç, Direniş
  • Master Thesis
    The legend of (Patriarchally) good women: An analysis of gender discrimination
    (2017) Gültekin, Azade Lerzan; Gültekin, Azade Lerzan; Department of English Language and Literature
    Geoffrey Chaucer, İyi Kadınlar Destanı isimli eserinin Önsöz'ünde, daha önceki eserleri kadın karşıtı olduğu için aşk tanrısı Cupid tarafından cezalandırıldığını ve kadınları hak ettikleri gibi iyi gösteren bir eser yazması gerektiğine dair bir rüya gördüğünü belirtir. Bu açından İyi Kadınlar Destanı, feminist çalışmaların ilk örneklerinden biri ve Chaucer'ın önceki eserlerinde ortaya koyduğu kadın düşmanlığına dair özür olması beklenir. Ancak çeşitli nedenlerle İyi Kadınlar Destanı'nın bu işlevi yerine getirmediği görülmektedir. İyi Kadınlar Destanı, klasik edebiyattan alınmış on kadının hayatını aktaran dokuz destandan oluşur. Bu karakterler Kleopatra, Thisbe, Hypsipyle, Medea, Lucretia, Ariadne, Philomela, Phyllis, and Hypermestra'dan oluşmaktadır. Ancak, Chaucer'ın seçtiği bu isimler, bizzat Önsöz'ünde belirttiği şekilde kadınları olumlu biçimde gösterecek bir içerik ortaya koymamaktadır. Söz konusu kadınların hayatlarından seçilen olaylara dair ortaya koyduğu aktarımlar, kadınların iffetli ve erkeklere kıyasla eşit derecede iyi ve zeki olduklarına dair bir tablo sunma konusunda Chaucer'ın başarısız olduğu sonucuna varmamıza sebep olmaktadır. Bu tablonun aksine, Chaucer'ın tasvirleri, kelime seçimleri ve İyi Kadınlar Destanı'ndaki kadınların hayatlarını mahveden erkekleri eserine ekleme biçimi, Chaucer'ın ataerkil cinsiyet rollerini destekleyen ve dolayısıyla yine kadın karşıtı bir eser yarattığına işaret etmektedir. Günümüz feminist yaklaşımlarını bir 14. yüzyıl eserine uygulamak pek mümkün olmadığı için bu tez, söz konusu on kadına dair diğer tarihsel aktarımlarla İyi Kadınlar Destanı'nın karşılaştırılmasına da yoğunlaşmıştır. Ek olarak, Christine de Pizan'ın yazdığı ve İyi Kadınlar Destanı ile çağdaş sayılabilecek bir eser olan Le Livre de la Cité des Dames ile yapılan karşılaştırma, iki eserin beş ortak karaktere sahip olması nedeniyle tez konusunun desteklenmesine katkı yapmıştır. Bu tez, Geoffrey Chaucer'ın eserde açıkça belirttiği amaca rağmen, İyi Kadınlar Destanı'nın ataerkil sosyal normlar ve cinsiyet rollerini güçlendiren bir eser olduğu sonucuna varmıştır.