Tekin, Kuğu

Loading...
Profile Picture
Name Variants
T.,Kuğu
Kugu, Tekin
K.,Tekin
Tekin, Kuğu
K., Tekin
T., Kuğu
Kuğu, Tekin
Kuğu Tekin
T., Kugu
Tekin,Kugu
Tekin,K.
T.,Kugu
Tekin K.
Tekin, Kugu
Job Title
Doçent Doktor
Email Address
kugu.tekin@atilim.edu.tr
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

40

Articles

10

Citation Count

2

Supervised Theses

25

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 40
  • Review
    Peter Ackroyd'un Dan Leno And The Lımehouse Golem'inde Londra Haritacılığı: Bir Katilin Zihninde Gezintiler
    (2018) Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu makale Peter Ackroyd'un Dan Leno and the Limehouse Golem başlıklı romanındaki şiddet olgusunu incelemektedir. Makale romandaki şiddetin kaynağı olan şehir imgesi ile baş karakter arasındaki ilişkiyi ele alır. Makaleye göre okuyucunun gerçek kimliğini ancak romanın sonunda anlayabildiği acımasız seri katili yaratan, besleyen ve bir sonraki katliam için sürekli cesaretlendirerek adeta bir canavara dönüştüren on dokuzuncu yüzyıl Viktorya Dönemi Londra'sının sosyo-ekonomik koşullarında hüküm süren ziksel ve psikolojik güçlerdir.Yaşadığı tüm zorlukları aşarak çocukluk hayallerini gerçekleştiren ve genç yaşta başarılı bir müzikhol oyuncusu olan Elizabeth Cree kanlı sanatını makrokozmik bir tiyatro sahnesi olarak betimlenen Londra'da izleyicilerin beğenisine sunmaktadır.Katilin kurbanları arasında etnik köken, sınıf, cinsiyet ve yaş ayrımı yapmaması, okuyucunun katilin motivasyonunu anlamlandırarak mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisi kurmasına engel olur. Postmodern anlatım teknikleri kullanılarak oluşturulan olay örgüsü yazarın hem dedektif romanı geleneğine meydan okuyarak türü yeniden kurgulamasını hem de okuyucunun önyargı ve varsayıma dayanan suç kavramı ve suçlu psikolojisi ile ilgili yerleşik algılarını yeniden sorgulamasını sağlar. Sonuç olarak makale bir Viktorya Dönemi metropolü olan Londra sakinlerine eşit sosyo-ekonomik, sanatsal fırsatlar sağlayabiliyor mu? Yoksa şehir yoksul, zayıf, yoksun sakinlerini, özellikle kadınları, bir canavar gibi çiğnemeden yutup posalarını tükürüyor mu?Londra'nın özgün tarihçesi ve kimliğini seri katilin yaşam öyküsü ve kimliği ile örtüştürmek olası mıdır? Etimoljik açıdan isminin kökeni “şiddet” kelimesine dayanan bir şehir olan Londra, alt sınıftan, nefret duyguları ile büyütülmüş bir karakterin zihinsel haritasına dönüştüğünde ne olur? gibi sorulara cevap aramaktadır.
  • Article
    Power and Love versus Death : "Death Constant Beyond Love " by Gabriel Garc ía Márquez
    (Konstantin Preslavsky University of Shumen, 2024) Tekin,K.; Department of English Language and Literature
    This article analyses the philosophy and literary aesthetics of Gabriel García Márquez's political satire with reference to his short story, "Death Constant beyond Love."The analysis is based on the author's views concerning the common personality traits, actions and ends of tyrannical rulers made manifest in the main character of the story - Senator Onesimo Sanchez. It is observed that the philosopher-emperor Marcus Aurelius' meditations on the transience of existence, and the mortality of man serve as the backdrop to the power-drunk Senator's vain attempts to keep exercising his tyranny despite his awareness of his looming death. The story's central theme is that misused political power - no matter how wide its scope - is limited by man's transient corporeal existence, or by death, to put it more simply. The author's reflections upon dishonest politicians as fictionalized in the Senator display how corruption defiles each individual in society. The discussion on the nature and ramifications of man's boundless ambition for power also draws on Nietzsche's will to power/will to life equation, andFoucault's views on resistance-freedom/power proposition. © 2024 Kuǧu Tekin.
  • Article
    Orhan Pamuk’s İstabul Carved in His Memory as a Source of Melancholy
    (Cyprus International University, 2018) Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu makale Orhan Pamuk’un İstanbul Hatıralar ve Şehir başlıklı romanındaki melankolik İstanbul imgesinin yazarın hafızasındaki yansımalarını incelemiştir. Yazara göre İstanbul’dan başka çok az şehir bu imgenin yaratığı derin melankoli duygusuna aynı ölçüde eşlik eden mutluluğa sahiptir. Makale romandaki melankoli yüklü İstanbul imgesini yaratırken yazara ilham veren kaynakları araştırmıştır. Görülüyor ki yazarın romanda da minnettarlığını sıkça ifade ettiği başlıca dört yazar Pamuk’un hafızasında yer eden İstanbul hatıralarını biçimlendirmiştir. Bu yazarlardan ilk ikisi Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dır ve her ikisi de Fransız yazarlar Gerard de Nerval ve Theophile Gautier’in İstanbul izlenimlerinden etkilenmişlerdir. Özellikle Gautier’in Constantinople başlıklı gezi yazıları Yahya Kemal ve Tanpınar’ı derinden etkilemiş ve bu yazarların İstanbullular için farklı ve yerli bir İstanbul imgesi yaratmalarını sağlamıştır. Bu şehir imgesini farklı ve özgün kılan, güzel olanla, biçimsiz, sefil ve acınası olanın bir araya gelerek oluşturduğu melankoli duygusunun, çökmüş bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde yükselerek şehre hâkim olmasıdır. Romanda esinlendiği yazarların adımlarını takip eden Pamuk bir yandan da yirminci yüzyıl İstanbul’unda meydana gelen kültürel, sosyal, siyasi ve çevresel değişimlerle iç içe geçen kendi çocukluk ve ilk gençlik dönemlerini hikâye etmiştir. Makalenin kuramsal çerçevesini Freud, Kristeva ve Peter Schwenger gibi yazarların görüşleri oluşturmuştur.
  • Doctoral Thesis
    Yeni Kolonyalizm: Anthills Of The Savannah, Devil On The Cross ve Shame'de ki Bağımsızlık Sonrası Açmazlar Üzerine Bir Çalışma
    (2019) Gümüş, Ersoy; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı Chinua Achebe'nin Anthills of the Savannah, Ngugi wa Thiongo'nun Devil on the Cross ve Salman Rushdie'nin Shame eserlerinde yansıtılan post kolonyal toplumlardaki yeni kolonyalizm durumunu incelemek ve tartışmaktır. Achebe, Ngugi ve Rushdie dekolonizasyondan sonra eski sömürgecilerin yerini alan yerel burjuvazi ve elitlerin kullandığı politikaları eleştirmektedirler. Bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen, sözde bağımsız görünen eski sömürgeler kendilerini kontrol altında tutan batılı emperyalistlerin uygulamalarından kaçamamışlardır. Ancak batılı devletler bu kez farklı bir yöntem kullanmaktadırlar. Yani, eski kolonilerini denetimleri altında tutabilmek için bu ülkelerin yerel politik liderlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamışlardır ki bu da politik, sosyo-kültürel ve ekonomik çürümeye sebep olmaktadır. Bu cihetle, bu tez Achebe, Thiongo ve Rushdie'nin eserlerindeki büyük halk kitlelerinin imtiyazlı veya güçlü liderler tarafından ezilmesini ve sömürülmesini yansıtmayı amaçlamaktadır. Tez, bir giriş bölümü, üç alt bölümden oluşan bir kuram bölümüve her biri yukarıda belirtilen romanları inceleyen üç analiz bölümünden oluşmaktadır. Giriş bölümü sonraki bölümlerde incelenecek olan konuları genel olarak açıklamaktadır. Kuram bölümü Kwame Nkrumah, Frantz Fanon, Ania Loomba ve Elleke Boehmer gibi önde gelen edebi eleştirmenler ve kuramcılara göndermeler yaparak kolonyalizm, post kolonyalizm ve yeni sömürgecilik gibi ilgili kavramlara odaklanmaktadır. Bu bölüm ayrıca bu baskının yürütüldüğü kurum ve vasıtalara değinmektedir. Üç romanı inceleyen analiz bölümleri ise yeni kolonyalizmin ve sonuçlarının Kenya, Nijerya ve Pakistan'da nasıl yansıtıldığını incelemektedir. Sonuç bölümü ise incelenen romanlar da yeni kolonyalizmin kurum ve vasıta açısından farklılık göstermesine rağmen, verilen üç ülkenin de eski sömürgecilerden hiçbir farkı olmayan yerel liderler ve elitler tarafından sömürüldüğünü ortaya koymaktadır.
  • Master Thesis
    Mitlerin Feminist Bir Okuması: Margaret Atwood'un The Penelopiad'ı ile Ali Smith'in Girl Meets Boy Romanları
    (2024) Er, Eylem; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Yeniden yazım, yazarlar tarafından yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Bu bağlamda Canongate yayınevi tanınmış yazarları, Homer'in The Odyssey'i ve Ovid'in Metamorphoses'i gibi klasik eserleri yeniden yazma ve yorumlamaya davet etmiştir. Bu seride Margaret Atwood, Odessa mitini, erkek egemen bakış açısını değiştirip, Penelope ve on iki hizmetçinin hikayesini öne çıkararak yeniden şekillendirmiştir. Benzer bir şekilde, Ali Smith, Girl Meets Boy adlı romanında Ovid'in Metamorphoses adlı eserinde geçen kız-erkek Iphis'in hikayesini yeniden işlemiştir. Atwood'un tersine, Smith halihazırda var olan toplumsal cinsiyet akışkanlığı sorununu derinlemesine yansıtmıştır. Iphis'in hikayesini modernize ederek, Smith 'toplumsal cinsiyet' kavramının zamansızlığını vurgulamıştır. Her iki yazar da ataerkil toplumlarda toplumsal cinsiyetin nasıl inşa edildiği ve mitlerde kadınların nasıl bastırıldığı, ihmal edildiği ve önemsenmedikleri gibi feminist kaygılar altında mit oluşturma ve mitleri yeniden yazmanın farklı noktalarını aktarmışlardır. Bu sebeple, bu tezin amacı bu mitleri yeniden yazan yazarların parodi, altüst etme ve pastiş gibi edebi araçlardan yararlanarak yeniden şekillendirdiği eserlerini incelemek ve çözümlemektir, aynı zamanda, eserlerde sunulan ana karakterler aracılığıyla bu yeniden yazımların kadınların özgürleşmesinin, özerkliğinin ve toplumsal cinsiyet akışkanlığının önemini temsil ettiği sonucuna varmaktır, bu karakterler; Penelope ve on iki hizmetçisi; Imogen ve Anthea'dır.
  • Master Thesis
    Naipaul'un The Mimic Men, 'ın A Free State' ve The Enigma Of Arrival Başlıklı Eserlerinde Yersizlik ve Kimlik Bunalımı
    (2003) Tekin, Kuğu; Menteşe, Sıdıka Oya; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı sömürge sonrası edebiyatının tanınmış yazarı V.S. Naipaul'un The Mimic Men, 'In a Free State,' ve The Enigma of Arrival başlıklı eserlerinde işlediği, bireyin bir yere ait olamama ve kaybolmuşluk duygularından kaynaklanan kişilik problemlerinin önceleri özellikle sömürgelerden göçmüş kişilerde görülen bir durumken, yirminci yüzyılda ırk, köken, milliyet, sömüren-sömürülen, gelişmiş-az gelişmiş ayrımı olmaksızın herkesi etkileyen sorunlara dönüştüğünü vurgulamaktır. Bu temaların evrensel boyutu Naipaul'un yukarıda sözü edilen üç eserinde farklı biçimlerde yansıtılmıştır.
  • Master Thesis
    Mohsin Hamid'in 'the Reluctant Fundamentalist' ve Jhumpa Lahiri'nin 'the Namesake' Adlı Eserleri Üzerine Göçmen Kimlik Krizine İlişkin Postkolonyal Bir Okuma
    (2022) Akyüz, Hakan; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Mohsin Hamid ve Jhumpa Lahiri, The Reluctant Fundamentalist ve The Namesake romanlarında göçmenlerin kimlik bozukluğunu resmeden iki yazardır. The Reluctant Fundamentalist'te 11 Eylül saldırılarının baş karakter olan Changez- New York'ta yaşayan Pakistanli bir göçmen – üzerindeki etkisi ve onun ve Müslümanların ABD'deki kimlik krizinin ana nedenleri inceliyor. Tartışma için Frantz Fanon'un kimlik görüşleri ve Edward Said'e ait Oryantalizm kullanılmıştır. Homi Bhabha'nın The Third Space ve Hybridity eserleri ve Stuart Hall'a ait 'Diaspora', ABD'deki Bengalli göçmelerin diasporik durumlarında kullanılıyor. Bu tez, ABD'deki hayatlarını, eski ve yeni arasında mücadele ettikleri kimlik bozukluğundan muzdarip olduklarını hayal eden Asyalı göçmenler fikrini veriyor. Romanların kahramanları, kendi yerel kültürleri ile üstün gibi görünen ev sahibi (Amerikan) kültürü arasında melez bir kültürel alan işgal eder. Bu tez, göçmene genellikle istenmeyen bir davetsiz misafir olarak davranan yeni bir kültüre girmesinden kaynaklanan kimlik krizini araştırır. Güney Asyalı göçmenlerin Amerikan kültürü ile yerli kültürleri arasında farklılığın yarattığı travmatik deneyimler, postkolonyal kültüre uyarlamak isteyen iki kahramanın kültürel tutumlarının geçiş aşamaları üzerinde durmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Harold Pinter'ın Tiyatro Eserlerinin Foucault'nun İktidar ve Mekân Bağlamlarında İncelenmesi: Doğum Günü Partisi, Git Gel Dolap, Kapıcı, Sera ve Bir Tek Daha, Dağ Dili, Küller Küllere
    (2023) Keretli, Gülten Silindir; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tez, Harold Pinter'ın tiyatro eserlerinde, Michel Foucault'nun iktidar ve mekân teorileri bağlamında 'disipliner iktidar'dan 'otoriter iktidar'a geçişini incelemektedir. Foucault'nun panoptizm ve heterotopik mekânı bu amaca ulaşmakta kullanılacak yöntemler olacaktır. Pinter'ın ilk ve son dönem oyunları, iktidar siyasetinin yerel mekândan uluslararası mekâna geçişinin izini sürmek amacıyla seçilmiştir. Bu çalışma, Foucault'nun disipliner iktidarını ve 'öteki mekânları' Pinter'ın politik oyunları üzerinden bağlamsallaştırmaktadır. Siyasi içerik hapsetme, iktidar siyaseti ve gözetim gibi kilit kavramları bağlamsallaştırmak için bilinçli olarak seçilmiştir. Keith Peacock, Pinter üzerine kaleme aldığı kitabında, Pinter'ın oyunlarında siyasi bir ideolojiye sahip olmadığını, bunu Pinter'ın kendisinin dile getirdiğini söyler. Oyun yazarı bu tiyatro oyunlarının birer politik analiz olmadığını 'gizlenmemiş ahlâkî tiksintisini' dile getirdiğini vurgular. Peacock, ilk dönem oyunlarının 1950'lerin 'kurumsal' oyunları olduğunu ve son dönem oyunlarının 1980'lerin 'devlet' oyunları olduğunu öne sürer. Son dönem oyunları daha çok azınlık haklarının güçsüzleştirilmesi, Nazi katliamı, Amerika'nın diğer ülkeler üzerindeki hakimiyeti gibi uluslararası meseleler üzerinedir. Bu oyunlar Doğum Günü Partisi, Git Gel Dolap, Kapıcı, Sera ve Bir Tek Daha, Dağ Dili, Küller Küllere mekansal analize uygun oldukları için seçilmiştir. Mekân kuramcılarından Henri Lefebvre, 'mekân politik olduğu için bir mekân siyaseti vardır' der. Bu alıntı, esasen ortaya konmak istenen ana fikri özetlemektedir. Bu tez 'sapma heterotopyası' bağlamında hem panoptik bir ceza sistemini hem de heterotopya yani 'öteki bir mekân' olarak akıl hastanelerini, psikiyatri hastanelerini, hapishaneleri konuşlandırmaktadır. Sonuç olarak, bu tez yukarıda bahsi geçen Foucault kavramlarını Pinter'ın politik ve açık-politik oyunlarında örneklendirir ve yeni bir çerçeveye yerleştirmeyi amaçlar. Anahtar Sözcükler: panoptikon, heterotopya, Harold Pinter, politik drama, iktidar siyaseti.
  • Master Thesis
    The Sandman'in Psikoanalitik Açıdan Yorumlanması: A Game Of You ve 'a Tale Of Two Cities'
    (2016) Dim, Oruç; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı Neil Gaiman tarafından yazılan The Sandman'in beşinci cildi A Game of You ve sekizinci cildinde yer alan bir hikaye olan 'A Tale of Two Cities'te rüyaların temsil edilme biçimini incelemek ve bu temsil edilme biçiminin hangi yönlerden Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung'un teorileri ile bağdaştığını ortaya çıkarmaktır. The Sandman, rüyaları ve rüyalar alemini kontrol eden tanrı-vari bir varlık olan Rüya karakterinin 'serüvenlerini' konu alan ve evreninin ana yapıtaşları karanlık fantezi, psikoloji, mitoloji ve modern zamanlardan geçmiş dönemlere insanlığın durumunu ele alan bir görsel romandır. Tezin kuram bölümün ilk kısmı S. Freud, C.G. Jung ve J. Lacan'ın psikoanalitik teorilerinden oluşmaktadır. İkinci kısımda ise çağlar boyunca rüya aygıtının edebi eserlerde kullanılması örneklerle işlenmektedir. Çizgi romanların ortaya çıkışı ve gelişimi ilk bölümün üçüncü kısmının ana konusudur, ve, buna ek olarak, Neil Gaiman'ın çizgi romanlar hakkındaki görüşleri de bu kısmın sonuna eklenmiştir. Tezin ikinci bölümü A Game of You ve 'A Tale of Two Cities'in analizlerinden oluşmaktadır. Analitik bölümün ilk kısmında, A Game of You C.G. Jung'un psikoanalitik teorileri doğrultusunda analiz edilmiş ve yorumlanmıştır, ancak bu yalnızca temaların, karakterlerin veya anlatımın analizi değildir: Neredeyse her panel, her diyalog, her mekan ve olay, Jung'un psikonalitik teorileriyle bağıntılı alt metni bütünlüğüyle gün ışığına çıkartma amacıyla Jung'un teorilerine göre analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. İkinci bölümün son kısmında birbirleriyle bağlantılı modernist ve Freudyen alt metinlerin ilişkisi üzerinde durulmuştur. Aynı analiz ve yorumlama prensipleri bu kısım için de geçerlidir. Her iki hikayede de rüyaların temsil edilme biçiminin ve hikayeyi oluşturan diğer unsurların bahsi geçen psikoanalitik teorilerle bağdaştığı tespit edilmiştir. Tezin son kısmı olan sonuç kısmında yapılan tespitlere kısaca, bir özet teşkil edecek şekilde tekrar değinilmiş, neden 'panel panel analiz' metodu kullanıldığı açıklanmış ve The Sandman'in zamanın testine dayanan çok yönlü bir eser olarak çizgi romanların entelektüel anlamda güçlü edebi eserler olabileceğini bizlere hatırlattığından bahsedilmiştir.
  • Master Thesis
    Güç Politikalarının Foucault'ya Göre Bir İncelemesi: Hayvan Çiftliği ve Sineklerin Tanrısı
    (2021) Saleh, Mohammed; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tez George Orwell'in Animal Farm (Hayvan Çiftliği) ve Willim Golding'in Lord of the Flies (Sineklerin Tanrısı) başlıklı romanlarındaki güç ve politika arasındaki bağıntıyı Michel Foucault'un görüşlerine gönderme yaparak inceler. Her iki romanda da güç, ilgili diğer karakterler karşısında politik fayda sağlama ve üstün olmanın tek yolu olarak gösterilir. Hem Napoleon hem de Jack diğer karakterlerden üstün olma hırslarını baskıcı güce dayandırırlar. Her iki karakter de kendi farklı toplulukları içinde var olan hiyerarşik düzene itirazı olan her canlıyı/bireyi ezmeye veya yok etmeye çalışırlar. Kurdukları totaliter düzenin katılımcıları Napoleon ve Jack'e gore birer kukladır. Napoleon ve Jack hakim oldukları düzeni korku duygusu ile yönetirler ve bu korku duygusunu oluşturan da ölüm tehdididir. Focault ayrıca başka bir üstün güç biçimi olan normalleştirici güçten söz eder ki buna göre yaptırım sadece baskıcı güç aracılığı ile gerçekleştirilmez. Normalleştirici güç etki alanındaki bireyleri sayısız kurallar ve yasalarla yönetir ve bu kuralları bireylerin zihinlerine çocukluktan itibaren yerleştirir. Bireyler bu kurallar ve yasalara uymayı bir an bile sorgulamayıp, teredddüt etmeden kabul ederler. Böylece üstün bir güç yaratılmış olur. Farklı bir sisteme gore işletilen bu güç konumu bakımından altta olanları yasalara uymaya zorlar. Örneğin, polisler bu gücü doğrudan yasaların yaptırım gücüne dayanarak kullanırken, öğretmenler yasaların ve kuralların yaptırım gücünü dolaylı yollarla hedef kitlelerine aktarırlar. Normalleştirici güç bireylerin baş kaldırmayı düşünmeyeceği dengeli bir yönetim biçimi önerir. Bu tezde incelenen iki roman da gösteriyor ki sadece baskıcı gücün kullanıldığı yönetim sistemleri dengesizdir ve bu dengesizlik sonunda isyana yol açmaktadır. Her iki roman da gücü elinde tutanların acımasız davranışlarına maruz kalanların isyanını aktarır. Her iki roman yazarının görüşüne gore uygulanan ister baskıcı güç ister normalleştirici güç olsun, sistem yönetimi altındakileri mutlak kontrol altında tutmayı hedefler.