Tekin, Kuğu

Loading...
Profile Picture
Name Variants
T.,Kuğu
Kugu, Tekin
K.,Tekin
Tekin, Kuğu
K., Tekin
T., Kuğu
Kuğu, Tekin
Kuğu Tekin
T., Kugu
Tekin,Kugu
Tekin,K.
T.,Kugu
Tekin K.
Tekin, Kugu
Job Title
Doçent Doktor
Email Address
kugu.tekin@atilim.edu.tr
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

30

Articles

6

Citation Count

2

Supervised Theses

22

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 30
  • Master Thesis
    Naipaul'un The Mimic Men, 'In a Free State' ve The Enigma of Arrival Başlıklı Eserlerinde Yersizlik ve Kimlik Bunalımı
    (2003) Tekin, Kuğu; Menteşe, Sıdıka Oya; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı sömürge sonrası edebiyatının tanınmış yazarı V.S. Naipaul'un The Mimic Men, 'In a Free State,' ve The Enigma of Arrival başlıklı eserlerinde işlediği, bireyin bir yere ait olamama ve kaybolmuşluk duygularından kaynaklanan kişilik problemlerinin önceleri özellikle sömürgelerden göçmüş kişilerde görülen bir durumken, yirminci yüzyılda ırk, köken, milliyet, sömüren-sömürülen, gelişmiş-az gelişmiş ayrımı olmaksızın herkesi etkileyen sorunlara dönüştüğünü vurgulamaktır. Bu temaların evrensel boyutu Naipaul'un yukarıda sözü edilen üç eserinde farklı biçimlerde yansıtılmıştır.
  • Master Thesis
    Mohsin Hamid'in 'The Reluctant Fundamentalist' ve Jhumpa Lahiri'nin 'The Namesake' adlı eserleri üzerine göçmen kimlik krizine ilişkin postkolonyal bir okuma
    (2022) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Mohsin Hamid ve Jhumpa Lahiri, The Reluctant Fundamentalist ve The Namesake romanlarında göçmenlerin kimlik bozukluğunu resmeden iki yazardır. The Reluctant Fundamentalist'te 11 Eylül saldırılarının baş karakter olan Changez- New York'ta yaşayan Pakistanli bir göçmen – üzerindeki etkisi ve onun ve Müslümanların ABD'deki kimlik krizinin ana nedenleri inceliyor. Tartışma için Frantz Fanon'un kimlik görüşleri ve Edward Said'e ait Oryantalizm kullanılmıştır. Homi Bhabha'nın The Third Space ve Hybridity eserleri ve Stuart Hall'a ait 'Diaspora', ABD'deki Bengalli göçmelerin diasporik durumlarında kullanılıyor. Bu tez, ABD'deki hayatlarını, eski ve yeni arasında mücadele ettikleri kimlik bozukluğundan muzdarip olduklarını hayal eden Asyalı göçmenler fikrini veriyor. Romanların kahramanları, kendi yerel kültürleri ile üstün gibi görünen ev sahibi (Amerikan) kültürü arasında melez bir kültürel alan işgal eder. Bu tez, göçmene genellikle istenmeyen bir davetsiz misafir olarak davranan yeni bir kültüre girmesinden kaynaklanan kimlik krizini araştırır. Güney Asyalı göçmenlerin Amerikan kültürü ile yerli kültürleri arasında farklılığın yarattığı travmatik deneyimler, postkolonyal kültüre uyarlamak isteyen iki kahramanın kültürel tutumlarının geçiş aşamaları üzerinde durmaktadır.
  • Master Thesis
    Neil Gaiman'ın Yokyer ve Coraline romanlarında Bilinçaltı ve tekinsizlik
    (2023) Tekin, Kuğu; Semercioğlu, Barış; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature; Department of Basic English (Prep School)
    Bu tezin amacı, Neil Gaiman'ın kentsel fantazi romanı Yokyer adlı eseri ve gençlik kitabı Coraline'ndeki tekinsizlik ve bilinçaltı elementlerinin temsil edilme biçimlerini inceleyerek, bu temsillerin Sigmund Freud'un teorileri ve diğer Tekinsizlik teorileriyle ne kadar bağdaştığını incelemektir. Her iki romanda da, ana karakterler, kendilerini gerçekliklerinin çarpıtılmış bir versiyonu olan, ve aslında kendi bilinçaltlarının derinliklerini simgeleyen, yansıma bir dünyaya götüren birer yolculuğa çıkarlar. Karakterler korkularının üstesinden gelmeyi ve bastırılmış duygularını kontrol etmeyi, şeytani ikizler, kötücül anne figürleri veya altüst edilmiş alanlar gibi tekinsizlik tezahürleri aracılığıyla öğrenirler. Richard'ın yeraltı şehri, Aşağı Londra'daki sınamaları, ve Coraline'in Diğer Ev'deki mücadeleleri aslında bilinçaltı düşüncelerini bilinçlerine dahil etme çabalarını temsil etmektedir. Bu yüzden bu tez, tekinsizlik temsillerinin karakterlerin değişimlerine, kişiliklerinin gelişimine ve kimlik krizlerinin çözümüne ne kadar katkıda bulunduğuna odaklanmaktadır.
  • Master Thesis
    Karayip diyasporasındaki yuva özlemi kavramının Britanya romanlarında temsili: Andrea Levy'nin Limonun Meyvesi ve Caryl Phillips'in Son Yolculuk romanları
    (2020) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu çalışma, yuva özlemi kavramının Karayip diyasporasına mensup bireylerdeki etkilerinin, özellikle Andrea Levy'nin Limonun Meyvesi (1999) ve Caryl Phillips'in Son Yolculuk (1985) romanlarındaki ana karakterler üzerindeki etkilerinin incelenmesini amaçlamaktadır. Limonun Meyvesi'ndeki ana karakterin Jamaikalı göçmen bir ailenin Britanya doğumlu çocuğu olması ve Son Yolculuk'taki ana karakterin Karayipli bir göçmen olması, ana karakterlerin 'yuva' arayışlarındaki benzerlik ve farklılıkların izini sürmek için önemlidir.İkinci Dünya Savaşı'nın bitimini takip eden yıllarda, Britanya'ya olan büyük çapta göçlerin nedeni özellikle erişilecek bolluk ve zenginliğe olan ortak inançtan kaynaklanmaktaydı. Fakat Britanya'ya göç eden Karayipliler bambaşka bir gerçekle karşılaştılar ve birçoğu, Britanya doğumlu çocukları için de bir ikilem olan, 'yuvalarını' bulma çabasıyla yüzleştiler.Yuva özlemi birçok nedenin birleşmesinin sonucu olarak değerlendirilebilir. Bunlar; bir kişinin geçmişine aşina olmamasına, intizamsız aile bağlarına, şahsi ilişkilerindeki sorunlara ve hâtta eğitim geçmişlerine dayandırılabilir. En önemlisi ise, bir kişinin Britanya'da göçmen olmasıyla, göçmen bir ailenin Britanya doğumlu çocuğu olması arasındaki fark, 'yuvalarının' neresi olduğunu saptamalarındaki belirleyici faktör olabilir. Ancak her iki taraf da ırkçılık ve ayrımcılığa uğrayabilir ve çoğunluğa ait hissetmekte zorlanabilir. Birey kendini köksüz hissettikçe ve bir yerle kendini özdeşleştiremedikçe, duygusal buhran ve neticede kimlik kriziyle karşı karşıya kalabilir. Limonun Meyvesi ve Son Yolculuk'taki ana karakterlerin ikisi de yuva özleminin yol açtığı hislerden rahatsız olmuşlardır ve huzursuzluklarını gidermek için yollar aramaktadırlar. Bu çalışma, bir giriş, dört ana bölüm ve bir sonuç bölümünden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, 'yuva' kelimesinin çağrışımları, tezin genel hatları ve her bölümün özeti sunulmuştur. Anahtar Sözcükler Sömürgeleşme sonrası Edebiyatı, Karayip diyasporası, yuva özlemi, ırk, kimlik krizi
  • Doctoral Thesis
    Keats, Tennyson ve D. G. Rossetti'nın eserlerindeki şiir sanat ve gerçeklik doğruluk arasındaki estetik ilişki
    (2017) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı, estetik algılar ve gerçeklik algısı arasındaki ilişkiyi John Keats, Alfred L. Tennyson ve D.G. Rossetti şiirleri aracılığıyla sanat, güzellik ve gerçeklik kavramlarını felsefi ve edebi tartışmalarla bağdaştırarak incelemektir. Tez, Keats, Tennyson ve D.G.Rossetti'nin eserleriyle ilgili yapılan estetik yorumları meydana getiren estetik geleneği ve estetiğin yeni kullanımlarına esin kaynağı olan uygulamaları tartışır. Bu tez özellikle on dokuzuncu yüzyıl estetik algısına yoğunlaşır çünkü bu yüzyıl, estetiğin bir akım haline geldiği tarihsel bir dönemdir. Ayrıca tezde görülüyor ki, estetik uzun bir felsefi ve edebi eleştiri döneminin biçimlendirdiği, üzerinde tartışılabilir bir kavramdır ve bu kavramın içeriği çeşitli sanatsal kullanımlarla biçimlenmiş ve biçimlenmeye devam etmektedir. Bu bakımdan estetik, gelişimi devam eden bir kavramdır. Estetiğin doğası ve şiirdeki ilgili uygulamaları, kavramın etkileri, sapmaları ve gerçekle olan ilişkisi bağlamında tezde tartışılır. Bu tezin temel felsefi yapısı Platon'un estetik ve gerçeklik felsefesinin çağdaş bir yorumla değerlendirilmesine dayanır ve sanat ve gerçeklik arasındaki ilişki ve gerçeklikle ilgili yeni algıları özgür sanatsal ifade aracılığıyla yansıtır. Tezin sonuç bölümünde görülüyor ki, sanat, gerçeğin anlık ve/veya farklı algılanışı olası kılan estetikle ilgili kapsamlı, katmanlı ve esin kaynağı olan uygulamaların ifade edildiği alandır. Sonuç olarak, sanat algısının bu şekildeki oluşumu, sanatın doğası ile gerçekliğin doğasının bağlantılı olduğunu göstermektedir.
  • Article
    Citation Count: 2
    Images inside Words FRAMING THE VISUAL IN SALMAN RUSHDIE'S THE MOOR'S LAST SIGH
    (Routledge Journals, Taylor & Francis Ltd, 2013) Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    [No Abstract Available]
  • Master Thesis
    The representation of feminist dystopia in Margaret Atwood's the Handmaid's Tale and Katharine Burdekin's Swastika Night
    (2015) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tezin amacı, Margaret Atwood'un The Handmaid's Tale ve Katharine Burdekin'in Swastika Night başlıklı feminist distopyalarında, kadın kimliğinin yapılandırılmasını ve yansıtılmasını incelemektir. Tez konusu bu romanlar aracılığı ile teokratik devletlerin erkek egemen toplum yapısında kadın kimliğinin arka plana atıldığı ve hatta silindiği öne sürülmüştür. Kuram bölümünde, eleştirmenlerin görüşlerinden yola çıkılarak, ütopya ve distopya kavramları tanımlanmıştır. Bunların yanı sıra, iki feminist eleştirmen, Luce Irigaray ve Helene Cixous'nun ilgili çalışmaları analiz bölümündeki roman incelemelerine ışık tutması amacıyla ele alınmıştır. Analiz bölümünde ise, The Handmaid's Tale ve Swastika Night romanlarında teokratik ve baskıcı toplum düzeni ve bu düzende kadının yeri incelenmiştir. Sonuç olarak, Burdekin'in ve Atwood'un kaleme aldığı distopyalarda, kadınların birey olarak değer görmediği, sadece üreme amaçlı kullanılan objeler olduğu kanıtlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: distopya, totalitarizm, teokrasi, kadının indirgenmesi
  • Master Thesis
    Güç politikalarının Foucault'ya göre bir incelemesi: Hayvan Çiftliği ve Sineklerin Tanrısı
    (2021) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu tez George Orwell'in Animal Farm (Hayvan Çiftliği) ve Willim Golding'in Lord of the Flies (Sineklerin Tanrısı) başlıklı romanlarındaki güç ve politika arasındaki bağıntıyı Michel Foucault'un görüşlerine gönderme yaparak inceler. Her iki romanda da güç, ilgili diğer karakterler karşısında politik fayda sağlama ve üstün olmanın tek yolu olarak gösterilir. Hem Napoleon hem de Jack diğer karakterlerden üstün olma hırslarını baskıcı güce dayandırırlar. Her iki karakter de kendi farklı toplulukları içinde var olan hiyerarşik düzene itirazı olan her canlıyı/bireyi ezmeye veya yok etmeye çalışırlar. Kurdukları totaliter düzenin katılımcıları Napoleon ve Jack'e gore birer kukladır. Napoleon ve Jack hakim oldukları düzeni korku duygusu ile yönetirler ve bu korku duygusunu oluşturan da ölüm tehdididir. Focault ayrıca başka bir üstün güç biçimi olan normalleştirici güçten söz eder ki buna göre yaptırım sadece baskıcı güç aracılığı ile gerçekleştirilmez. Normalleştirici güç etki alanındaki bireyleri sayısız kurallar ve yasalarla yönetir ve bu kuralları bireylerin zihinlerine çocukluktan itibaren yerleştirir. Bireyler bu kurallar ve yasalara uymayı bir an bile sorgulamayıp, teredddüt etmeden kabul ederler. Böylece üstün bir güç yaratılmış olur. Farklı bir sisteme gore işletilen bu güç konumu bakımından altta olanları yasalara uymaya zorlar. Örneğin, polisler bu gücü doğrudan yasaların yaptırım gücüne dayanarak kullanırken, öğretmenler yasaların ve kuralların yaptırım gücünü dolaylı yollarla hedef kitlelerine aktarırlar. Normalleştirici güç bireylerin baş kaldırmayı düşünmeyeceği dengeli bir yönetim biçimi önerir. Bu tezde incelenen iki roman da gösteriyor ki sadece baskıcı gücün kullanıldığı yönetim sistemleri dengesizdir ve bu dengesizlik sonunda isyana yol açmaktadır. Her iki roman da gücü elinde tutanların acımasız davranışlarına maruz kalanların isyanını aktarır. Her iki roman yazarının görüşüne gore uygulanan ister baskıcı güç ister normalleştirici güç olsun, sistem yönetimi altındakileri mutlak kontrol altında tutmayı hedefler.
  • Master Thesis
    Peter Ackroyd'un London: The Biography ve Dan Leno and the Limehouse Golem eserlerindeki şiddet şehri imgesinin gizeminin çözülmesi
    (2021) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bayrak, Zeynep Gülten. Peter Ackroyd'un London: The Biography ve Dan Leno and the Limehouse Golem eserlerindeki şiddet şehri imgesinin gizeminin çözülmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2021. Peter Ackroyd bir çok eserinde mekan olarak Londra'yı kullanır. Çalışmalarını sık sık Londra'da şiddet ve suç temasıyla birleştirir ve şehrin karakterler üzerindeki olumsuz etkilerini gözlemler. Bu tez, bilhassa şiddet ile Londra'nın sosyo-kültürel yapıları arasındaki ilişkisini Ackroyd'un bakış açısıyla inceler. London: The Biography ve Dan Leno and the Limehouse Golem analiz edilerek, ister kurgusal ister kurgusal olmayan bir eser olsun, Londra her zaman Ackroyd'un eserlerinde şiddete eğilimli bir canlı olarak betimlenir. Ackroyd'un eserlerinde Londra bir mekan olarak anlatılmaz, her zaman şehrin sakinlerini ve onların tarihteki, hatta günümüzdeki etkileşimlerini etkileyerek sürekli gelişim gösteren şiddete meyilli ve yozlaşmış bir tabiat olarak kabul edilir. Birinci bölümde, suç romanı türündeki gelişmeler incelenerek bu janr analiz edilirken, Londra sakinlerinin kurgusal şiddete ilgisi, Londra'nın şiddete meyilli ve karanlık karakteri açısından incelenmiştir. Ek olarak, edebiyatta şehir tasviri, imgeleri ve şehir sakinlerinin başından geçenler belirtilmiştir. Ayrıca Peter Ackroyd'un edebi kariyeri, 'İngiliz geleneği' olarak adlandırılan yazım stili ve yazarın bakış açısı incelenmiştir. Aynı zamanda bu bölümde, Ackroyd'un Londra'sı şiddete meyilli bir canlı olarak tasvir edilmiştir ve yazarın eserleri şehrin karanlık ve şiddet içeren doğasını gözler önüne sermiştir. İkinci bölüm, bazı teorisyenlerin şiddet teorileri ve görüşlerinden yararlanılarak şiddetin temelinin açıklanmasına ayrılmıştır. Ayrıca, şiddetin edebiyattaki yeri ve acımasızlık içeren edebi bir araç olarak önemi tanımlanmıştır. Üçüncü bölüm, Ackroyd' un London: The Biography ve Dan Leno and the Limehouse Golem adlı eserlerindeki şiddet tasvirini incelemiştir. Ayrıca acımasız bir şehir olarak Londra, şehrin vahşeti ve acımasızlığı ile şekillenen Londralılar analiz edilmiştir. Sonuç bölümünde, Londra'nın Ackroyd'un her iki eserinde de irrasyonel ve vahşet dolu bir şehir olarak sunulduğu sonucuna varılmıştır. Ackroyd'un iki eseri, yazarın birçok eserinde olduğu gibi, kentin Londralılar üzerindeki olumsuz etkilerini ve Londralıların barbarlığı ile Londra'nın vahşi doğası arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Şehir ve edebiyat, Peter Ackroyd, Londra, şiddet, vahşet, Londralılar
  • Master Thesis
    D. H. Lawrence'ın makineleşen dünyada mücadele eden karakterlerinin ekoeleştirel bir incelemesi: Gökkuşağı ve Lady Chatterley'in Aşığı
    (2022) Tekin, Kuğu; Tekin, Kuğu; Department of English Language and Literature
    Bu çalışma Modernist bir yazar olan D.H. Lawrence'ın yirminci yüzyılda yazdığı Gökkuşağı (1915) ve Lady Chatterley'in Aşığı (1928) adlı romanlarını ekoeleştirel açıdan inceler. Endüstriyel devrimin hızla gelişerek insan hayatının her alanına yayıldığı bir dönemde yazılan bu eserler makineleşmenin doğa, insan ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini başkarakterlerin insanlarla, toplumla ve doğayla kurdukları ilişkileri inceleyerek ortaya koyar. İki eserin başkahramanları, doğa bilinci gelişmiş ve yaşadıkları dönemin olaylarına eleştirel açıdan bakabilen sıra dışı kadın karakterlerdir. İkisinin de ortak kaygısı, erkek egemen bir dünyada insanoğlunun icat ettiği makinelerle doğayı yok etmesi ve doğa ile insanın doğuştan var olan organik bağını kopararak özünü yitirmesidir. Geçmişte ihtişamından ve gücünden korktuğu doğadan Tanrının kollarına sığınan insan, geliştirdiği yıkıcı makinelerle doğayı kendisine boyun eğen bir hizmetkara dönüştürür. Doğa ile bağı kalmayan ve kurduğu kapitalist sisteme köle olan insan bencilleşerek her şeye kar odaklı yaklaşmaya başlar. Kadın/erkek ilişkileri de dahil olmak üzere insan ilişkileri sevgi ve uyumdan uzak, kişisel çıkar ve maddiyat üzerine kurulmuş sahte ilişkilere dönüşür. İnsanın doğasında ve toplumda oluşan bu trajik değişime sessiz kalamayan başkarakterler-Connie Chatterley ve Ursula Bragwen- çareyi yalnızlıkta ve yozlaşan toplumdan geriye kalan bir parça doğaya sığınmakta bulurlar. Ursula için bu kaçış kendi dünyasından olmayan bir erkekle evlenmeyi reddedip onun buyruğu altına girmekten kaçınmak iken, Connie için üst sınıfı temsil eden kocasını ve ona sunduğu zengin hayatı terk edip kendi ruhuna hitap eden ve bedensel arzularını tatmin eden alt sınıftan bir erkekle doğanın içinde sakin ve sade bir hayat kurmak olur.