Ünal, Hasan

Loading...
Profile Picture
Name Variants
H.,Unal
Hasan, Ünal
Ünal,H.
Unal,H.
U.,Hasan
H.,Ünal
Ünal, Hasan
Ü.,Hasan
U., Hasan
H., Unal
Hasan, Unal
Unal, Hasan
Job Title
Profesör Doktor
Email Address
hasan.unal@atilim.edu.tr
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

40

Articles

0

Citation Count

0

Supervised Theses

40

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 40
  • Master Thesis
    Amerika'nın Irak işgalinden günümüze Kuzey Irak'ta devlet inşa süreci
    (2015) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Uzun yıllar Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bir bölge olan Kuzey Irak, günümüzde anayasal haklara sahip resmi bir federal bölge statüsündedir. Bölgedeki etnik yapının çeşitliliği ve zengin petrol kaynaklarının varlığı, devletlerin bölgeye ilgisini artırmıştır. Geçmişte Irak'a hâkimiyet kuran devletler kendi yönetim modellerini uygulayarak yönetimlerini sürdürmeye çalışmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri'nin de bölgeye olan ilgisi ve Irak'ı işgali ile birlikte yeni bir süreç başlamıştır. ABD'nin Irak'ı işgali sonrasında Irak'ta seçim sistemi ve anayasa Lijphart'ın konsesyonalizm teorisinden esinlenerek meydana getirilmiştir. Konsesyonalizm ya da eştoplumlaştırmacılık yönetim modeli, derinden ayrılıkların yaşandığı ülkelerde farklı grupların temsil edildiği güç paylaşımı esaslı bir hükümet yönetimi altında güvenlik ve refah içerisinde yaşanabileceğini savunmaktadır. Derin etnik ve dini çatışmaların yaşandığı ülkelerde uygulama alanı bulan konsesyonalizm ya da eştoplumlaştırmacılık teorisi zaman içerisinde etnik milliyetçiliğin etkisiyle ayrılıkçı hareketlerin devletleşme sürecine katkıda bulunmaktadır. Bu hipotezden yola çıkarak Kuzey Irak'ta yaşanan gelişmeler 2003-2007 ve 2007-2015 yılları arasında iki aşamada değerlendirilmiştir. Nihai amaç Kuzey Irak'taki devlet inşa sürecini akademik bir tez zeminine oturtmak ve bilime katkıda bulunmaktır. Anahtar Sözcükler Irak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Devlet İnşası, Konsesyonalizm, Güç Paylaşımı
  • Master Thesis
    Suriye krizi ve sığınmacılar sorunu: önlemler ve politikalar
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Suriye krizi, dünya tarihinde yaşanan kitlesel insan akımlarının en büyük olanıdır. Suriye'deki iç savaştan hareketle milyonlarca Suriyeli öncelikle can güvenliklerini korumak adına ülkelerini terk ederek başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelere göç etmeye başlamıştır. Milyonlar ile ifade edilen bu göç hareketi, dünya ülkelerinin göç, mülteci ve sığınmacı konusunu tekrar ele alması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu çalışma, Suriye odak noktasında yaşanan göç hareketinin en büyük ev sahibi olan Türkiye açısından ele almayı, ulusal ve uluslararası düzenlemeler kapsamında yapılanları ve yaşananları değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye, 4 milyona yakın Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. İnsani güvenlik yaklaşımı kapsamında mülteci kampları oluşturulmuş, 'açık kapı' politikası uygulanarak savaştan kaçan bütün Suriyeliler Türkiye'ye kabul edilmiş, ancak düşük bir oranda kamplara yerleştirilebilmiştir. Kamplara yerleştirilebilen Suriyelilerin her türlü ihtiyacı, olanaklar kapsamında giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak kamplara yerleştirilen Suriyeli sayısı, Türkiye'ye gelen toplam Suriyeli sayısının çok az bir oranına karşılık gelmektedir. Kampların yetersizliği nedeniyle Türkiye'nin birçok bölgesine yayılan Suriyeli göçmenlerin büyük bir bölümü, ekonomik yetersizliklerinden dolayı bakıma ve desteğe muhtaç durumdadır.
  • Master Thesis
    Türkiye'nin Kuzey Irak Politikası: 2003-2013
    (2013) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin Ortadoğu işgallerinde Afganistan'dan sonra yeni ülke olarak Irak'ı seçmesi ile başlayan süreç, Irak'ın işgali ile Ortadoğu'da pek çok değişikliği, güç dengelerinde oynamaları meydana getirecekti. İşgalden etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye, dış politikasında değişimler yaşamak zorunda kalacaktır. Türkiye, Irak'ta yaşanan değişim karşısında belirlediği politikaları zaman içinde çıkarları doğrultusunda değiştirecek ve birçok konuda Kuzey Irak ile yakın ilişkiler yaşayacaktır. Türkiye'nin 2003-2013 yılları arasındaki Kuzey Irak Politikası iki farklı dış politika anlayışının olduğu iki ayrı dönem olarak karşımıza çıkmaktaydı. 2003 yılı ve 2007 yılları arasında ki Türkiye'nin Kuzey Irak politikası, 2008 yılı ve 2013 yılları arasında ki politikadan farklı olacaktı. 2003 yılı ile 2007 yılları arasında Türkiye bu dönemde ABD'nin de etkisiyle bölgede dış politika açısından etkili olamamış, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana tavır sergilemiş, PKK konusunda rahatsızlıklarını dillendirmiş ancak ABD güçlerinin bölgede bulunmasından dolayı askeri operasyon bile gerçekleştirememişti. Başta Kerkük sorunu olmak üzere Kuzey Irak'ın Irak petrollerinden pay almasını ve Kürtlerin Irak'ta kazanımlarından dolayı Kuzey Irak ile diplomatik ilişkilerden kaçınmıştı. 2008 yılı ile 2013 yılları arasında ise, 2008 yılında ABD'nin Irak'tan çekilmesi ile birlikte Türk dış politikası bölge üzerinde 2003-2008 dönemi arasında gösteremediği etkiyi, ilişkileri bu dönemden sonra daha rahat ve sağlam adımlar şeklinde göstermeye başlamıştı. Ancak bu durum ile birlikte 2008 yılı öncesi Irak merkezi hükümetiyle olan sağlam ilişkiler bu dönemden sonra tersine dönmüş, Kuzey Irak ile ilişkiler düzelme gösterirken, Irak merkezi hükümeti ile diplomatik ilişkiler bozulma göstermişti. Öte yandan düzelen ilişkilere rağmen Türkiye, Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu ve PKK konusunda söylemlerini aynen korumuştu. 2008-2013 dönemleri arasında Türkiye, Kuzey Irak ile petrol anlaşmasına gidecek kadar diplomatik ilişkiler kurmuş, PKK konusunda Kuzey Irak ile bazı ortak çalışmalar yapmış, her iki tarafdan üst düzey yetkilileri arasında ziyaretler gerçekleşmiş ve kullanılan dil ve uslup diplomatik düzeye gelmişti. Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, Irak İşgali, Türkiye, Kuzey Irak, Dış Politika
  • Master Thesis
    Arap Baharı ve Bahreyn
    (2017) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Arap Baharı ismi ile anılan ve Tunus'ta başlayıp Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye'yi etkileyen halk ayaklanmaları Arap coğrafyasında köklü değişimlere yol açmıştır. Arap Baharı olayları bazen ülkelerin iç dinamikleri ile bazen de uluslararası baskının veya müdahalenin tasarrufu ile rejim, yönetim, yönetici değişikliklerine yol açmıştır. Süreç Bahreyn'de de yankı bulmuş ve halk sokağa dökülmüştür. Fakat sonuçlandığında herhangi bir değişim getirmemiştir. Bu çalışmada Arap Baharı süreci, Arap Baharının Bahreyn'deki yansımaları ve diğer ülkelerin olaylara müdahale süreç ve yöntemleri üzerinde durularak Arap Baharının Bahreyn'de neden başarılı olamadığı irdelenmiştir.
  • Master Thesis
    Yumuşak güç Avrupa Birliği'nin dış politika aktörü olarak Avrupa Ortak Dış Güvenlik Politikası ve Bosna, Kosova, Suriye krizleri üzerinden güvenlik politikalarının değerlendirilmesi
    (2017) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu tez çalışmasında ' Yumuşak Güç Avrupa Birliğinin Dış Politika Aktörü Olarak Avrupa Ortak Dış Güvenlik Politikası Ve Bosna, Kosova, Suriye Krizleri Üzerinden Güvenlik Politikalarının Değerlendirilmesi' amaçlanmaktadır. Bosna, Kosova, Suriye Krizleri karşısında AB tarafından uygulanan politikalar ve krizlerin gelişim süreci incelenerek AB'nin ODGP sürecinde ortaya koyduğu etkilerin neler olduğu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Değerlendirmeler sonucunda uluslararası alanda küresel bir aktör AB'nin oluşturulmasına yönelik tespitler ortaya konup öneriler sunulmuştur. İlk bölümde kuramsal çerçeve çizilerek; Kimlik ve kültür, supranasayonel kimlik ve otorite, sivil güç, askeri güç, normatif güç ve neo yapısal fonksiyonalizmde Avrupa'nın entegrasyonu kavramları açıklanmıştır. İkinci bölümde AB'de ODGP ve tarihsel gelişim sürecini AB'de birlik fikrinin oluşması incelenecektir. Üçüncü bölümde ise AB'nin ODGP incelendiğinde ortak değerlere sahip bir politika yaratmaya amaçlasa da Bosna, Kosova ve Suriye Krizlerinde uyguladığı güvenlik politikalarının incelenerek AB ODGP yaklaşımının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Üç kriz arasındaki farklılıklar ve benzerlikler ortaya konarak belirlenen politikanın altında yatan nedenler irdelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Sivil Güç, Askeri Güç, Normatif Güç, ODGP, EUROFOR.
  • Master Thesis
    Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye yapılan mali yardımların diğer aday ve potansiyel aday ülkelerle karşılaştırılması
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu çalışmanın amacı, Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye yapılan mali yardımların diğer aday ve potansiyel aday ülkelerle karşılaştırılmasıdır. Bu amaçla yapılan çalışmada AB'ye aday ve potansiyel aday ülkeler, AB mali yardımları, adaylık süreçleri, temel ekonomik göstergeleri, hibe ve kredi şeklinde yararlandıkları mali yardımlar çerçevesinde incelenmiştir. Resmi istatistik kurumlarından alınan veriler doğrultusunda ülkelerin temel ekonomik verileri elde edilmiştir. Söz konusu veriler ile ülkelerin, gayri safi milli hasılaları, kişi başına düşen gayri safi milli hasılaları ve yüzölçümleri baz alınarak ülkelerin elde ettiği mali yardımlar birbiriyle kıyaslanmıştır. Yapılan kıyaslamalar neticesinde, Türkiye'ye yapılan toplam mali yardım tutarının diğer aday ve potasniyel aday ülkelere göre daha fazla olmasına rağmen, kişi başına ve kilometrekare başına düşen mali yardım tutarının diğer aday ve potasniyel aday ülkelerin oldukça gerisinde olduğu görülmüştür.
  • Master Thesis
    Kıbrıs sorununda çözüm önerileri De Cuellar Planı (1984-1986) Ghali Fikirler Dizisi (1990-1992) Annan Planı (2002-2004)
    (2016) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu tez, günümüz dünyasında önemini koruyan Kıbrıs sorununu ve bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti'nin faaliyetlerini tarihsel gelişmeler, uluslararası ilişkiler, ülkenin siyasi ve kültürel değerleri açısından incelemektedir. Kıbrıs sorunu günümüzde halen Türkiye'nin önemli bir dış politika sorunudur. Türkiye, tarihsel ve kültürel faktörler yanında stratejik önemi nedeniyle de Kıbrıs'la bağlarını sıkı bir şekilde devam ettirmek mecburiyetindedir. Yaklaşık yarım yüzyıl önce başlayan sorunun çözümüne ilişkin müzakereler henüz bir sonuca ulaşamamıştır. Ancak bugüne kadar yapılan sayısız girişime rağmen sonuca ulaşılamasa da taraflar müzakere seçeneğini hiçbir zaman dışlamamışlardır. Ada'nın jeostratejik öneminden dolayı pekçok güçlü devletin bölgede çıkarları olduğu göz önüne alındığında sorunun yalnızca Kıbrıs Türk ve Rum tarafı arasında çözülemeyeceği de anlaşılmaktadır. Aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri de olan bu devletlerin Genel Sekretere serbest hareket imkanı verdiği oranda anlaşmazlığın çözümüne de yaklaşıldığı görülmektedir. Kıbrıs sorunu, Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının taleplerinin yanında, başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere AB, ABD ve Rusya'nın uluslararası çıkarları gibi pekçok parametreden oluşan karmaşık bir denklemdir. Bu nedenle çalışmanın ilk bölümünde BM'nin anlaşmazlık çözümüne genel yaklaşımı, izlediği yollar ve Genel Sekreterlerin kişisel tutumları ile başlanırken ikinci bölümde çalışmanın temelini teşkil eden Kıbrıs sorununun doğuşu ve zaman içerisindeki gelişimi aktarılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise sorunun başladığı dönemdeki Genel Sekreterlerin girişimlerine de kısaca değinilerek tez konusunun esas odak noktasını oluşturan sırasıyla Perez de Cuellar,Boutros Ghali ve Kofi Annan dönemlerindeki girişimler ve tarafların yaklaşımları değerlendirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Kıbrıs sorunu, Uluslararası Anlaşmazlık, Rauf Denktaş, Müzakere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
  • Master Thesis
    Işid'in Ortaya Çıkışı ve Türkiye
    (2018) Yüksel, Serdar; Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    IŞİD terör örgütü Arap Baharı'nın Suriye'ye gelmesiyle oluşan iç savaşı ve zaten istikrarsız bir görüntü veren Irak'ta kendisine hakimiyet alanı kurarak devlet olma yolunda ilerleyen bir görüntü çizdi. Irak ve Suriye ile tarihsel yakınlığın yanında sınır komşusu olan Türkiye ise bu süreçte en çok etkilenen devlet oldu. Türk dış politikasının bu dönemde geliştirdiği politikalar, bölgenin siyasi istikrarın da etkili olmuştur. Türkiye bu dönemde aktif ve çok yönlü dış politikasıyla sadece Ortadoğu da değil dünya çapında yaptığı eylemlerle yankı uyandıran IŞİD terör örgütüne karşı yürüttüğü politikalarıyla bölgede söz sahibi olmayı hedeflemiştir. Bu çalışma Türk dış politikasında alınan kararların anlık değişkenlerini ve iç politikasına nasıl yansıdığı üzerine tartışmayı amaçlamaktadır. Bu noktada bir sonuca varabilmek için AKP hükümetinin Türk dış politikasında alışılagelmişliğin dışına çıkan bazı kararları ve dış sorun olarak görünen Irak, Suriye ve IŞİD politikalarının iç sorunlarını da tetiklemesiyle yaşanan olaylardan da yararlanılmıştır. Böylelikle söz konusu değişimlerin yıllara ve şartlara göre Türk iç ve dış siyasetinde köklü değişikliklere gidildiği ve IŞİD konusunda anlaşmalara dayanan bir çözüm seçtiği görünmektedir. Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, Dış Politika Değişkenleri, IŞİD,
  • Master Thesis
    Rıza Şah Döneminde İran-almanya Siyasal Kültüral İlişkileri
    (2015) Asgary, Roghiyeh; Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Birinci Dünya savaşı sırasında, İran'da bulunan Ruslar ve İngilizlerin karşısına çıkan yeni engel yeni ayak tutan İran ve Almanya ilişkileriydi. Naseredin Şah Rusya'nın İran'ın kuzey ve kuzey batısından ilerlemesini azaltmak için Almanya'nın ayağını ülkeye açtı. Bu dönemde Almanya'nın İran'ın dış siyasetinin gelecekteki planlar için odak haline gelmesinin tek sebebi Bismark ve onun Almanya'nın dış politikasındaki başarısıydı. Bismark bu dönemde Almanya'yı birleşik hale getirmek ve Avrupa devletleri ile ilişkisini geliştirmek için elinden geleni yapıyordu. Rıza Şah'ın 1925 yılında saltanata gelmesiyle İran'ın dış siyasetinde yeni bir dönem başladı. Başlangıçta, Almanya'nın birinci dünya savaşında yenilmesiyle İran devleti dış yatırımı artmak ve siyasi desteğinin güçlenmesi için Amerika'ya yöneldiler ancak Amerika o dönemde kendiside siyasi izolasyondaydı. Faransa'ya da bakıldığında, kuzey Afrika ve Avusturya ve balkanlar ile meşgul olmuştu ve bir tek Almanya İran'ın kurtarıcısı gibi görünüyordu. Ayrıca, bu dönemde İran ciddi bir mali ve ekonomik reforma ihtiyaç duymaktaydı. Tabii ki hiç bir yabancı ülke diğerinden bir yarar beklemeden başka devletin yardımına gelmez ve ilişiklerde kazançlar ön plana çıkar. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla İran ve Almanya arasındaki işbirliği yinede bu iki ülkeyi birbirine yakınlaştırdı. Ancak savaşın askeri ve siyasi sonucu her iki ülke için başarılı değildi, fakat savaşta iki ülkenin işbirliği bu iki devletin ilişkilerini iyice geliştirdi. Aynı zamanda; Rusya'nın siyasi izolasyonu ve 1917 devrimi İngilizlerin İran'a yoğun bir şekilde girmelerine sebep oldu. Dönemin süper güçleri özellikle, Almanya, Rusya ve İngiltere kendi kazançları için İran'a girmişlerdir. İngilizler ve Rusların İran'da geçmiş yıllardaki kötü sömürgeci siyasetlerine bakıldığında, İran yöneticilerin ve halklının tek umudu Almanya olarak gözüküyordu. İran devleti Avrupa'da sömürge beklentisi olmayan güçlü bir devlet peşindeyken Almanya'yla diplomatik ve siyasi ilişkiler kurmaya başladı. Hiç bir sömürgeci geçmişi olmayan ayrıca endüstriyel ve ekonomik gelişimi bu ülkenin avantajlarına ekliyordu. Rıza Şah'ın tek amacı ülkeyi Sovyetler Birliği ve İngilizlerin nüfuzu altından çıkarmak, siyasi ve ekonomik konularda bağımsız olmaktı. Bu amaçlara ulaşmak için ülkeyi sanayileştirme, Milli Banka açmak, İran uzmanlarına eğitim vermek, çeşitli fabrikalar açmak, irtibat hatlarını genişletmek peşindeyken Almanlarla işbirliği yapmaya başladı. Rıza Şah, saraylar, kraliyet konuk evleri hükümet binaları, ülke çapında ordu üsleri ve bir silah fabrikası kurmak için endüstriyel aletler ve makinelere ve uzmanlara ihtiyaç duymaktaydı ve Almanlar da bütün ihtiyaçları Rıza şah için kolay koşullarla karşıladılar. Almanların, İran'a girmesi yeni gelişen sanayileri için hammadde sağlamak ve İngilizlerin İran'da pazarı kaybetmek anlamına geliyordu. Ancak, İran'da Almanya'nın ekonomik nüfuzu komünizmin yayılmasını engelliyordu. Ayrıca Almanya buradan elde ettiği kazanç ile ittifak devletlerinin birinci dünya savaşından ortaya çıkan borçlarını ödeyebilir durumuna geliyordu. Rıza şah Almanya'nın düzenli ordusunu görüp tutkuyla Almanya ile askeri konular başta olmak üzere siyasi ve ekonomik ilişkilerini de pekiştirdi. Rıza şah güçlü devletleri seviyordu ve dünyada yeni yıldızı parlayan Hitler'e hayranlık duyuyordu. Almanya'da Nazilerin diktatör rejimi güçlendiği zaman İran ve Almanya ilişkileri genişledi. Bu doğrultuda Rıza Şah Berlin'de Nazilerin vasıtasıyla İran'ın siyasi muhaliflerinin faaliyetlerini kontrol altına alıp ve komünizmin genişlemesini engelliyordu. Bunlara ilaveten Rıza Şah dönemine İran ve Almanya ilişkileri çeşitli ilkelere dayanmaktaydı:  İran toplumunun İngilizler ve Ruslardan nefret etmesi  Rıza Şahın diktatör ve hırslı olması (Hitler gibi)  İranlı'ların İngilizler tarafından komünizm ile mücadeleye teşvik olması  İran Askeri güçlerinin yenilmesi ve İran devletine karşı bağlanan antlaşmalar  Almanların Ruslar ve İngilizlerle olan açık düşmanlığı  Almanya'nın doğu ve İran pazarına girmek istekleri, Çünkü İran doğu'ya giriş kalesiydi Birinci ve ikinci dünya savaşları döneminde İran ve Almanya ilişkilerine büyük bir tablo olarak bakıldığında aslında İran'ın daha kazançlı olduğunu görmek mümkündür. İran devleti Rusların baskılarını ve İran kuzeyindeki Rus ilerlemesini önlemek için Almanya'yı çok iyi bir şekilde kullandı. Ayrıca, Almanlar sanayi ve ekonomik konusunda çok ileri bir düzeye sahiplerdi ve bu İngiltere ve Rusya'nın İran'da ticaret pazarında yeni bir rakiplerinin olduğu anlamına gelmekteydi. Artık, Ruslar kalitesiz ürünlerini istedikleri fiyata satamamaktaydılar. Çünkü Almanya'nın ürünleri çok kaliteli ve ucuz fiyattaydı. Bu konu Almanya'yı Avrupa'da komünizm önünde bir engel olarak gören İngilizler için o kadar da önemli değildi. İran ve Almanya arasında bir ortak noktada her ikisinin Arı ırkından olma söylemi idi. Bu konu sosyal açıdan iki ülkenin evlilik konusundaki yasağı kaldırdı. Almanya'nın İran'da var olması ve iki ülke arasında yapılan anlaşmalar Alman mühendislerinin ve bilim adamlarının İran'a gelmesini sağladı. Bu da İran'da çeşitli şehirlerde halen de kullanılan üniversite, Fen liseleri, okullar ve önemli devlet binalarının yapılışını ardından getirdi. Bunlarla birlikte bu dönemde Alman yapımı baskı makinelerinin İran'a gelmesiyle devletten yana olan ve devlete karşı olan çeşitli dergilerin yayılmasında önemli bir artış gözlemlendi. Aynı zamanda İran dışındaki dergiler ve İran Alman dostluk derneklerinin açılması İran tarihinin Avrupa'daki kültürel ve tanıtım açısında önemli rol oynamıştır. Askeri açıdan bu dönemde İran ordusu tecrübeli Alman komutanlığında eğitim alma fırsatını bulmuştur. Bu dönemlerde Alman mühendisler ve bilim adamları sayesinde ve onların sundukları katkılarla İran sanayileşmeye doğru yol almaya başlamıştır. İlk defa bu dönemde yabancı bir firma İran şehirlerarasında uçak seferleri başlattı. İran'ın 1920 ile 1924 yılları arasında Almanya'ya ihracat oranı sıfırdan %32'ye ve Almanya 1940 ile 1941 yılı arasında İran'la olan ticaretinde %6.42 ithalat ve %9.47 ihracat oranına sahip olmuştur. Almanlar Tebriz ve Trabzon arasındaki önemli demiryolunun başlamasında temel oluşturdular. 1929 yılında da ülkede kendi havayollarını kurup ve yatırımlarla İran devletinin dikkatini çektiler. 1931 yılında İran'daki Almanların sayısını 10000 civarında olduğunu söylenmekteydi. Ancak İran devleti onların İran sanayi için hizmet amaçlı geldiklerini ve onların sayısını 690 kişi olduğunu söylüyordu. 1931 yılında İran ve Almanya ilişkileri, Berlin'de İran'ın siyasi muhaliflerinin faaliyetleri sonucu, sermayenin yabancı elinde tekelleşmesi, İran Milli Bankası'nın iflası ve hortumlanması nedeniyle kötüye gitti. Sonra 1935 yılında hazırlama birimi antlaşmasıyla iki ülkenin ilişkileri özellikle ticari ilişkileri genişledi. Yukarıda geçen tüm bu konular ve ilişkiler bir yana dursun, Almanya'nın İran'a karşı unutulmaz bir jesti olmuştur. Almanya İkinci Dünya Savası sonunda bir çok cephede yenilmesi ve kaybetmesine rağmen, Brest Litovsk sulh antlaşmasında İran'dan çıkışını İran'ın Bağımsızlığının, Eğemenliğinin ve toprak bütünlüğünün İngilizler ve Ruslar tarafından tanınmasını şart koşmuştur. Bu tabloya böyle bakıldığında İran'ın Almanya'dan kazançları kalıcı olup ancak, Almanya için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Anahtar Sözcükler İran ve Almanya İlişkiler Tarihi, İran-Almanya İlişkileri Rıza Şah Döneminde, Almanya ve İran Meşruta Dönemi, Almanya-İran Kültürel İlişkileri, Almanya-İran Arasında Ticari ve Siyasi İlişkileri.
  • Master Thesis
    2008 Küresel Ekonomik Krizi Sonrası Yunan-rum Silahlanma Politikaları
    (2017) Aygün, Vahid; Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Yunan-Rum silahlanma politikaları bölgedeki istikrarın korunması adına önemli olduğu kadar oluşan ekonomik krize rağmen bu ikilinin emelleri konusunda bize ışık tutmaktadır. Genel anlamda Balkanlardaki istikrarsızlığın yanında Türkiye Cumhuriyeti ile yaşadıkları sorunlar çerçevesinde Yunan-Rum ikilisi güç dengesi oluşturarak üstünlüğü ele geçirmek için bir silahlanma ihtiyacı içerisindedir. 'Doğudan gelen tehdit' algısı savunma politikaları ve silahlanma yatırımları bakımından belirleyici olmaktadır. Bununla birlikte ekonomik kriz ve borçlarla mücadele eden Yunanistan'ın her ne kadar silahlanma bütçesini azaltsa da hala Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) içerisinde en üst seviyede silahlanmaya yatırım yapan devletlerarasında olarak göze çarpmaktadır. Bu çalışmanın amacı Yunan-Rum silahlanmasının ne seviyede olduğunu ortaya koymaktır. Kapsam açısından ise birinci bölümünde uluslararası ilişiklerde silahlanma kavramsal ve teorik bakımdan incelenirken silahlanmanın tanımı, tarihçesi ve teorik çerçevede değerlendirilmesi yapılmıştır. Takip eden bölümde ise 2008 küresel ekonomik krizinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerindeki etkileri ekonomi politikaları ışığında değerlendirilirken, oluşan borç krizinin Yunan-Rum ikilisi üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Üçüncü olarak 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı' ndan sonra 2008'de başlayan ekonomik krize kadar ki dönemde dominant Yunan-Rum silahlanma politikaları değerlendirilmiştir. Daha sonra 2008 ekonomik krizinin ardından oluşan ekonomik bunalımdaki Yunan-Rum silahlanma politikaları değerlendirilip kriz sonrasında silahlanmalarının ne düzeyde olduğu ele alınmamıştır. Ek olarak bu bölümde güncel Yunan-Rum silahlanma politikaları ve silah envanterleri ışığında geleceğe yönelik beklentiler ifade edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan yöntem konuyla ilgili niteliksel literatür taramasının ardından elde edilen veriler ve yıllara göre Yunan-Rum silahlanma istatistikleri verileri karşılaştırılmalı vaka ve veri analizi yoluyla açıklanmıştır. Sonuç olarak, elde edilen verilere göre Yunan-Rum silahlanma politikasının izlediği süreç değerlendirilip ekonomik krize rağmen hala yüksek seviyede olup olmadığı ortaya konulmuştur. Anahtar Sözcükler: Silahlanma, Ekonomik Kriz, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Askeri Harcamalar.