Ünal, Hasan

Loading...
Profile Picture
Name Variants
H.,Unal
Hasan, Ünal
Ünal,H.
Unal,H.
U.,Hasan
H.,Ünal
Ünal, Hasan
Ü.,Hasan
U., Hasan
H., Unal
Hasan, Unal
Unal, Hasan
Job Title
Profesör Doktor
Email Address
hasan.unal@atilim.edu.tr
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

40

Articles

0

Citation Count

0

Supervised Theses

40

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 40
  • Master Thesis
    Kıbrıs sorununda çözüm önerileri De Cuellar Planı (1984-1986) Ghali Fikirler Dizisi (1990-1992) Annan Planı (2002-2004)
    (2016) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu tez, günümüz dünyasında önemini koruyan Kıbrıs sorununu ve bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti'nin faaliyetlerini tarihsel gelişmeler, uluslararası ilişkiler, ülkenin siyasi ve kültürel değerleri açısından incelemektedir. Kıbrıs sorunu günümüzde halen Türkiye'nin önemli bir dış politika sorunudur. Türkiye, tarihsel ve kültürel faktörler yanında stratejik önemi nedeniyle de Kıbrıs'la bağlarını sıkı bir şekilde devam ettirmek mecburiyetindedir. Yaklaşık yarım yüzyıl önce başlayan sorunun çözümüne ilişkin müzakereler henüz bir sonuca ulaşamamıştır. Ancak bugüne kadar yapılan sayısız girişime rağmen sonuca ulaşılamasa da taraflar müzakere seçeneğini hiçbir zaman dışlamamışlardır. Ada'nın jeostratejik öneminden dolayı pekçok güçlü devletin bölgede çıkarları olduğu göz önüne alındığında sorunun yalnızca Kıbrıs Türk ve Rum tarafı arasında çözülemeyeceği de anlaşılmaktadır. Aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri de olan bu devletlerin Genel Sekretere serbest hareket imkanı verdiği oranda anlaşmazlığın çözümüne de yaklaşıldığı görülmektedir. Kıbrıs sorunu, Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının taleplerinin yanında, başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere AB, ABD ve Rusya'nın uluslararası çıkarları gibi pekçok parametreden oluşan karmaşık bir denklemdir. Bu nedenle çalışmanın ilk bölümünde BM'nin anlaşmazlık çözümüne genel yaklaşımı, izlediği yollar ve Genel Sekreterlerin kişisel tutumları ile başlanırken ikinci bölümde çalışmanın temelini teşkil eden Kıbrıs sorununun doğuşu ve zaman içerisindeki gelişimi aktarılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise sorunun başladığı dönemdeki Genel Sekreterlerin girişimlerine de kısaca değinilerek tez konusunun esas odak noktasını oluşturan sırasıyla Perez de Cuellar,Boutros Ghali ve Kofi Annan dönemlerindeki girişimler ve tarafların yaklaşımları değerlendirilmiştir. Anahtar Sözcükler: Kıbrıs sorunu, Uluslararası Anlaşmazlık, Rauf Denktaş, Müzakere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
  • Master Thesis
    Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri tarihi ve üyelik önerileri
    (2017) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Avrupa Ekonomik Topluluğunun (AET) oluşumuyla birlikte birçok ülke bu topluluğa üye olmak istiyordu. Türkiye topluluğun gücünü görmeye başlamıştı ve üye olmanın kendisine büyük avantajlar sağlayacağını düşündüğü için üyelik başvurusunda bulunmak istiyordu. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, üyelik süreci tarihi, Türkiye ve Avrupa Birliği arasında olan anlaşmalar, gelinen noktalar, gelişmeler ve değişiklikler uzun yıllardır devam etmektedir. 50 yılı aşkın bir sürenin geçmesine rağmen Türkiye halen Avrupa Birliğine tam üye olamamıştır. Üyelik aşamaları Türkiye için çok önemli olsa da aynı zamanda zorlu bir süreç olarak değerlendiriliyordu. Bu çalışmada Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl başladığı, üyelik sürecinde imzalanan anlaşmalar, müzakereler, Türkiye'nin üye olamamasının sebepleri, üyelik alternatifi tartışmaları ve önerileri yer alacaktır.
  • Master Thesis
    Uluslararası ilişkilerde güç kavramı ve yumuşak güç olarak sağlık turizmi
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Çalışmanın amacı uluslararası ilişkiler alanında adından çokça söz edilen yumuşak güç ve sert güç ilişkisini ve Türkiye'de sağlık turizmi potansiyelinin ortaya konularak Türkiye sağlık turizminin yumuşak güç üzerindeki etkisini ortaya koymaktır. Bu kapsamda birinci bölümde uluslararası ilişkiler alanında güç tanımı farklı yaklaşımlar üzerinden ele alınmıştır. Uluslararası ilişkiler alanında önemli bir yeri bulunan idealizm ve realizm üzerinden ele alınan güç kavramları liberalizm ve çağdaş yaklaşımların realizm ve idealizm üzerindeki etkilerini ele almak adına neorealizm, liberalizm, konstrüktivizm ve karşılıklı bağımlılık yaklaşımlarında güce ilişkin tanımlara yer verilmiştir. İkinci bölümde Yumuşak gücün tanımı ele alınarak güç unsurlarından kültür, din, nüfus ve ekonomik kapasite konuları ele alınmıştır. Dünyadaki yumuşak güç uygulamaları ABD ve Avrupa Birliği deneyimleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise Türkiye'de dış politikada yumuşak güç kavramı ele alınarak kamu diplomasisi alanında faaliyette bulunan kurumlar ve faaliyetleri hakkında bilgiler verilmiş ve sağlık turizmi alanındaki faaliyetler incelenmiştir. Çalışmanın temel amacını oluşturan sağlık turizminin yumuşak güç potansiyeli alanda yapılan çalışmalar ele alınarak incelenmiş ve sonuç olarak Türkiye'deki sağlık turizmi faaliyetlerinin yumuşak güç unsuru olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıştır.
  • Master Thesis
    Rıza Şah Döneminde İran-Almanya siyasal kültüral ilişkileri
    (2015) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Birinci Dünya savaşı sırasında, İran'da bulunan Ruslar ve İngilizlerin karşısına çıkan yeni engel yeni ayak tutan İran ve Almanya ilişkileriydi. Naseredin Şah Rusya'nın İran'ın kuzey ve kuzey batısından ilerlemesini azaltmak için Almanya'nın ayağını ülkeye açtı. Bu dönemde Almanya'nın İran'ın dış siyasetinin gelecekteki planlar için odak haline gelmesinin tek sebebi Bismark ve onun Almanya'nın dış politikasındaki başarısıydı. Bismark bu dönemde Almanya'yı birleşik hale getirmek ve Avrupa devletleri ile ilişkisini geliştirmek için elinden geleni yapıyordu. Rıza Şah'ın 1925 yılında saltanata gelmesiyle İran'ın dış siyasetinde yeni bir dönem başladı. Başlangıçta, Almanya'nın birinci dünya savaşında yenilmesiyle İran devleti dış yatırımı artmak ve siyasi desteğinin güçlenmesi için Amerika'ya yöneldiler ancak Amerika o dönemde kendiside siyasi izolasyondaydı. Faransa'ya da bakıldığında, kuzey Afrika ve Avusturya ve balkanlar ile meşgul olmuştu ve bir tek Almanya İran'ın kurtarıcısı gibi görünüyordu. Ayrıca, bu dönemde İran ciddi bir mali ve ekonomik reforma ihtiyaç duymaktaydı. Tabii ki hiç bir yabancı ülke diğerinden bir yarar beklemeden başka devletin yardımına gelmez ve ilişiklerde kazançlar ön plana çıkar. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla İran ve Almanya arasındaki işbirliği yinede bu iki ülkeyi birbirine yakınlaştırdı. Ancak savaşın askeri ve siyasi sonucu her iki ülke için başarılı değildi, fakat savaşta iki ülkenin işbirliği bu iki devletin ilişkilerini iyice geliştirdi. Aynı zamanda; Rusya'nın siyasi izolasyonu ve 1917 devrimi İngilizlerin İran'a yoğun bir şekilde girmelerine sebep oldu. Dönemin süper güçleri özellikle, Almanya, Rusya ve İngiltere kendi kazançları için İran'a girmişlerdir. İngilizler ve Rusların İran'da geçmiş yıllardaki kötü sömürgeci siyasetlerine bakıldığında, İran yöneticilerin ve halklının tek umudu Almanya olarak gözüküyordu. İran devleti Avrupa'da sömürge beklentisi olmayan güçlü bir devlet peşindeyken Almanya'yla diplomatik ve siyasi ilişkiler kurmaya başladı. Hiç bir sömürgeci geçmişi olmayan ayrıca endüstriyel ve ekonomik gelişimi bu ülkenin avantajlarına ekliyordu. Rıza Şah'ın tek amacı ülkeyi Sovyetler Birliği ve İngilizlerin nüfuzu altından çıkarmak, siyasi ve ekonomik konularda bağımsız olmaktı. Bu amaçlara ulaşmak için ülkeyi sanayileştirme, Milli Banka açmak, İran uzmanlarına eğitim vermek, çeşitli fabrikalar açmak, irtibat hatlarını genişletmek peşindeyken Almanlarla işbirliği yapmaya başladı. Rıza Şah, saraylar, kraliyet konuk evleri hükümet binaları, ülke çapında ordu üsleri ve bir silah fabrikası kurmak için endüstriyel aletler ve makinelere ve uzmanlara ihtiyaç duymaktaydı ve Almanlar da bütün ihtiyaçları Rıza şah için kolay koşullarla karşıladılar. Almanların, İran'a girmesi yeni gelişen sanayileri için hammadde sağlamak ve İngilizlerin İran'da pazarı kaybetmek anlamına geliyordu. Ancak, İran'da Almanya'nın ekonomik nüfuzu komünizmin yayılmasını engelliyordu. Ayrıca Almanya buradan elde ettiği kazanç ile ittifak devletlerinin birinci dünya savaşından ortaya çıkan borçlarını ödeyebilir durumuna geliyordu. Rıza şah Almanya'nın düzenli ordusunu görüp tutkuyla Almanya ile askeri konular başta olmak üzere siyasi ve ekonomik ilişkilerini de pekiştirdi. Rıza şah güçlü devletleri seviyordu ve dünyada yeni yıldızı parlayan Hitler'e hayranlık duyuyordu. Almanya'da Nazilerin diktatör rejimi güçlendiği zaman İran ve Almanya ilişkileri genişledi. Bu doğrultuda Rıza Şah Berlin'de Nazilerin vasıtasıyla İran'ın siyasi muhaliflerinin faaliyetlerini kontrol altına alıp ve komünizmin genişlemesini engelliyordu. Bunlara ilaveten Rıza Şah dönemine İran ve Almanya ilişkileri çeşitli ilkelere dayanmaktaydı:  İran toplumunun İngilizler ve Ruslardan nefret etmesi  Rıza Şahın diktatör ve hırslı olması (Hitler gibi)  İranlı'ların İngilizler tarafından komünizm ile mücadeleye teşvik olması  İran Askeri güçlerinin yenilmesi ve İran devletine karşı bağlanan antlaşmalar  Almanların Ruslar ve İngilizlerle olan açık düşmanlığı  Almanya'nın doğu ve İran pazarına girmek istekleri, Çünkü İran doğu'ya giriş kalesiydi Birinci ve ikinci dünya savaşları döneminde İran ve Almanya ilişkilerine büyük bir tablo olarak bakıldığında aslında İran'ın daha kazançlı olduğunu görmek mümkündür. İran devleti Rusların baskılarını ve İran kuzeyindeki Rus ilerlemesini önlemek için Almanya'yı çok iyi bir şekilde kullandı. Ayrıca, Almanlar sanayi ve ekonomik konusunda çok ileri bir düzeye sahiplerdi ve bu İngiltere ve Rusya'nın İran'da ticaret pazarında yeni bir rakiplerinin olduğu anlamına gelmekteydi. Artık, Ruslar kalitesiz ürünlerini istedikleri fiyata satamamaktaydılar. Çünkü Almanya'nın ürünleri çok kaliteli ve ucuz fiyattaydı. Bu konu Almanya'yı Avrupa'da komünizm önünde bir engel olarak gören İngilizler için o kadar da önemli değildi. İran ve Almanya arasında bir ortak noktada her ikisinin Arı ırkından olma söylemi idi. Bu konu sosyal açıdan iki ülkenin evlilik konusundaki yasağı kaldırdı. Almanya'nın İran'da var olması ve iki ülke arasında yapılan anlaşmalar Alman mühendislerinin ve bilim adamlarının İran'a gelmesini sağladı. Bu da İran'da çeşitli şehirlerde halen de kullanılan üniversite, Fen liseleri, okullar ve önemli devlet binalarının yapılışını ardından getirdi. Bunlarla birlikte bu dönemde Alman yapımı baskı makinelerinin İran'a gelmesiyle devletten yana olan ve devlete karşı olan çeşitli dergilerin yayılmasında önemli bir artış gözlemlendi. Aynı zamanda İran dışındaki dergiler ve İran Alman dostluk derneklerinin açılması İran tarihinin Avrupa'daki kültürel ve tanıtım açısında önemli rol oynamıştır. Askeri açıdan bu dönemde İran ordusu tecrübeli Alman komutanlığında eğitim alma fırsatını bulmuştur. Bu dönemlerde Alman mühendisler ve bilim adamları sayesinde ve onların sundukları katkılarla İran sanayileşmeye doğru yol almaya başlamıştır. İlk defa bu dönemde yabancı bir firma İran şehirlerarasında uçak seferleri başlattı. İran'ın 1920 ile 1924 yılları arasında Almanya'ya ihracat oranı sıfırdan %32'ye ve Almanya 1940 ile 1941 yılı arasında İran'la olan ticaretinde %6.42 ithalat ve %9.47 ihracat oranına sahip olmuştur. Almanlar Tebriz ve Trabzon arasındaki önemli demiryolunun başlamasında temel oluşturdular. 1929 yılında da ülkede kendi havayollarını kurup ve yatırımlarla İran devletinin dikkatini çektiler. 1931 yılında İran'daki Almanların sayısını 10000 civarında olduğunu söylenmekteydi. Ancak İran devleti onların İran sanayi için hizmet amaçlı geldiklerini ve onların sayısını 690 kişi olduğunu söylüyordu. 1931 yılında İran ve Almanya ilişkileri, Berlin'de İran'ın siyasi muhaliflerinin faaliyetleri sonucu, sermayenin yabancı elinde tekelleşmesi, İran Milli Bankası'nın iflası ve hortumlanması nedeniyle kötüye gitti. Sonra 1935 yılında hazırlama birimi antlaşmasıyla iki ülkenin ilişkileri özellikle ticari ilişkileri genişledi. Yukarıda geçen tüm bu konular ve ilişkiler bir yana dursun, Almanya'nın İran'a karşı unutulmaz bir jesti olmuştur. Almanya İkinci Dünya Savası sonunda bir çok cephede yenilmesi ve kaybetmesine rağmen, Brest Litovsk sulh antlaşmasında İran'dan çıkışını İran'ın Bağımsızlığının, Eğemenliğinin ve toprak bütünlüğünün İngilizler ve Ruslar tarafından tanınmasını şart koşmuştur. Bu tabloya böyle bakıldığında İran'ın Almanya'dan kazançları kalıcı olup ancak, Almanya için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Anahtar Sözcükler İran ve Almanya İlişkiler Tarihi, İran-Almanya İlişkileri Rıza Şah Döneminde, Almanya ve İran Meşruta Dönemi, Almanya-İran Kültürel İlişkileri, Almanya-İran Arasında Ticari ve Siyasi İlişkileri.
  • Master Thesis
    Irak'ın muhtemel geleceği ve Türkiye'ye etkileri
    (2013) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    ABD, yeni Ulusal Güvenlik Doktrini gereği terörizmi desteklediği ve kitle imha silahları ürettiği ve bulundurduğu gerekçeleriyle 20 Mart 2003 tarihinde Koalisyon Kuvvetleri ile birlikte Irak'ı işgal etmiştir. Irak, ABD'nin 2003 yılındaki müdahalesinden itibaren Türkiye için en önemli dış politika konularından biri haline gelmiştir. TBMM'nin 1 Mart 2003'te almış olduğu ?tezkere? kararı, ABD Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'a Türk topraklarından geçişi için izin çıkmaması ve ertesinde yaşanan olaylar, Amerika ile Türkiye arasında süregelen ?stratejik ortaklık? ilişkisinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu kriz ile Türk-Amerikan ilişkileri farklı bir sürece girmiştir.2003 sonrası dönemde yaşanan yeniden yapılandırma süreci, Irak'a huzur ve istikrar getirmek yerine, etnik ve dini açıdan karmaşık olan toplumsal yapıdaki ayrışmayı daha da derinleştirmiştir. Irak'ın iki veya üç ayrı bağımsız devlet olarak bölünmesi muhtemeldir.Irak'ta halen; Kerkük, federalizm, petrol ve güvenlik, tartışmalı alanlar konularında çözülmeyi bekleyen birçok sorun bulunmaktadır. Ülkedeki etnik-sekter farklılıklar ve birbirlerine karşı politikaları ile bölgesel aktörlerin yaklaşımları mevcut sorunların kısa vadede çözülemeyeceğini göstermektedir. Bu durum Irak'ın geleceğine yönelik iyimser tahminler yapılmasını engellemekle birlikte bölünme senaryolarının da gündemde kalmasına sebep olmaktadır.
  • Master Thesis
    Uluslararası güvenlik sisteminde değişen güvenlik algısı ve Türk dış politikası
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu çalışmanın amacı, uluslararası güvenlik sisteminde değişen güvenlik algısının Türk dış politikasına etkilerini ortaya koymaktır. Bu amaç çerçevesinde çalışma üç bölümde hazırlanmıştır. Birinci bölümde güvenlik kavramı ve uluslararası güvenlik sistemi ele alınmıştır. Burada güvenliğin tanımı, tarihsel gelişimi, temel boyutları açıklandıktan sonra uluslararası ilişkiler teorileri kapsamında güvenlik ele alınmıştır. Ardından ulusal güvenlik kavramı açıklanmış ve uluslararası sistemde güvenlik ele alınmıştır. Uluslararası kuruluşlar da açıklandıktan sonra, Türk dış politikasına genel bakışı içeren ikinci bölüme geçilmiştir. Burada öncelikle politika ve dış politika kavramları açıklanmış; ardından dış politikayı belirleyen unsurlar ile dış politikayı belirleyen stratejiler ele alınmıştır. Türk dış politikasında temel ilkeler ve Türk dış politikasının tarihsel gelişimi de burada sunulmuştur. Üçüncü bölüm, güvenlik algısı ve Türk dış politikasına etkilerine ayrılmıştır. Burada Türkiye'nin uluslararası güvenlik kapsamında genel durumu, Türk dış politikasında güvenlik unsuru, tarihsel süreçte Türkiye'nin güvenlik algısının etkileri ve Türkiye'nin uluslararası örgütlerle ilişkisi ele alınarak, çalışma tamamlanmıştır. Araştırmada çeşitli veri tabanları taranarak elde edilen kaynaklar kullanılmıştır.
  • Master Thesis
    2000-2010 yılları arasında Türk dış politikasının Filistin davasına yönelik tutumunu
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Bu çalışma, 2000-2010 yılları arasında Türk dış politikasının Filistin davasına yönelik tutumunu tartışmıştır. Aslında bu dönem, Türk politikasını Filistin davasının merkezi bir neden olarak ele almasını sağlayan önemli bir değişikliğe şahit oldu. Bu değişimde, genel olarak uluslararası alanda ve özellikle Orta Doğu'da kalkınma ve adalet partisi ve Türk varlığı önemli bir rol oynamaktadır. Çalışmada ilk olarak Türklerin Filistin davasına yönelik tutumlarının tarihsel gelişimi araştırılmıştır (1948-2002). Ardından çalışma, Kalkınma ve Adalet Partisi'nin (2002-2010) yönetiminden bu yana Filistin davasına yönelik Türk politikasıyla başa çıkmıştır. Çalışma ayrıca Filistinlilere yönelik siyasi önlemleri ve Filistinlilerin topraklarında kalmalarını sağlama çabalarını da ele aldı. Türkiye ile İsrail arasındaki özel ilişkiye rağmen; Türkiye, Filistin haklarını destekleyen ve bu kararların yanında yer alan kararlarla taraflar arasında denge kurduğu bir dış politikada her zaman yanındaydı. Araştırmacı, Türk konumunun, Filistin davasının yıllardır yaşadığı olay ve gelişmelere yönelik tutumunu tanımlamak ve açıklamak için analitik tanımlayıcı yöntemi kullanmıştır. Araştırmacı, Türk siyasi kararını etkileyen iç ve dış faktörleri incelemek için karar verme yöntemini özellikle inceledi. Ayrıca, benzerlik alanlarını ve 2002'den önce ve sonrasında İşgal Altındaki Filistin Toprakları'na Türk siyasi rolü arasındaki farkı bulmak için karşılaştırmalı yöntemi kullandı.
  • Master Thesis
    Son çeyrek yüzyılda (1983-2013) Çin-Afrika politikası
    (2015) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Çin Halk Cumhuriyeti ve Afrika arasında yaklaşık yarım asırdır süren ve son yıllarda iyice belirginleşen siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel ilişkiler günümüzde dünya kamuoyu tarafından önemle takip edilmektedir. Yüzyıllardır Afrika ülkelerini çeşitli vesilelerle sömüren ve bir rakip olarak Çin'in gelişmesini istemeyen Avrupa Devletleri ise Çin ve Afrika'nın bu yakınlaşmasını eleştirmektedir. Hazırlamış olduğum tezin amacı, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile başlayan Çin-Afrika ilişkisine ışık tutmak, Çin'in gelişimine büyük katkı sağlayan Afrika'nın durumu ve Çin'in desteği ile sağlık başta olmak üzere birçok alanda yapılan yatırımlarla kendisine fayda sağlayan Afrika'nın güncel durumunu ele almak olmuştur. Bu kapsamda Çin ve Afrika'nın ekonomik ve siyasi alandaki tarihsel gelişimi ele alınmış, ayrıca Çin-Afrika ilişkilerinin farklı yönleri incelenmiş ve konu özelinde Çin-Sudan örneğinden bahsedilmiştir. Tez hazırlanırken normal şartlarda fazla bir kesimce haberdar olunmayan Çince kaynaklardan faydalanılarak Çin'in bu konuya olan yaklaşımının gün yüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Sonuç olarak birçok alanda Çin'in Afrika'ya, Afrika'nın da Çin'e olan ihtiyacı gözler önüne serilmiştir. Anahtar Kelimeler: ÇHC, Afrika, Çin-Afrika İlişkileri, Petrol, Hammadde
  • Master Thesis
    Büyük güç ile küçük devlet arasında: Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'ndaki mücadelesi
    (2018) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Küçük devletlerin büyük güçler karşısında etkisiz kalması bir kader midir? Veya büyük güçlerin mücadelelerinde arada kalmamak için bir yol var mıdır? Ya da küçük devlet görüntüsünde olup, aslında büyük güçlerle küçük devletler arasında konumlanan ülkeler olabilir mi? Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı boyunca sergilediği duruş, bu anlamda bir model oluşturuyor. Diğer küçük devletler arasında Türkiye, denge politikasına dayanan becerikli diplomasisiyle öne çıktı. Bu tez, askeri ve iktisadi olarak zayıf bir ülkenin, hassas, karmaşık ve değişken dengeler içerisinde, sırtını jeopolitik konumuna ve diplomasi becerisine dayayarak hayatta kalma mücadelesine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Savaşın tam ortasında, savaş dışı kalmış bir ülkenin verdiği mücadele, teorik bakış açısı da dahil edilerek göz ele alınacaktır.
  • Master Thesis
    2008 küresel ekonomik krizi sonrası Yunan-Rum silahlanma politikaları
    (2017) Ünal, Hasan; Ünal, Hasan; International Relations
    Yunan-Rum silahlanma politikaları bölgedeki istikrarın korunması adına önemli olduğu kadar oluşan ekonomik krize rağmen bu ikilinin emelleri konusunda bize ışık tutmaktadır. Genel anlamda Balkanlardaki istikrarsızlığın yanında Türkiye Cumhuriyeti ile yaşadıkları sorunlar çerçevesinde Yunan-Rum ikilisi güç dengesi oluşturarak üstünlüğü ele geçirmek için bir silahlanma ihtiyacı içerisindedir. 'Doğudan gelen tehdit' algısı savunma politikaları ve silahlanma yatırımları bakımından belirleyici olmaktadır. Bununla birlikte ekonomik kriz ve borçlarla mücadele eden Yunanistan'ın her ne kadar silahlanma bütçesini azaltsa da hala Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) içerisinde en üst seviyede silahlanmaya yatırım yapan devletlerarasında olarak göze çarpmaktadır. Bu çalışmanın amacı Yunan-Rum silahlanmasının ne seviyede olduğunu ortaya koymaktır. Kapsam açısından ise birinci bölümünde uluslararası ilişiklerde silahlanma kavramsal ve teorik bakımdan incelenirken silahlanmanın tanımı, tarihçesi ve teorik çerçevede değerlendirilmesi yapılmıştır. Takip eden bölümde ise 2008 küresel ekonomik krizinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerindeki etkileri ekonomi politikaları ışığında değerlendirilirken, oluşan borç krizinin Yunan-Rum ikilisi üzerindeki etkisi ele alınmıştır. Üçüncü olarak 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı' ndan sonra 2008'de başlayan ekonomik krize kadar ki dönemde dominant Yunan-Rum silahlanma politikaları değerlendirilmiştir. Daha sonra 2008 ekonomik krizinin ardından oluşan ekonomik bunalımdaki Yunan-Rum silahlanma politikaları değerlendirilip kriz sonrasında silahlanmalarının ne düzeyde olduğu ele alınmamıştır. Ek olarak bu bölümde güncel Yunan-Rum silahlanma politikaları ve silah envanterleri ışığında geleceğe yönelik beklentiler ifade edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan yöntem konuyla ilgili niteliksel literatür taramasının ardından elde edilen veriler ve yıllara göre Yunan-Rum silahlanma istatistikleri verileri karşılaştırılmalı vaka ve veri analizi yoluyla açıklanmıştır. Sonuç olarak, elde edilen verilere göre Yunan-Rum silahlanma politikasının izlediği süreç değerlendirilip ekonomik krize rağmen hala yüksek seviyede olup olmadığı ortaya konulmuştur. Anahtar Sözcükler: Silahlanma, Ekonomik Kriz, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Askeri Harcamalar.