Keser, Mümtaz Ulvi

Loading...
Profile Picture
Name Variants
K.,Mümtaz Ulvi
K.,Mumtaz Ulvi
Mumtaz Ulvi, Keser
Mümtaz Ulvi, Keser
Keser,M.U.
Keser, Mümtaz Ulvi
M.,Keser
M., Keser
K., Mumtaz Ulvi
Keser, Mumtaz Ulvi
M.U.Keser
Keser, Ulvi
Job Title
Profesör Doktor
Email Address
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output

15

Articles

4

Citation Count

0

Supervised Theses

11

Scholarly Output Search Results

Now showing 1 - 10 of 15
  • Master Thesis
    Avrupa Birliği'nin yasa dışı göç politikası ve bu politikanın Türkiye'nin üyelik sürecine etkileri
    (2012) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    Küreselleşmenin sunduğu ulaşım ve haberleşme olanakları sayesinde insan mobilitesi önceki yıllara göre önemli ölçüde artmıştır. Yine küreselleşmeden kaynaklanan ekonomik sorunlar insan mobilitesine ivme kazandırmaktadır. Ülkeler arasındaki gelişmişlik ve refah uçurumunun derinleşmesi sonucu, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan ve daha iyi bir yaşam arayışında olan insanlar, gelişmiş ülkelere göç etmektedir. Ayrıca iç savaş, kıtlık, doğal afetler gibi unsurlar da göçe katkıda bulunmaktadır.AB son küresel krize rağmen dünyanın pek çok bölgesiyle kıyaslandığında halen istikrarlı ve müreffeh bir coğrafyadır. Bu durum onu göç hareketlerinin hedefi haline getirmektedir. Göçün olumsuz etkilerinden uzak kalmayı amaçlayan Avrupa Birliği bir yandan yasa dışı önleyici tedbirler almakta, diğer yandan yasal göç kanallarını nitelikli göçmenlere uygun biçimde yeniden düzenlemektedir.Yasal göç kanallarının tıkanması AB ülkelerine gitmek isteyen göçmenleri yasa dışı yollara sevk etmektedir. Çoğu gelişmekte olan Asya ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin büyük bölümü Avrupa Birliği ülkelerine Türkiye üzerinden girmeye çalışmaktadır. Türk-Yunan kara sınırından ya da Ege kıyılarımızdan önce Yunanistan'a, ardından diğer AB ülkelerine geçen yasa dışı göçmenler, ülkemizi de yasa dışı göçün içine çekmektedir.Türkiye Avrupa Birliği'ne yönelik yasa dışı göç akımlarının kaynağını oluşturmamaktadır. Türkiye'nin Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birleştirme özelliğinden yararlanan suç örgütleri, göçmenleri ülkemiz üzerinden yasa dışı geçiş yapmaya yöneltmektedir. Sonuçta Türkiye Avrupa Birliği'ne yönelik yasa dışı göç hareketlerinden transit ülke olarak etkilenmektedir.AB'ye yönelik yasa dışı göçün önlenmesi konusunda Türkiye olanakları çerçevesinde her türlü çabayı göstermektedir. Ancak bu çabanın başarıya ulaşması için Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye gereken desteği vermesi gerekmektedir. Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle Avrupa Birliği'nin yasa dışı göçle mücadelede ona her zaman ihtiyacı vardır. Yasa dışı göç sorunu ile tek başına mücadele etmek zorunda bırakılmış bir Türkiye, Avrupa Birliği için her zaman risk oluşturacaktır.
  • Article
    Doğu Akdeni̇z’de Güvenli̇k ve Kıbrıs Adasının Stratejik Pozisyonu
    (Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2012) Keser, Mümtaz Ulvi; International Relations
    Türkiye ve KKTC’nin mavi vatanı olan Doğu Akdeniz’in stratejik önemi, özellikle soğuk savaşın ertesinde uluslararası alanda ve bölgede meydana gelen hızlı politik-ekonomik gelişme ve değişimler nedeniyle daha da artmaktadır. Aynı şekilde stratejik konumuna bağlı olarak Türkiye’nin güvenlik bağlamında en hassas dengelerinden birisini oluşturan Kıbrıs adası başta İngiltere ve ABD olmak üzere Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Avrupa Birliği ülkeleri açısından da stratejik ve askeri önemini korumaktadır. Bugün gelinen noktada özellikle Doğu Akdeniz merkezli olarak yaşanılan doğal gaz krizi, Arap Baharı ve Libya Operasyonu gibi hassas konular bölgeyi bir kere daha uluslararası kamuoyunun gündemine taşımış ve özellikle Doğu Akdeniz coğrafyasında Kıbrıs adasının stratejik önemini ön plana çıkartmıştır. Bütün bunların yanında bugün İngiltere, ABD, AB ülkeleri ve Birleşmiş Milletlere bağlı askeri güçler Kıbrıs’ta farklı nedenlerle de olsa görev başındadır. İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan bir uçak gemisine benzetilen coğrafi özellikleriyle ada her dönem stratejik önem ve özelliğini korur. Bu çalışma kapsamında Doğu Akdeniz genelinde Kıbrıs eksenli olarak bölgenin stratejik önemi ve son dönem güvenlik durumu irdelenecektir.
  • Master Thesis
    Soğuk savaş sonrası eski SSCB coğrafyasında görülen etnik ve dinsel çatışmalar
    (2012) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    SSCB dağıldıktan sonra oluşan siyasal boşluk ortamında etno-milliyetçilik, hareket sahası bulmuştur. Ulus, etnik ve dinsel unsurlar ve azınlık gibi kavramlar dünya siyasal gündeminde belirleyici rol oynayan güçlü devletlerce çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş, milyonlarca insan iktisadi ve poliitk olarak bağımlı hale getirilmiştir. Muhafazakar ve egrici ulusçuluğun, radikal dinciliğin Sovyetler Birliği sonrasında Moldova, Kafkasya, Transkafkasya ve Orta Asya'daki beş yeni bağımsız devlette körüklendiği, ulusal düşman olarak ırksal, dinsel, dilsel, etnik farklılıkların nefrete dönüştüğü görülmektedir. Eski Sovyet coğrafyasında SSCB sonrası yaşanan etnik ve dinsel çatışmaların nedenlerini tek bir kategori altında açıklayabilmek mümkün değildir. Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrasında yeniden şekillenen uluslararası sistemin getirdikleri ve söz konusu bölgelerde etkin olan devletlerin dış politikaları dikkate alınarak Moldova, Kafkasya, Transkafkasya ve Orta Asya bölgelerinde görülen çatışmalar açıklanmaya çalışılmış, çatışma halindeki grupların birbirleri ile ilişkilerinin tarihsel arka planı, içinde bulundukları sosyo-ekonomik, sosyo-politik durumlarının karşılaştırılması, bulundukları bölgenin jeopolitik ve jeostratejik önemi gibi bir dizi alt başlıkların incelenerek her bir çatışmanın kendi öznelliğinde kendi özgün koşullarında incelenmesinin doğru analiz edilebilirliği açısından önemli olduğu düşünülmüştür.
  • Master Thesis
    Amerikan hegemonyasının devamı ve Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılması arasındaki pozitif korelasyon
    (2013) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    21. yüzyılın başında 11 Eylül 2001'de yaşanan terör olayı sonrası İslami terör ile mücadele merkezli oluşturulan ABD dış politikası çerçevesinde Afganistan ve Irak işgal edilmiş, tüm Müslümanlar için potansiyel terörist algısı yaratılmıştır. 2008 yılına gelindiğinde Irak'ta artan İran etkisi ve Afganistan'da yürütülen mücadelenin somut bir sonuç vermemesi bir de üstüne üstlük tüm bu mücadelelerin yürütülebilmesi için yapılan harcamaların diğer etkenler ile birlikte ABD ekonomisini krize itmesi ve yürütülen bu politikalar sonucu başta Müslüman kitleler olmak üzere tüm dünya halklarında ABD imajının zedelenmesi sonuçları ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu tablo karşısında ABD, hegemonyanın devamını esas alan genel stratejisi doğrultusunda hatalı olan dış politik yaklaşımını ve 2008 Başkanlık seçimlerinde yönetimini değiştirmiştir.2008 Ekonomik krizi, ABD'nin Irak'tan çekilmesi ve 2010 yılında Ortadoğu'da başlayan Arap Baharı süreci kapsamında ABD dış politikasında hissedilen değişiklik; ABD'nin bölgede etkisinin azaldığı, gelişmelerin ABD insiyatifinin dışında gerçekleştiği iddialarını gündeme taşımıştır. ABD yanlısı otoriter liderler olan Hüsnü Mübarek, Salih ve Bin Ali'nin iktidarlarını kaybetmeleri, El Nahda ve Müslüman Kardeşler gibi İslami grupların bulundukları ülkelerde iktidara gelmeleri ise ABD etkisinin azaldığı iddiasını kuvvetlendiren gelişmeler olarak değerlendirilmiştir. ABD'nin 2008 yılında Mısır'da Mübarek sonrası için muhalifler ile görüştüğü, 2006 yılında Suriye'de Esad rejimi muhaliflerine mali destek sağladığı bilgileri bize Arap Baharı sürecine ABD'nin hazırlıksız yakalandığı iddialarının yanlış olduğunu göstermektedir. 1979 İran Devrimi'nde Şah'ın devrilmesine, 27 Mayıs 1960 İhtilali'nde Türkiye'de Menderes iktidarının son bulmasına da ABD yönetimi ses çıkarmamıştır. Kısacası Mübarek, Salih, Bin Ali gibi ABD ile uyumlu liderlerin bölge ülkelerinde görevlerini kaybetmeleri ilk değildir. ABD ile uyumlu politikalar izledikleri sürece bölge ülkelerinde iktidarda kimin olduğunun ABD açısından bir önemi yoktur. Henüz kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen anılan ülkelerde ABD aleyhine radikal bir dış politika değişikliği de söz konusu olmamış, bilakis Libya gibi kazanımlarda olmuştur.ABD'nin küresel hegemonyasının devamı için enerji kaynaklarının ve ulaşım yollarının kontrol altında tutulması hayati öneme sahiptir. Bu durum muhtemel rakipler Çin ve Hindistan'ın hızla artan enerji ihtiyacı ile birlikte düşünüldüğünde bir kat daha artmaktadır. Ayrıca 1970'li yıllarda Bretton Woods sisteminin yıkılmasından sonra Amerikan dolarının küresel para olma vasfını devam ettirmesini sağlayan en önemli etkenlerden birisinin petrolün dolar ile satılması olduğu unutulmamaldır. Ortadoğu'da ABD etkisinin devamı bölgedeki gelişmeleri yönlendirmesi ile paraleldir. Ortadoğu'daki değişimin ABD'nin kontrolü dışında gerçekleşmesi bölgede ABD etkisinin sonu demektir. Bu ise ABD'nin enerji kaynaklarına hakimiyetinin bitmesi, bölgedeki etkisinin kaybolması nedeniyle enerjinin dolar ile satışı sebebiyle küresel mali sistemi elinde bulundurma avantajının sona ermesi yani hegemon statüsünün kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Kısacası küresel hegemonya mücadelesinin yapılacağı yer Ortadoğu'dur. Ortadoğu'da etkisini kaybeden ABD'nin tüm dünyade etkinliğini yitireceği bir gerçektir. Ortadoğu'daki değişim ile ABD hegemonyasının devamı arasında pozitif bir korealasyon söz konusudur. Bu sebeple bölgede yer alan ülkelerin kendine özgün koşullarını da esas alarak ABD'nin Ortadoğu'daki değişimi kendi ekseninde şekillendirmeye çalışacağı bir realitedir.
  • Master Thesis
    11 Eylül 2001'den günümüze Türk-Amerikan ilişkileri ve ABD'nin Türk dış politikasına etkileri
    (2013) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    11 Eylül 2001'den Günümüze Türk-Amerikan İlişkileri ve Amerika'nın Türk Dış Politikasına Etkileri? başlıklı bu tez çalışması, Soğuk Savaş sonrası uluslararası milat olarak nitelendirilen 11 Eylül olaylarının hem ABD hem de Türkiye'deki yankılarını ele alarak iki ülke arasındaki ilişkilerin birbirlerine olan etkilerini araştırma amacıyla oluşturulmuştur.ABD'de Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Pentagon'a gerçekleştirilen saldırılar, 2001'den itibaren George Walker Bush yönetiminin ciddi ve yıkıcı kararlar almasına yol açmıştır. Bu kararlar doğrultusunda birtakım önyargılar tekrar uyandırılmış ve Orta Doğu'nun akıbeti hakkında tasarlanan planlar işlemeye başlamıştır. Müttefiki Türkiye'nin teröre karşı destek amaçlı yanında olduğu ABD, Afganistan ve Irak işgallerinden sonra yoğunlaştırdığı dış politikasına ve yeni işgal stratejileri geliştirerek yön verdiği `yeni dünya düzeni'ne uygun bir politika benimsemiştir.ABD'nin diyalog ortamı yaratmadan gerçekleştirdiği 2.Körfez Savaşı'yla beraber Türkiye dâhil birçok devlet müdahaleci dış politikaya karşı bir tutum sergilemiştir. Bunun sonucunda Türkiye ile ABD arasında 1 Mart Tezkeresi sorunu yaşanmış, ilişkilere ABD penceresinden bakıldığında bir hayal kırıklığının oluştuğu görülmüştür. ABD'nin stratejilerinin bir parçası olarak Kuzey Irak Kürtlerinin Türkiye sınırlarına yerleştirilmesi zamanla PKK'nın güçlenmesine yol açmış, bu durum da ABD ile olan ilişkileri sekteye uğratmıştır. Büyük Orta Doğu Projesi'nde önemli ülke haline gelen Türkiye'yle ABD arasındaki ilişkiler yoğunlaşmaya başlamıştır.ABD'nin 11 Eylül sonrası Orta Doğu'yu hedef olarak belirleyerek egemenlik alanını genişletme çabaları kapsamında başlattığı medeniyetler arası savaş, barışa ve devletlerarasındaki huzura zarar veren İslamofobi kavramını yeniden diriltmiştir. Dünya,-özellikle İslam coğrafyası- büyük bir karmaşanın içerisine çekilmiş, bir dargın bir barışık devam eden Türk-Amerikan ilişkileri Barack Obama döneminde nispeten daha ılımlı bir seviyelerde seyretmiştir.Tezin yazımında kitap, makale, tez gibi kaynakların yanı sıra 11 Eylül belgeseli Loose Change'den, internet kaynaklı düşünce kuruluşlarının web sitelerinden, gazete, televizyon haberleri (yerli ve yabancı basın) ve haritalardan yararlanılmış, ayrıca Türk-Amerikan ilişkileri kapsamında Ermeni Sorunu'nun aydınlatılması amacıyla Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur'la röportaj yapılmıştır.
  • Article
    MARE NOSTRUM; UYGARLIĞIN MERKEZİ-I
    (Bilim ve Teknoloji, 2013) Keser, Mümtaz Ulvi; International Relations
    Mısırlılardan günümüze kadar gelen, Roma İmparatorluğu’nun büyüme döneminde sıkça kullanılan ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde Adolf Hitler’in izinden giden Benito Amilcare Andrea Mussolini’nin yayılmacı politikasını Mare Nostrum’la süsleyip 20. yüzyılın İtalya’nın yılı olacağını hayal etmesiyle ön plana çıkan “Bizim Deniz” ifadesi kadar dünya uygarlık tarihini, siyasetini ve bugününü meşgul eden bir başka ifade neredeyse söz konusu değildir.
  • Master Thesis
    Arap Baharı sürecinde Mısır
    (2012) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    Özgür ve demokratik bir devlet kurulması talebiyle Tunus?ta başlayan Arap Baharı Mısır?ı derinden etkilemiştir. Mısır, tarihsel kültürel mirası olan çeşitli dini ve etnik gruplarda oluşan bir nüfusu olan bir ülkedir. Tarih boyunca Mısır, Ortadoğu?da ve Kuzey Afrika?da her zaman önemli bir aktör olmuştur. Dolayısıyla Mısır siyasetindeki güncel gelişmeleri tahlil etmek ve anlamak hayati bir önem taşır. Bu nedenle Mısır?ın değişimini daha iyi anlamak için Hüsnü Mübarek rejimine karşı gerçekleştirilen halk ayaklanmasında siyasi aktörlerin ve bürokrasinin sergilediği tutum ve sonuçlar iyi incelenmelidir. Bu çalışma Hüsnü Mübarek?in 11 Şubat 2011 tarihinde görevini bırakmasının ardından oluşan kargaşa ortamındaki yeni siyasi aktörler ve duruşlarını incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca Mısır devriminin arka planının anlaşılabilmesi için son üç cumhurbaşkanının dönemi, bölgede yaşanan Arap-İsrail savaşları ve iç siyasete yön veren partiler de incelenmiştir. Halk Meclisi ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ortaya çıkan yeni siyasi düzenin ülke içindeki yeni dengeleri gösteriyor olması bu açıdan dikkate değerdir. Mübarek bürokrasisinin seçim sürecine müdahale etmesi rejimin Mısır halkının talep ettiği radikal değişimlerin hızına ayak uyduramayacağını göstermektedir. Sonuç olarak devrim hale devam etmekte olan bir süreçtir ve yeni siyasi aktörlerin elde ettikleri kazanımları genişleterek korumaya çalışacakları anlaşılmaktadır. Anahtar Sözcükler1. Arap Baharı2. Mısır3. Hüsnü Mübarek4. Müslüman Kardeşler5. Seçimler
  • Master Thesis
    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet (KKTC)'nin meşruluğu bağlamında mülkiyet sorunu
    (2011) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    Bu çalışma önce İngiltere tarafından haksız ve tek taraflı olarak ilhak edilen daha sonra güç odakları tarafından uluslararası sorun haline getirilen, devreye önce Birleşmiş Milletler (BM), en son olarak da Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin girmesi sonrasında çok yönlü bir sorun olan KKTC'nin meşruluğu ve tanınması bağlamında, 1974 Barış Harekâtı sonrasında her iki toplumun geride bıraktıkları taşınmaz mallarla ilgili olarak özellikle AİHM tarafından alınan bazı kararları irdelemek amacıyla kaleme alınmıştır.
  • Article
    NEDEN OKUMUYORUZ?
    (Bilim ve Teknoloji, 2013) Keser, Mümtaz Ulvi; International Relations
    Büyük devlet olma bağlamında siyasi, coğrafi, kültürel, tarihi geçmişimizle dünyanın sayılı ülkeleri arasındayız. Bilgi ve teknoloji çağında imkânlar dünle mukayese edilemeyecek kadar geniş ve yaygın. Bilgiye ulaşmak son derece kolay, halk kütüphanelerinden üniversite araştırma merkezlerine, ihtisas kütüphanelerine kadar her yer “bilgiye aç” insanların hizmetinde; ancak Milli Kütüphane’nin salonlarını genellikle üniversiteye hazırlananlarla sınavlara çalışan öğrenciler dolduruyor. Dünyanın en zengin arşiv, kütüphane ve kaynaklarına ise neredeyse hiç kimse bakmıyor. Bugün gelinen noktada Sayın Turgut Özakman’ın Çanakkale Diriliş Üçlemesi gibi birkaç kitap dışında kitaplar sadece 5.000 basıyor, yıllar sonra aradığınız kitabı hala kitapçılarda bulabiliyorsunuz. Öğrenci yorgun, bezgin, isteksiz; öğretici ve aileler okumanın sadece “boş zamanlarda” yapılacağı gibi bir kanaate sahip.
  • Master Thesis
    Kıbrıs sorununda Avrupa Birliği'nin rolü (1990-2004)
    (2014) Keser, Mümtaz Ulvi; Keser, Ulvi; International Relations
    Bu çalışmanın çerçevesini Avrupa Birliği (AB)'nin Kıbrıs konusunda tarafsızlığını yitirmeye başladığı 1990 yılından bölünmüş bir Kıbrıs'ı Birliğe tam üye olarak kabul ettiği 2004 yılına kadar olan dönem oluşturmaktadır. İngiltere'nin 1961'de AET'ye tam üyelik başvurusu yapmasına paralel olarak Kıbrıs ile AB arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamış ve 1970'lerde Kıbrıs Rum Kesimi AET ile Gümrük Birliği Anlaşması imzalamıştır. İngiltere'nin 1961'de AET'ye tam üyelik başvurusu yapmasına paralel olarak Kıbrıs ile AB arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamış ve 1970'lerde Kıbrıs Rum Kesimi AET ile Gümrük Birliği Anlaşması imzalamıştır. AB 1990'lara kadar Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulabilmek için Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin çözüm yönünde attığı adımları güçlü bir şekilde desteklemiştir. 4 Temmuz 1990 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)'nin tam üyelik başvurusu üzerine Avrupa Topluluğu (AT) Kıbrıs'ın tam üyeliğe ehil olduğunu kabul etmiştir. AT sorunun çözümünü sağlamak için değil Kıbrıs'ın yer aldığı önemli bölgede kendi çıkarlarını korumak için söz konusu başvuruyu kabul etmiştir. Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı son BM planı Kasım 2002'de dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından 'Annan Planı' adıyla taraflara sunulmuştur. Çalışmada bu Planın olumlu ve olumsuz yanları ve neden Rumlar tarafından reddedildiği incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: 1. Kıbrıs Sorunu 2. BM 3. AB 4. Annan Planı