Temel, BülentDepartment of Business2024-07-082024-07-082013https://hdl.handle.net/20.500.14411/639313. senesine girdiğimiz 2000'ler hem AB hem de Türkiye için önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmaktadır. Kısa bir süre önce Nobel Barış Ödülü’yle de tescillendiği üzere, uzun bir uluslararası çatışma tarihine sahip olan bir kıtadaki iyi niyetli ve yapıcı bir proje olan Avrupa Birliği 62. yılında1 düşündürücü bir ekonomik krizden geçmektedir. Bir bütün olarak birliğin ekonomisi beş senedir yerinde sayarken kamu açığı oranı toplam gelirin %4.4’üne ulaşmış,2 işsiz sayısı ise 16 milyondan 26 milyona çıkmıştır.3 Farklı kültür ve özelliklerdeki ulusal sistemlerden bir birleşik ekonomi inşa etmenin zorluklarının farkına varmakta olan birlik özellikle Akdenizli üyelerindeki halk ayaklanmalarıyla çalkalanırken bu ülkelerin siyasi liderleri de bir yandan seçmenlerini yatıştırmaya çalışmakta diğer yandan da ülkelerinin birliğe duydukları sadakatın sınırlarını sorgulamaktadır. Kimi yorumcuların AB projesinin varlığını tehdit ettiğini öne sürdükleri mevcut krizin temel nedeni ise ekonomik değil kültüreldir.4 AB lokomotif ekonomisi olan Almanya’nın endüstriyel kültürünü yansıtacak şekilde, yürürlüğe sokulan mekanizmaların amaçlarına uygun çalışacakları varsayımı üzerine inşa edilmiş bir kurumdur. İşbirliğine dayalı bir konfederasyon olmanın ötesine gitmekten kaçınan AB’de üyelerinin birliğin himayesine güvenerek sorumsuzca davranmalarını engelleyici bir dizi önlem alınmıştır. Bunlardan birisi merkez bankalarının geleneksel rollerinden birisi olan son çare kreditörlüğünün Avrupa Merkez Bankası’na verilmemiş olması, bir diğeri ise tüm Avro bölgesini temsil eden bir ortak tahvilin ihraç edilmeyişidir. Üye ülkelerin borçlanma iştahlarını sınırlayarak ulusal borç sorunlarını birliğe yıkmalarını önleme amacıyla düşünülen bu fikirlerin uygulamadaki sonuçlarının ise birliğin güney üyelerinde kuzeydekilerden farklı olduğu görülmektedir. Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya’daki hükümetler AB üyeliklerinin ortaya çıkardığı parasal genişleme imkanlarından seçici olmaksızın faydalanmışlar, ancak bu fonları üretime yönelik yatırımlara yeterince kanalize etmemeleri nedeniyle hem kendi ekonomilerini hem de AB ekonomisini bugünkü borç krizine taşımışlardır.treconomicsÇifte Hareket: AB'nin Düşüşü ve Türkiye için Artan ÖnemiArticle