Bal, İdris
Loading...
Name Variants
Bal, İdris
Job Title
Profesör Doktor
Email Address
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output
23
Articles
0
Citation Count
0
Supervised Theses
23
23 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 23
Master Thesis Turkey's democratzation and its effect on fereign policy decision making(2005) Ager, John Ericsson; Bal, İdris; Department of International RelationsÖZET Bu çalışmanın amacı demokrasi ve demokrasinin Türkiye'de dış politika kararların oluşturulmasına etkilerini incelemektir. Çalışmada Öncelikle 1991 Irak Savaşı'ndan bugüne kadar olan dönem incelenmekte ve Türkiye de demokrasideki gelişmeler ile bu gelişmenin politikayı oluşturma sürecine etkileri arasında bir bağ kurulması araştırılmaktadır. Son zamanlarda yapılan anayasa ve yasal değişikliklere özel önem verilerek değişikliklerin dış politikada alınan kararları nasıl etkilediği ortaya konulmak istenmiş ve bu çalışmayla genel olarak demokrasinin dış politikada alınan kararları nasıl etkilediği anlatılmaya çalışılmıştır. Girişten sonra gelen ikinci bölüm karar verme çalışmasına ye yönelik Teori üzerinde değişik yaklaşımları içeren teorik çalışmalardan oluşmaktadır. Dört analiz düzeyi ele alınmış ve bunların aracılığıyla farklı karar verme yöntemleri incelenmiştir. Üçüncü bölüm bir demokrasi çalışmasıdır. Burada, demokrasi felsefesi ve bugünkü demokrasi teriminin anlamı incelenmiştir. Ayrıca, demokrasinin kalitesini ve günümüz dünyasındaki en yaygın hükümet sisteminin değişik unsurlarım incelemek için bir çerçeve kurulmuştur. Dördüncü bölüm çalışmanın en önemli kısmım içermektedir. 1999 Helsinki Zirvesinden itibaren Avrupa Birliği adaylığı ile hızlı değişimi vurgulanarak, Türkiye'nin demokrasi, karar verme sistemi ve 1990'lann başında başlayan demokratikleşmesi üzerinde durulmuştur. Bu bölümün sonunda, dört farklı karar verme analiz düzeyi ile Türkiye'nin karar verme yöntemi ve uğradığı değişimler konusunda bir sonuca varmaya çalışılmıştır. Beşinci bölüm Türkiye'deki karar vermeye ilişkin iki olayı içermektedir. Bunlar 1991 ve 2003 Irak Savaşları üzerinedir. Bu iki olayın analizi, önemli bir demokratikleşme sürecindeki iki farklı olayda oluşan farklı karar alma süreçlerini anlamak için kullanılmıştır. Sonuç olarak, Türk politika sisteminin demokratik kalitesinde anlamlı ve önemli bir değişiklik olmuş ve bu değişikliğin dış politika kararlarının alınması sürecine fark edilir derecede etkileri olmuştur. En önemli değişiklikler, bürokrasi, özellikle silah kuvvetler ve hükümet arasındaki güç ilişkileri ile hükümetin dışında yeni ortaya çıkan medya, kamuoyu ve karar vermede direk rol oynamayan çevreler ile ilgilidir. Bu gruplar karar vermeyi direk bir şekilde etkilememiş olsalar bile daha kaotik ve karışık bir karar verme ortamı yaratmışlardır. Bu yem ortamı ve gelecekteki Türk Dış Politikasını anlamak için geleneksel rasyonel analiz sistem yeterli değildir ve bu demokratikleşmenin bir sonucudur. İlave olarak beklide söz konusu sürecin karmaşıklığı, demokrasilerin diğer yönetim şekillerine göre daha barışçı bir uluslararası aktör olduğunun kanıtlarından birisidir. inMaster Thesis Adana mutabakatına giden süreç ve sonrasında Türkiye-Suriye ilişkileri(2005) Uğurlu, Fatih; Bal, İdris; Department of International RelationsÖZET Bu çalışmada, Türkiye-Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktası olan ve Suriye'nin Türkiye'ye karşı PKK faaliyetlerini desteklemeyeceğini taahhüt ettiği Adana Mutabakatı'na nasıl gelindiği ve sonrasında iki ülke üişldlerinin nasıl geliştiği incelenmiştir. Öncelikle, uzun yıllar iki ülke ihşküerinin gelişmesinin önünde engel teşkil etmiş olan Hatay, su ve terör gibi yapısal sorunlar ele alınmıştır. Bu sorunların ortaya çıktıkları tarihten, Adana Mutabakatı'nnı imzalandığı 1998 yılma kadar olan dönemde, nasıl geliştikleri ve ikili ilişkileri nasıl etkiledikleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra, Türkiye tarafindan 1996 yılından itibaren planlı bir strateji kapsamında tırmandırılarak, iki ülkeyi savaşm eşiğine getiren 1998 Türkiye- Suriye krizi ve devamında imzalanan Adana Mutabakatı, kapsamlı bir şekilde analiz edilmiştir. Son olarak, Adana Mutabakatı'ndan günümüze kadar olan dönemde, bu konunun tez konusu olarak seçilmesinde de belirleyici olan, iki ülke iHşküerinin baş döndürücü bir hızda gelişerek, daha önce hiçbir zaman ulaşamadığı bir seviyeye gelmesinde, hangi faktörlerin belirleyici olduğu araştalmışur. Bu süreçte, iki ülke yönetiminde yaşanan değişikliğin, ABD'nin Irak harekatı sonrası bölgede bir Kürt devletinin kurulma olasılığının günden güne güçlenmesinin ve Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında son dönemde Suriye'ye uygulanan baskıların etkili olduğu sonucuna ulaşılmışur. ABSTRACT In this study, how it was accrued to Adana Agreement which was a turning point at Turkey-Syria relations and Syria committed that it will not support PKK actions against Turkey and how the relations of two countries developed consequently are examined. First of all the structural matters such as Hatay, water and terror which impaired the development of two countries relations are considered. Information has been provided about how these problems developed in the period from the date of their occurrence to year 1998 in which Adana Agreement has been concluded and how they affected the mutual relations during this period. Then 1998 Turkey-Syria crisis which was raised by Turkey with in the scope of planned strategy since 1996 and got two countries on brink of war and Adana Agreement concluded as a result of this are analyzed in details. Lastly which factors were determinable nMaster Thesis Kuzey Irak`ın yapısı, bölgedeki oluşumlar, bölge içi ve bölge dışı devletlerin amaçları ve etkileri(2005) Çaykuş, Mustafa; Bal, İdris; Department of International RelationsSUMMARY At the first part of this study it was investigated the history of the Northern Iraq area until the Gulf War period. Iraq is an artificial existence, which was created by UK at the beginning of the XX Century. This artificiality forms the main source of the problems encountered for Iraq and for the region. Furthermore the Northern Iraq has been a problem for the belonging nation and the region since the foreigners handle. At the second part, it was concluded that Northern Iraq was not northern part of 36 parallel, contrary of it was supposed. Northern Iraq area was determined according to the existence of common Kurdish population and petroleum, instead of geographical basis. Northern Iraq has an ethnic, social and economical form always suitable to create a conflict. At the third part, the studies that have been done by USA in order to establish an influence area and control support point were studied later 1991 Gulf War. USA has strived for approximately ten years in order to reconcile always-conflicting IKDP and KYB. Finally USA succeeded to make an agreement between them. Beside that, while some neighboring countries in the region were supporting some of them were obstructing this initiations. At the fourth part, why the big countries and neighboring countries have seen Northern Iraq for their benefits, what are their aims and their roles in the progress of the region were evaluated. It was seen that the concerns about petrol and security were the most important reasons. Democracy, human rights and struggle against the global terrorism have been most common statements for expansion. The occupying Iraq was a part of the strategy to have guaranty of the petrol flu over Middle East and to provide the security of Israel. The establishing a government on federation basis and liable to the external will be source of new conflicts for all Middle East region.Master Thesis Arap-İsrail uyuşmazlığında Filistin sorunu(2009) Gökçınar, Demet; Bal, İdris; Department of International RelationsFilistin'in bulunduğu bölge, jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik açılardan değerlendirildiğinde, gerek bölge ülkeleri ve gerekse küresel güç odakları açısından oldukça önem arz eden bir bölgedir. Böyle olması hasebiyle de bu bölgede her zaman bir kaos ortamı mevcut olmuştur. Ancak bu sefer ki çok daha uzun süren ve sürecek olan Filistin Sorunu'dur ki bu çalışma tam da bu noktada bir çalışma olmuştur. Filistin Sorunu bölgesel değil, evrensel bir sorun ve sadece iki taraflı değil çok taraflı bir sorun olma özelliğinden dolayı neredeyse tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olmuştur.Bu coğrafyada yaşayan insanlar çok sıkıntılar çekmiş ve çekmeye devam etmektedirler. Yahudi diasporasının bir yurt kurma ihtiyacından hâsıl olan bir vatan toprağı için, evvelden beri istedikleri Filistin'in seçilmesi ile başlamış olan Filistin-İsrail Sorunu, bu yurtta yüzyıllardır yaşayan Filistinli Arapların, İsrail'in yayılmacı bir politika izlemesi sonucunda yurtlarını terk etmesine sebep olmuş ve buna benzer yeni sorunlar oluşmasıyla bir çığ gibi büyüyerek ve çeşitli şekillerde değişime uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Öyle sanıyorum ki bu sorun uzun yıllar boyunca da gündemdeki yerini korumaya devam edecektir.Bu çalışmada, Filistin-İsrail Sorunu'na Türkiye'nin bakışı ve her iki ülke ile olan siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri de incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca, bölgede güç sahibi devletlerin de ilişkileri ele alınarak, bu coğrafyadaki menfaatleri ve bölgedeki etnik grupların mücadeleleri ve bölgedeki etkilerine de yer verilmiştir.Bu çalışma, Filistin-İsrail Sorununa bir çözüm önerisi çalışması olarak değil, sorunun ortaya çıkışı ve gelişimi ile bölgedeki etkilerini inceleyen bir çalışma olmuştur. Temennim, İsrail'de iki ülke halkının beraberce barış içerisinde yaşamayı başardığı, ?Neve Şalom / Vaha es Selam Köyü'nün? yaşantısının tüm bölgeye örnek olması ve bu örneği tüm bölge halkının uygulamasıdır.Master Thesis Türk-Yunan ilişkilerinde temel sorunlar ve 1999 sonrası yumuşama dönemi(2007) Ünay, Bora; Bal, İdris; Department of International RelationsÖZETEge Denizi'nin karşılıklı kıyılarını paylaşan Türkiye ile Yunanistan arasındapek çok sorundan bahsetmek mümkündür. ki ülke arasındaki başlıca gerginliknoktaları; Kıbrıs, Ege Denizi kaynaklı meseleler ve karşılıklı Azınlıklara yönelikuygulamalardır. Öte yandan Yunanistan'ın, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren terörörgütlerine verdiği destek, etkin güce sahip lobilerinin Türkiye aleyhtarı girişimleri,Türkiye'ye yönelik kurmaya çalıştığı ittifaklar ve ikili meseleleri Avrupa Birliğiplatformuna taşıma amacı, her ne kadar Atina tarafından kabul edilmese de Türkiyeaçısından, iki ülke münasebetlerindeki diğer sorunları oluşturmaktadır.Türkiye ile Yunanistan arasında mevcut ortak tarih, bu sorunların çözümünüsadece güçleştirmekle kalmamakta, başlı başına bir mesele olarak iki ülkeilişkilerinde yerini bulmaktadır.Ancak, tüm bu sorunlara rağmen, iki ülke arasında 1930'lu yıllar ve1950'lerin ilk yarısında olduğu gibi zaman zaman yumuşama dönemleri deyaşanmıştır. 1999 yılının ikinci yarısında, iki ülke Dışişleri Bakanları smail Cem veGeorgios Papandreou'nun başlattığı ve depremlerin ivme kazandırdığı yumuşamadönemi, ülke yetkililerinin sıklıkla bir araya geldiği, krizler temelinde söylemlerindüşük tonlarda cereyan ettiği bir süreç olmuş, iki halkı birbirine yaklaştırarak, ülkelerarasındaki ekonomik ve ticari işbirliğini arttırmıştır. Bu dönemde, iki ülke açısındanikinci derecede öneme sahip konularda yapılan anlaşmalar, yüksek politika nitelikli,güvenlik ve ulusal çıkar konularını kapsayan Kıbrıs ve Ege gibi temel meselelereyansımamış, bu çerçevede yumuşama yakınlaşmaya dönüşmemiştir.1999 yılının ikinci yarısında başlayan Türk-Yunan yumuşamasının henüz birsonuca varmadığını söylemek mümkündür. Kuşkusuz, ilişkilerin devamını vederinliğini, bundan sonra tarafların izleyeceği politikalar belirleyecektir. AncakAnkara'nın Avrupa Birliği adaylığı ve bunun gereklilikleri karşısındaki son günlerdedile getirilen Yunan söylemleri, ilişkilerin yakın gelecekte tekrar gerginlik ortamınadönebileceğinin ilk sinyalleridir.iiMaster Thesis Amerikan gücünün geleceği(2007) Silinir, Murat; Bal, İdris; Department of International RelationsAmerikan gücünün yirminci yüzyıla damgasını vurmuş olması herkesçe kabuledilen bir realitedir. Bu güç kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Bu, tarihsel birsürecin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bağımsızlık sonrasında dünya politikarenasında yalnızcılığı tercih etmiş olan ABD, Birinci Dünya Savaşından sonrabaşlayarak, özellikle kinci Dünya Savaşı'ndan sonra küresel bir güç olarakortaya çıkmıştır. ki kutuplu süreçte, gücünü Sovyetler Birliği'ne karşı?Çevreleme? politikası ile korumayı ve sürdürmeyi denemiş olan ABD, SoğukSavaş sonrasında yeni bir sürece adım atmıştır. Bu yeni süreçte güçparametreleri değişmiştir. Bilgi önemli bir güç unsuru haline dönüşmüştür. Buyeni süreçte ABD, kendi gücünü korumak ve olası güç yükselişlerini durdurmakiçin çeşitli stratejiler yürütmeye çalışmıştır. Medeniyetler Çatışması Paradigmasıve Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi bu çerçevededeğerlendirilebilecek teorik ve pratik anlamlara sahiptir. Bugün, ABD gücününnasıl yönetileceği önemli sorun olarak gözükmektedir. Bu gücün yanlışkullanımı telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilmektedir. Bu nedenlebu gücün, küresel istikrarın sağlanması için yeniden programlanmasıgerekmektedir.Master Thesis Avrupa Birliği'nin Hazar Bölgesi'ne yönelik enerji politikası ve Türkiye'ye etkileri(2010) Avcı, Müşerref; Bal, İdris; Department of International RelationsEnerji, petrolün keşfedildiğinden beri uluslararası ilişkileri farklı şekillerde etkilemiş, enerji kaynaklarını kontrol altına almak için yapılan savaşlar, güçlü devletler arasında enerji deposu olan bölgeler üzerindeki çekişmeler, dünya politikasının esasını oluşturmuştur. Günümüzde Sovyetler Birliği'nden ayrılan Hazar ülkelerinin enerji kaynakları üzerindeki mücadelenin dünyada bloklaşmaların sona erdiği bir dönemde de sürmesi, enerji ile ilgili gelişmelerin uluslararası ilişkiler açısından ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Özellikle kaynak çeşitlendirmek ve istikrarsız bölgelere bağımlılığını azaltmak için Hazar bölgesinin enerji kaynaklarına yönelen Avrupa Birliği de, enerji stratejilerinin önemli aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkarak 20'nci yüzyılın ortalarından itibaren enerji politikalarının içinde yer almıştır.Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni doğal gaz ve petrol rezervlerinin ortaya çıkması, Körfez Savaşı, Afganistan ve Irak Harekatları son yıllarda dünyada enerji politikalarına verilen önemi artırmıştır. Önümüzdeki dönemde de Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrol altına alınması konusunda uluslararası mücadeleler devam edecek, dünyanın yeniden şekillendirilmesinde esas faktör olacaktır. Hazar Havzasındaki mevcut kaynaklar dünyanın enerji ihtiyacının bir bölümünü karşılayabilecek düzeydedir. Bölge ile ilgili en önemli sorun, enerji kaynaklarının kontrolünden çok tüketim alanlarına nasıl ulaştırılacağıdır. Bu safhada coğrafi konumu ve sözü geçen ülkelerle olan tarihi ve kültürel bağları, Türkiye için önemli bir fırsat yaratmaktadır. Topraklarında yeterince petrol ve doğal gaz bulunmayan Türkiye, yakın bölgedeki kaynakların taşınmasında oynayacağı rol ile bu açığını büyük oranda kapatabilecek, jeopolitik ve jeoekonomik durumunu güçlendirebilecektir. Türkiye böylesine önemli olan stratejik özelliği ile AB enerji politikalarına dahil olabilecek ve belki de ileride bu avantajını kullanarak AB'ye üye olabilecektir.Master Thesis ABD, AB, Rusya ve Türkiye ekseninde Kosova'nın bağımsızlık süreci(2009) İlkdoğan, Gül; Bal, İdris; Department of International RelationsKosova yıllar boyunca Arnavutlar ve Sırplar arasında sorun olmuştur. Sırplar Kosova'nın Ortodoks ve Slav kültürünün vazgeçilmez bir parçası olduğunu savunmuşlar ve Kosova'yı kendi anayurtları olarak görmüşlerdir. Büyük Sırbistan'ı kurmak için de Kosova'da çoğunluğu oluşturan Arnavutlara baskı ve şiddet uygulamaktan kaçınmamışlardır. Arnavutlar ise gördükleri baskıya rağmen bağımsız olma fikrinden vazgeçmemişlerdir. Arnavutların Bağımsızlık talepleri Miloseviç tarafından insan hakları ihlalleri yapılarak bastırılmıştır. Kosovalı Arnavutların daha fazla baskı görmesini istemeyen ABD ve Batı ülkeleri 1999 yılında NATO birlikleri tarafından Sırbistan'a hava harekâtı yapılması kararını verdiler. Daha sonra 1244 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile Kosova'da özerk bir yönetim kurulması kararı verildi.Birleşmiş Milletler Geçici Yönetim Misyonu UNMIK, Kosova'da yönetimi devraldığında amacı bir ülkenin sahip olması gereken kurumları oluşturmaktı. UNMIK yönetiminden hoşnut kalmayan Kosovalı Arnavutlar statülerinin bir an önce belirlenmesini istiyorlardı. Kosova'nın amacı bağımsız olmaktı Kosova bağımsızlık talebinden vazgeçmeyerek ve Sırpların ve Rusya'nın bütün engellemelerine rağmen, AB ve ABD'nin desteğini alarak 17 Şubat 2008 Pazar günü bağımsız bir devlet olarak dünya sahnesindeki yerini almıştır.Bağımsız Kosova'nın amacı ilk olarak Birleşmiş Milletler tarafından tanınan 192 ülkenin 100'ü tarafından tanınmaktır. Kosova bugünlerde kendini kabul ettirme çabası içindedir. Bağımsızlığın üzerinden bir yıl geçmesine karşılık Kosova'yı tanıyan ülke sayısı 59'dur.Anahtar Kelimeler: Bağımsızlık, Kosova'nın Bağımsızlığı, Kosova Savaşı, Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK, Pasif Direniş Politikası ve İbrahim RugovaMaster Thesis Avrupa Birliği kültür politikaları ve Türkiye'ye etkileri(2011) Öztürk, Günay; Bal, İdris; Department of International RelationsKüreselleşen dünyada bugün için en önemli uluslararası bir entegrasyon olan AB tüm kurum ve kuruluşlarıyla bir birleşik devletler Topluluğu olma yolundadır. Entegrasyon içinde kültürde önemli bir yer tutmaktadır.Bu çalışma; AB'nin tarihsel gelişim sürecinde kültür politikalarının incelenerek gelinen noktanın ve Türkiye'ye etkilerinin tespit edilmesini amaçlamaktadır.Birinci bölümünde Kültür Kavramı, Kürelleşme ve kültür üzerinde durulmuştur. İkinci bölümünde AB'nin tarihsel gelişim süreci, AB kurumları incelenmiştir. AB'nin genel durumu saptanmaya çalışılmıştır.Tezin ana konusunu oluşturan üçüncü bölümde AB kültür politikaları tarihsel gelişim süreci içinde incelenmiş, kültür programları üzerinde durulmuştur. Dördüncü bölümde ise Türkiye'de tarihsel süreç içinde kültür politikaları genel olarak ele alınmış ve AB Türkiye ilişkilerinin gelişimi ve AB kültür politikalarının aday ülke Türkiye'ye etkileri incelenmiştir.Tezde sonuç olarak, çeşitlilik içinde birlik düşüncesi ile AB'de kültür bağlamında bugün gelinen durum saptanmaya çalışılmıştır.Master Thesis Savaşın dönüşümünde teknolojik gelişmelerin etkisi(2007) Uşaklı, Ali Bülent; Bal, İdris; Department of International RelationsDevletlerin dış politika aracı olarak tercih ettikleri savaş, genel anlamda, bir devletin diğerine iradesini kabule zorlamak maksadıyla kuvvet uygulamasıdır. İnsanlık tarihi kadar eski olan savaş ya da silahlı çatışma kavramı, tarihsel süreçte dönüşerek günümüzde önceki yüzyıllara göre farklı bir şekil almıştır. Savaşı dönüştüren en önemli faktör teknolojik gelişmelerdir. Bu çalışmada teknolojik gelişmelerin savaşı nasıl dönüştürdüğü, savaş ve barış felsefeleri ele alınarak ve Türkiye'ye yönelik değerlendirmeler de dahil edilerek incelenmiştir. Politikanın başka araçlarla devamı ve büyük bir düello olarak nitelendirilen savaş; nedenler, aktörler, hukuku ve kapsamı bakımından değişmiştir. Genellikle piyade ağırlıklı olarak yürütülen Birinci Dünya Savaşı öncesi dönem; ?birinci nesil?, ateşin ve ateş destek araçlarının yoğun olarak kullanıldığı Birinci Dünya Savaşı; ?ikinci nesil?, hızın ateş gücüne göre öne çıktığı İkinci Dünya Savaşı; ?üçüncü nesil? ve gerilla harekatı ya da ayaklanmaya karşı gelişmiş, düşmanı askerî değil siyasi olarak ve yalnızca savaş alanında değil yıllarca süren düşük yoğunluklu bir çatışmayla yenmeyi hedefleyen ve günümüzde de yaşanan dönem ise ?dördüncü nesil? savaş olarak isimlendirilmektedir. Bu nesillerin niteliklerini belirleyen en önemli etken olan silah teknolojilerindeki gelişmeler, savaşların taktik ve stratejik olarak planlarını, icrasını ve sonuçlarını etkilemiştir. Barutun, tüfeğin, tankın, hava gücünün, kitle imha silahlarının ve uzayın kullanılması; savaşlarda dönüşüme ve paradigma kaymasına neden olmuştur. Günümüzde savaşlar cephe savaşı değildir. Gelecekte de sayıca fazla olmayan birliklerce düşmanın silahlı kuvvetlerini tamamen yok etme amacı gütmeyen asimetrik savaşlar söz konusudur. Yüksek teknoloji sayesinde haber alma, ateş ve yüksek isabet oranı imkanlarına rağmen, savaşların süresi kısalmamıştır. Gelecekte ülkelerin karşılıklı bütün kaynaklarını seferber ettiği savaşlar yerine; yüksek teknoloji ürünü silah sistemleriyle donanmış küçük grupların silahlı mücadelesi şeklinde, kısa süreli taktik başarılara dayalı ve daha çok silahlı örgütlerin taraf haline geldiği, uzun süreli silahlı mücadelelerin yaşanacağı değerlendirilmektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »