TR-Dizin

Permanent URI for this collectionhttps://ada.atilim.edu.tr/handle/123456789/21

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 964
  • Article
    Effects of Topological Structure of Project Network on Computational Cost
    (2024) Amınbakhsh, Saman; Department of Civil Engineering
    Understanding how network complexity affects optimization algorithms is crucial for improving computational efficiency. This study investigates how variations in network complexity impact the performance of optimization algorithms. By examining networks with different serial/parallel indicator (I2) values, the research uncovers several key insights into how topology influences computational requirements. The experiments show that higher I2 values, which are closer to serial configurations, heighten the problem’s complexity. This study reveals that networks with lower I2 values, which exhibit steeper time-cost curves with fewer solutions over their efficient frontiers, require significantly more CPU time, indicating that project complexity does not necessarily scale with the extend of the Pareto fronts. This contradicts the expectation that more Pareto front solutions would inherently demand greater computational resources. Lastly, the study highlights that while the number of time-cost realizations is often used to gauge project complexity, it may not be conclusive on its own and that one complexity measure can outperform another. Although it can be an effective indicator, it does not fully capture the computational challenges posed by different network topologies. This study further acknowledges the difficulty in establishing a clear link between project performance and complexity due to the multifaceted nature of the problem. The findings suggest that exploring similar problems in other contexts could provide valuable insights into understanding and managing computational complexity.
  • Article
    SWEEP SİNYALİ PARAMETRE SEÇİMİNDE ÖNERİLEN TEST ATIŞLARI, FARKLI KAYAÇ TÜRLERİ ÜZERİNDE YAPILAN BİR UYGULAMANIN PERSPEKTİFİNDEN VİBROSİSMİK PARAMETRELERİ İÇİN BİR METODOLOJİ
    (2024) Karakaş, Türker; Aydemir, Attila; Aydemir, Attila; Bilim, Funda
    Hidrokarbon aramacılığında en çok kullanılan yöntem, sismik yansıma yöntemidir. Bu yöntemde kaynak seçimi oldukça önemlidir. Sismik ekipler tarafından dünyaca en çok tercih edilen kaynak türü ise kontrollü bir kaynak oluşu nedeniyle vibratör olmuştur. Vibratörün yere gönderdiği sinyal “sweep sinyali” olarak adlandırılmaktadır. Bu sinyalin özellikleri, kullanıcı tarafından yeraltındaki tabakaların özelliklerine göre farklı bir parametre ile tanımlanır. Her saha, aynı jeolojik özelliklere sahip olmayacağı için parametre seçimleri de yüzeyin topoğrafik koşulları, yer içinin jeolojik şartları, sinyalin sönümlenme ya da yayılma durumu, hedef derinliğe ulaşması gibi birçok faktöre bağlı olacaktır. Bu nedenle sweep sinyalinin parametre seçimi için yürütülmesi gereken saha test çalışmaları veri toplama aşamasından önce yapılmalıdır. Bu çalışmada, hidrokarbon aranması için vibrosismik yöntem kullanılarak seçilebilecek bütün parametreler irdelenmiş, her bir parametrenin alabileceği değerler ve bunların etkileri tartışılmış olup Güneydoğu Anadolu’da seçilen bir çalışma sahasında örnek bir sweep test parametre çalışmasında en uygun kaynak parametreleri tespit edilmiştir. Böylece, yüzeyde bulunan, özellikle de sismik kalite için bozucu litolojilere sahip formasyonlar üzerinde seçilen parametrelerin gösterdiği farklılıklar ortaya konularak nedenleri tartışılmıştır. Bu çalışmanın önemi, sweep test çalışmalarında dikkate alınması gereken parametreler ve bunların hangi tip litolojilerde, ne gibi sonuçlar verdiğinin gösterilmesi açısından sismik endüstrisinde görev alacak jeofizikçilere referans teşkil etmesi şeklinde açıklanabilir.
  • Article
    4b Fmrı Tabanlı Alzheimer Hastalığının Ön Tespiti için 3b-capsnet ve Rnn Modellerinin Kullanılması
    (2024) İsmail, Ali; Dalveren, Gonca Gökçe Menekşe; Information Systems Engineering
    Alzheimer hastalığının (AH) ilerlemesinin erken tahmini, bilişsel gerilemenin daha etkili bir şekilde yavaşlatılmasına yardımcı olabilmektedir. Dinlenme durumu fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (dd-fMRG) kullanılarak otomatik AH tanısı için evrişimli sinir ağlarına (ESA) dayalı farklı yöntemlerin uygulanmasına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda tanıtılan yöntemler iki büyük zorlukla karşılaşmaktadır. Birincisi, fMRG veri kümeleri küçük boyutta olduğundan aşırı uyum gözlemlenebilmektedir. İkincisi, fMRG oturumlarının 4 boyutlu (4B) bilgilerinin verimli bir şekilde modellenmesi gerekmektedir. Çalışmalardan bazıları, derin öğrenme yöntemlerini, 4B bilgiyi modellemek için fMRG verilerinden oluşturulan fonksiyonel bağlantı matrislerine veya ayrı 2B dilimler veya 3B hacimler olarak fMRG verilerine uygulamıştır. Ancak bu durumun her iki yöntem türünde de bilgi kaybına neden olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışmada, AD tanısı için fMRG verilerinin uzay-zamansal (4B) bilgilerini modellemek amacıyla Kapsül ağı (CapsNet) ve tekrarlayan sinir ağını (RNN) temel alan yeni bir model önerilmektedir. Önerilen modelin etkinliğini değerlendirmek için deneyler yapılmıştır. Sonuçlara göre, önerilen modelin AH’na karşı normal kontrol (NK) ve geç hafif bilişsel bozukluk (GHBB) ile erken hafif bilişsel bozukluk (EHBB) sınıflandırma görevlerinde sırasıyla %94.5 ve %61.8 doğruluk elde edebildiği görülmüştür.
  • Article
    Polilaktid Esaslı Biyobozunur Kompozitlerde Doğal Bir Katkı Maddesi Olarak Genişletilmiş Perlit Mineralinin Kullanımı
    (2024) Aksoy, Erkan; Tirkeş, Süha; Tayfun, Ümit; Tirkeş, Seha; Chemical Engineering
    Polilaktit (PLA), tıptan paketlemeye kadar çeşitli uygulamalarda kullanılan, doğal kaynaklardan elde edilen ve biyolojik olarak parçalanabilen bir polimerdir. Bu çalışmada, biyokompozitler, doğal bir dolgu malzemesi olan perlit mineralinin (PER) biyolojik olarak parçalanabilen bir PLA matrisi ile %2.5, %5, %10 ve %15'lik ekleme oranlarında harmanlanarak hazırlanmıştır. Geliştirilen kompozitlerin işlenme, mekanik, erime akışı ve morfolojik özelliklerini belirlemek için kompozit numuneler üzerinde karıştırma kuvveti ölçümleri, çekme, Shore sertliği, darbe testleri, erime akış indisleri (MFI) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) değerlendirmeleri yapılmıştır. Çekme testi verileri incelendiğinde, perlit yüklemeleri ile çekme mukavemeti ve % uzama parametrelerinde ufak düşüşler görülmüştür. Perlit tozunun dahil edilmesi, PLA'nın darbe dayanımı değerini önemli ölçüde azaltmıştır. Yüksek miktarda PER içeren kompozitler, yüksek sertlik değerleri göstermiştir. MFI sonuçları analiz edildiğinde, PER ilavesinin PLA polimerinin erime akış özelliklerini arttırdığı bulunmuştur. Düşük PER miktarlarında, SEM mikrografları, PER partiküllerinin PLA fazında homojen bir şekilde dağıldığını ortaya çıkarmıştır. Kompozit morfolojisindeki partikül homojenliği, kompozitlerdeki PER yükleme oranı arttıkça bozulmuştur. Genel sonuçlara göre kompozitler arasında en yüksek performans %2,5 PER içeren numunede elde edilmiş ve bu numunenin PLA esaslı biyokompozit malzeme amaçlı uygulamalar için en uygun seçenek olduğu değerlendirilmiştir.
  • Article
    Hemodiyaliz Hastalarında Sevelamer Vasküler Sertliği Düzeltmekte ve Serum Ürik Asit Düzeyini Azaltmaktadır
    (2024) Demirci, Bahar Gürlek; Tutal, Emre; Bal, Zeynep; Erkmen, Mehtap; Sezer, Siren
    Amaç: Sevelamer, pleotropik etkisi ile prebiyotik olarak etki gösterebilir. Bu çalışmanın amacı sevelamerin ürik asit, HbA1c, lipid profili ve arteryel sertlik progresyonu üzerine etkisinin gösterilmesidir. Gereç ve Yöntem: Hemodiyalize giren ve aynı fosfor bağlayıcıyı (FB) 3 yıl kullanan 151 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar kullandıkları FB’ye göre sevelamer bazlı FB (grup 1) ve kalsiyum bazlı FB (grup 2) olarak 2 gruba ayrıldı. Üç yıllık takipte biyokimyasal parametreler kayıt edildi. Arteryel sertlik başlangıçta ve 3. yılın sonunda aortik nabız dalga hızı (PWv) ölçümü ile belirlendi. Bulgular: Üç yıllık takipte ortalama ürik asid düzeyleri grup 1’de azalmışken grup 2’de stabil kaldı. Grup 1’deki hastaların %22,4’ünde ortalama ürik asid düzeylerinde 2 mg/dL’den fazla azalma saptandı. Diyabetik hastalarda HbA1c düzeyleri grup 1’de grup 2’ye göre daha düşüktü. PWv düzeyleri çalışmanın başında her 2 grup için de benzerdi. Ancak 3. yılın sonunda PWv düzeyleri grup 1’de grup 2’ye göre daha düşük saptandı. Sonuç: Sevelamer pleiotropik etki ile ürik asit düzeyini, düşük yoğunluklu lipoprotein-kolesterolü, HbA1c düzeyini azaltarak, fazla kalsiyum alımını engelleyerek kardiyovasküler riski azaltmaktadır. Hemodiyalize giren hastalarda sevelamer, kalsiyum bazlı fosfor bağlayıcılara göre arteryel sertlik progresyonunu da azaltarak kardiyovasküler risk profilini düzeltir.
  • Article
    Türk Hukuku Ve Bm Si̇ngapur Sözleşmesi̇ Yönünden Değerlendi̇ri̇ci̇ Arabuluculuk
    (2024) Bora, Özlem
    Klasik uyuşmazlık çözüm yöntemi olan devlet yargısının çeşitli etkenlerle yetersizliği başka uyuşmazlık çözüm yolları arayışlarını başlatmıştır. Sosyal ve ekonomik küreselleşmenin de etkisiyle 1990’lı yıllardan itibaren arabuluculuk uygulamaları ulusal ve uluslararası platformlarda yerini almaya başlamıştır. Türk kanun koyucusu da bu gelişmelere sessiz kalmamış, ağır yargısal yük, davaların süresi, kararlardaki çelişkiler ve Avrupa Birliği hukukundaki gelişmeler nedeniyle önce ihtiyari arabuluculuk olmak üzere ardından dava şartı (zorunlu) arabuluculuk düzenlemeleri yapmıştır. Son yıllarda yapılan çok sayıda yasal düzenlemeye karşın arabuluculuk uygulamalarında sistem ile altyapı sorunu, arabulucuların etik ve standartdizasyonu konuları sorgulanması gereken konuların başında gelmektedir. Özel hukuk uyuşmazlıklarının alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından olan arabuluculukla çözümünde değerlendirici arabulucunun süreçteki rolü ve önemi ise gün geçtikçe daha fazla tartışma konusu olmaktadır. Bu çalışmamızda ilk olarak genel olarak arabuluculuk modelleri ve bu modellerden kolaylaştırıcı arabuluculuk ile değerlendirici arabuluculuk incelenecektir. Çalışmamızın ikinci bölümünde Türk Hukuku açısından değerlendirici arabuluculuk, üçüncü bölümünde ise \"Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler (BM) Singapur Sözleşmesi\"nin Türkiye yönünden yürürlüğe girme süreci ve Singapur Sözleşmesi açısından değerlendirici arabuluculuk konuları değerlendirilecektir. Çalışmamız, ulusal ve uluslararası literatür araştırmalarımızın sonucunda vardığımız görüş ve önerilerin yer aldığı sonuç kısmıyla tamamlanacaktır.
  • Article
    DOĞAL AFETLERDE HAK SAHİPLİĞİ KAVRAMININ DANIŞTAY KARARLARI IŞIĞINDA AÇIKLANMASI VE İDARENİN KUSUR SORUMLULUĞU AÇISINDAN KAVRAMIN DEĞERLENDİRİLMESİ
    (2023) Şatıroğlu, Pınar Yaşar; Law
    7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun uyarınca, afetzedelerin yıkılan veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkileri, yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumları ancak hak sahipliği durumunu belgelemeleri ile mümkündür. Ayrıca depremden sonra gerçekleştirilen faaliyetler ile ilgili düzenlenen hasar tespit raporları idari yargıda tek başına dava edilebilir bir icrai işlem olarak nitelendirilmemektedir. Ancak hak sahipliği belgesine sahip olanlar bu belge ile birlikte raporu dava konusu edebilmektedirler. Bu çalışmada hak sahipliğinin tayin edilmesinde idarenin tutumu ve Danıştay kararları ışığında tespit edilen kriterler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Böylelikle hizmet kusuru olarak kamu hizmetinin kötü işlemesinden sorumlu olan idarenin deprem olayından doğan mali sorumluluğundan kaçınmasının engellenmesi amaçlanmaktadır. Zarar gören vatandaşların insanca yaşama hakkının doğrudan gereği olan konut hakkının yerine getirilmesinde ortaya çıkabilecek hak mahrumiyetlerinin önüne geçilmesi ulaşılmak istenen bir diğer amaçtır. İdarenin mali açıdan tazmin sorumluluğunu yerine getirmesi sırasında depremzedelerin hak sahipliği statüsünde bulunmasına ilişkin ortaya çıkan sorunların giderilmesinden sonra; devletin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bu durum dışında tezahür etmesi açıklanacaktır.
  • Publication
    A Case of Congenital Total Pericardial Agenesis Mimicking Pneumothorax Findings
    (2024) Ulutaş, Hakkı; Ağar, Mehmet; Erdil, Nevzat; Çelik, Muhammet Reha; Surgical Sciences
    Congenital pericardial agenesis has been reported as usually asymptomatic cases, operated on for other reasons and found incidentally or in autopsy reports. Herein, we present a case of congenital total pericardial agenesis mimicking the findings of pneumothorax and incidentally detected in a uniportal video-assisted thoracic surgery (VATS). Total agenesis of the pericardium, which is very rare and usually asymptomatic, has a very good prognosis and does not require additional treatment unless it causes complications. It may mimic pneumothorax findings.
  • Article
    Afet Mevzuatından Kaynaklanan Yapısal Sorunlar: Teşkilat, İmar Afları ve Yapı Denetimi
    (2023) Sever, Dilşad Çiğdem; Law
    Türkiye’de başta deprem olmak üzere doğal afetlerin gerçekleşmesi beklenmedik bir durum değildir. Bu tür doğal olayları baş edilmesi güç bir afet haline getiren ve bu denli büyük yıkımlara yol açan, risk azaltmak için gerekli önlemlerin alınmaması ve dirençlilik oluşturulmamasıdır. Türkiye’de cumhuriyetin ilk yıllarından beri düzenleme konusu olan afetlerle ilgili mevzuat dağınık bir görünüme sahiptir ve bütüncül politika veya uygulamalar geliştirilmesi için elverişli değildir. Afet risklerinin azaltılması için sağlıklı bir kentleşme ve yapı üretimi sürecinin güvence altına alınması ve buna uygun bir yapı oluşturulması gerekir. Buna karşılık, Türkiye’de 1950’lerden itibaren özel teşkilat oluşturulan afet idareleri etkili olamamış, 2009 yılında AFAD kurularak farklı işlevlerin bu idare altında toplanması da yeterli olmamıştır. Diğer yandan, çok sayıda imar affı ile ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapı korunmuş, kentsel dönüşüm süreçleri amaca uygun şekilde gerçekleşmemiştir. 2018 yılında uygulanan imar barışı sonucunda verilen yapı kayıt belgelerinin sayıca fazlalığı ve denetimsiz bir alan yaratması dirençlilik konusundaki güçlükleri artırmıştır. İmar barışı düzenlemelerinde yer alan ve depreme dayanıklılığın malikin sorumluluğu olduğu hükmü idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, tam tersine kayıt altına alınan bu ruhsatsız yapılarda riskin öngörülmesi daha mümkün hale gelmiştir. Dirençli kentleşmenin önünde bu şekilde bir engel oluşturan imar aflarına eşlik eden yapı denetimi süreçleri sorunu daha büyük hale getirmiştir. Yapı denetim şirketlerine devredilen bu işlevin kamusal niteliği gözetilmeksizin yapılan yasal düzenlemeler bu denetimin yeterince etkili olmasını sağlayamamıştır. Tüm bu yapısal sorunlar afet riski azaltmayı giderek zor hale getirmiştir.
  • Article
    YAPI DENETİM GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU
    (2023) Köprülü, Timuçin; Law
    2001 yılında yürürlüğe giren 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’la, aslında idarenin sorumluluğunda bir faaliyet olan yapı denetiminin belli durumlarda yapı denetim kuruluşlarınca yerine getirilmesi düzenlenmiştir. İlgili Kanun’un amacı can ve mal güvenliğini teminen, imar plânına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak ve yapı denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Ceza hükümlerini içeren Kanun’un 9. maddesinde ise yapı denetim kuruluşunun icrai veya ihmali davranışla yeni iş almaktan men cezası uygulanmasını gerektiren fiiller nedeniyle görevini kötüye kullanan ortaklarının, yöneticilerinin, mimar ve mühendislerinin, yapı müteahhidinin, şantiye şefinin, proje müellifi gerçek kişilerle laboratuvar görevlilerinin cezalandırılacağı belirtilmektedir. Son şeklini alana kadar birkaç değişikliğe uğramış olan 9. madde son hâliyle suçun maddi unsurları bakımından uygulamada sorunlar çıkarabilecek niteliktedir. Ayrıca düzenlemenin bir kısmının Anayasa’ya uygunluğu da tartışmalıdır
  • Article
    Citation Count: 0
    Yürütmenin Durdurulması Kararı Verilmesinin Koşullarının Oluşum Süreci ve Bu Koşulların Ağırlaştırılmasının İptal Davasının Etkililiği Açısından Olumsuz Sonuçları
    (2024) Şatıroğlu, Pınar Yaşar; Law
    Türk idari yargısında Anayasa md. 125/5 hükmünde düzenlendiği üzere idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi duru- munda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması kararı verilebilecektir. İlgili kararın verilmesi ancak Anayasa’da yer alan nedenlere bağlı olarak kanun ile sınırlandırılabilecektir. Bu sınırlandırma nedenleri Anayasa md. 125/6 hük- münde olağanüstü hallerde, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri şeklinde tahdidi şekilde sayılmıştır. Yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için Anayasa md. 125’te yer alan bu teme iki koşula ek olarak İYUK md. 27/7 hükmüne idarenin savunması alınması ya da savunma süresinin geçmesi şartı eklenmiştir. Yürütmenin durdurulması kararı verilmesi, iptal davası sonucunda verilecek iptal kararının etkililiği açısından son derece önem- lidir. Kararın verilebilmesi için gereken şartlar, idari işlemin icrailiği ve hukuka uygunluk karinesinin birey açısından oluşacak zararların önlenmesi için mahkeme kararları ile oluşturulmuş, daha sonra İYUK ve Anayasa’da yer almıştır. Danıştay kararları temelinde oluşturulan bu şartlar, İYUK’da gerçekleştirilen değişiklikler vasıtası ile zorlaştırılmıştır. Zira Anayasa md. 125 hükmüne aykırı olarak getirilen bu düzenlemeler ile mahkemelerin bu konudaki takdiri ve karar verme yetkisi de sınırlandırılmıştır. Bu çalışmada yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin koşullarının ağırlaştırılmasının iptal davası açısından ta- şıdığı önem; kanun koyucu tarafından bu koşullar mevzuat ile düzenlenmeden evvel dahi Danıştay kararlarında yer almasındaki ihtiyaç üzerinden anlatılacaktır. Böylelikle kararın verilmesine ilişkin getirilen zorlaştırıcı her koşulun; Anayasa md. 125 hükmüne aykırılığı ve Anayasa md. 36’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının gereği olan mahkeme kararlarının yerine getirilmesi ilkesi açısından taşıdığı sakınca ortaya konulacaktır.
  • Review
    Citation Count: 0
    FRAILTY, SARCOPENIA AND NUTRITION
    (Ankara Yildirim Beyazit University, 2024) Yesil,B.O.; Okur,İ.N.; Hızlı,Ş.
    Recently, the terms frailty and sarcopenia have been used frequently. Frailty, which occurs due to age-related physiological changes in multiple systems, is accepted as one of the geriatric syndromes. In frailty, negative energy balance, decreased strength, slowed walking speed, decreased grip strength, sarcopenia and involuntary weight loss can be seen. Frailty emerges as an indicator of biological age and correlates with the outcomes of biological age regardless of age, gender and comorbidities. Recent studies have begun to use the concept of frailty in children. Frailty in children is caused by a multi-system physiological impairment, including neurological, endocrine, immune and skeletal systems, which leads to a deterioration in quality of life. Frail children therefore require additional care and related services compared to children of the same age. Sarcopenia is defined as progressive loss in the musculoskeletal system. It has been determined that frailty and sarcopenia have many things in common in terms of their formation mechanisms, clinical consequences, treatment and prevention methods. Nutrition is closely related to both frailty and sarcopenia. Therefore, adequate energy and protein intake is extremely important in preventing malnutrition and loss of lean body mass. © 2024 Ankara Yildirim Beyazit University. All rights reserved.
  • Article
    Citation Count: 0
    Teknolojik Gelişmelerin Sayıştay’ın Mali Denetimine Etkisi
    (2024) Metin, Umutcan; Yereli, Ahmet Burçin; Bülbül, Duran; Public Finance
    Teknolojinin gelişmesi ve dijitalleşme sınırlı süre içinde doğru ve güvenilir sonuçlar elde edilebilmesinin önem arz ettiği denetim sektöründe büyük değişikliklere sebep olmuştur. Teknolojinin denetimin planlama, uygulama ve raporlama aşamalarında kullanılması, mali denetimde örnekleme yapılmasına imkân sağlayarak denetimin işgücü ve zaman maliyetleri ile fiziki olarak tespit yapılmasına gereksinimi azaltacaktır. Bu çalışma, teknolojinin denetimde kullanılmasının mali denetim süreçlerine etkisini mevcut literatür aracılığı ile analiz ederek yüksek denetim kurumlarının denetim süreçlerine katkısını, geliştirilen denetim tekniklerini, yüksek denetim kurumlarına ve teknolojiye ilişkin ihtiyacı ortaya koymayı amaçlamaktadır.
  • Article
    Citation Count: 0
    Creating a Distinctive “Other”: The Perception of Turks as Asiatic or Mongol in U.S. Mainstream Media during the Cold War
    (2024) Koç, Zeynep Elif; International Relations
    This article explores how Turks were portrayed as descendants of Asiatic or Mongolian heritage in American mainstream media during the Cold War era. It begins by discussing the broader Western view of Turks as historically Asiatic and nomadic people, then delves into how American print publications, including news outlets and magazines, contributed to this perception. Generally, in the West, Turks were often imagined as Asiatic nomads, a characterization that was also linked to notions of barbarism and violence. In the U.S., there was a tendency to depict Turks as fierce and combative, aligning with the broader trend of portraying them as violent. However, there were instances where Turks were praised, particularly in contexts such as their significant contributions during the Korean War as part of the Southern effort which saw Turkish and Western interests align. Through analysis, this study concludes that Turks in American media were often depicted as Asiatic or Mongolian along four main themes: as formidable warriors, racially Asiatic, geographically Asiatic, and as part of Eastern/Asiatic civilization (by contrasting them with Western civilization). The article concludes that the U.S. largely followed the European trend of viewing Turks as part of Asiatic civilization and descent.
  • Article
    Citation Count: 0
    Uluslararası Mahkemelerin Kolektif Güvenlik Sistemlerindeki Yeri
    (2024) Arsava, Füsun
    Uluslararası mahkemeleri kolektif güvenlik sisteminde işlev kazanması uzun bir zaman almıştır. Uluslararası mahkemelere duyulan güvensizlik bu çerçevedeki gelişmeleri engellemiştir. 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında uluslararası mahkemeler yavaş yavaş uluslararası platformda yer almaya başlamıştır. Birinci dünya savaşı ertesin- de Milletler Cemiyeti ile birlikte her ne kadar onun yargı organı olarak Uluslararası Sürekli Adalet Divanı kurulmuş olsa da, uluslararası barışın temini yargıya değil, Milletler Cemiyeti’nin siyasi organlarına bırakılmıştır. İkinci dünya savaşı ertesinde kurulan BM kolektif güvenli sisteminde barışı temin eden organlar ve Uluslararası Adalet Divanı arasındaki rol dağılımını değiştirmemiştir. Uluslararası Adalet Divanı’nın yargılama yetkisine de Milletler Cemiyeti döneminde yargı yetkisi kullanan Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nın yetkisinde olduğu gibi ihtiyari yargı yakla- şımı esas alınmıştır. Uluslararası Adalet Divanı’nın silahlı çatışma uyuşmazlıklarında etkisi bununla beraber günü- müzde başlangıçtaki barışın yargı üzerinden sağlanması tasavvurundan daha kapsamlı olarak gerçekleşmektedir. Uluslararası Adalet divanı yanı sıra karşımıza çıkan uzman mahkemeler ve bölgesel mahkemeler de uzun süredir silahlı çatışmalardan doğan uyuşmazlıklarla iştigal etmektedir. Makalede uluslararası mahkemelerin kolektif güven- lik isteminde sahip olduğu rolde ortaya çıkan gelişmelere ve bu çerçevedeki değerlendirmelere ışık tutulmaktadır.
  • Article
    Citation Count: 0
    MALİ REFORMLARIN VERGİ UYUMU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
    (2024) Meriç, Metin; Bülbül, Duran; Public Finance
    Bu makale mali reformların vergi uyumu üzerindeki etkisini ortaya koyan çalışmalara odaklanılmıştır. Bu çalışmalarda mali reformların devletlerin gelir toplama yöntemlerinde ortaya çıkan iyileştirmelerinin, daha geniş \"mali sözleşmelerin\" yapılmasına katkıda bulunup bulunmadığı incelenmiştir. Devletler için gelir toplamanın temel bir amaç olmadığı esas olanın toplanan gelirlerin, devletler tarafından etkili ve verimli harcamalara dönüştürülerek, toplum açısından vergi toplamanın daha anlamlı hale geleceği üzerinde durulmuştur. Bu nedenle mali reformların vergi uyumunu sağlaması durumunda, toplumsal refahın artışına katkıda bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    5901 Sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun Madde 29/2 Hükmü Üzerine Bir Değerlendirme
    (2024) Aydınl, Ogün Erşan
    2000’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da yaşanan terör saldırıları sonrası vatandaşlığın irade dışı kaybı hâllerinde genişleme yaşanmaktadır. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de yaşanan askerî darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yapılan mevzuat değişikliklerinden birisi de vatandaşlığın kaybettirilmesine ilişkindir. 5901 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun (TVK) 29. maddesine eklenen ikinci fıkra ile yapılan bu değişiklik, hakkında belirlenen suçlardan biri nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve yabancı ülkede bu- lunması nedeniyle kendisine ulaşılamayan kişilerin vatandaşlığının kaybettirilmesine ilişkindir. Türk vatandaşlık hukukunun tarihî gelişimi incelendiğinde anılan düzenlemenin yeni olmadığı, kanun koyucu tarafın- dan Devlet’in güvenliğini tesis etmek için alınan önlemler kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Başta Türk va- tandaşlığından çıkarma sebebi olarak düzenlenen bu hâl, zaman içerisinde kaybettirmenin bir sebebine dönüşmüştür. Çalışmada TVK m.29/2 hükmü hem ulusal hem uluslararası gelişmeler ışığında değerlendirilmiştir. Yapılan değerlen- dirme neticesinde karşılaşılabilecek çeşitli sorunlar tespit edilmiş ve ilgili hükmün değiştirilmesi önerilmiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Exploring the impact of landscape design on user preferences in shopping centers post the COVID-19 Pandemic
    (2024) Aslantamer, Özlem Nur; Ilgın, Hüseyin Emre; Interior Architecture and Environmental Design
    This study explores the impact of landscape design, which has gained importance alongside architectural changes in shopping centers, and investigates preferences in the post-COVID-19 pandemic era. Although e-commerce has increased during the pandemic, research and societal behaviors suggest that shopping centers will continue to serve as contemporary agoras due to their socialization and leisure functions. However, in response to the pandemic, it is anticipated that newly designed shopping centers will be architecturally conceived as semi-outdoor or outdoor spaces, regardless of climate conditions. This transformation will involve the softening of rigid appearances through landscape elements, making them both ecologically and psychologically sustainable. The number of studies on this subject is limited. To address this knowledge gap, an online survey was conducted with 586 randomly selected users across nine shopping centers located in three major cities of Turkey: Istanbul, Ankara, and Izmir, with three shopping centers in each city. The survey investigated users' preferences for architectural styles (indoor, semi-outdoor, or outdoor) and landscape design in shopping centers. The findings of the study indicate that post-pandemic, outdoor and semi-outdoor shopping centers are likely to be preferred more frequently. An emphasis is likely to be placed on natural landscape elements such as plants and water features in landscape design. Furthermore, shopping center designs are likely to become simpler, offering comfortable and spacious navigation areas while optimizing parking and transportation conditions. This study is expected to shed light on decision-making processes for future shopping centers. By incorporating consumer preferences, architects can enhance the sustainability of shopping center investments through next-generation design.
  • Article
    Citation Count: 0
    Doğum Öncesi Depresyon Düzeylerinin Doğum Öncesi Bağlanmaya Etkisi: Çocukluk Çağı Travma Yaşantılarının Düzenleyici Rolü
    (2024) Topal, Cansu Akdag; Karadaş, Merve Mert; Karakurt, Irem; Boztepe, Handan; Nursing
    Amaç: Bu çalışma, çocukluk çağı travmalarının ve prenatal depresyonun, prenatal bağlanma üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır Gereç ve Yöntem: Araştırmanın örneklemini Ankara'da 05/01/2022- 09/01/2022 tarihleri arasında gebe olan 277 kadın oluşturmuştur. Gebelere prenatal bağlanma ölçeği, prenatal depresyon ölçeği ve çocukluk çağı travma ölçeği uygulandı. Veriler, tanımlayıcı istatistikler ve kantil regresyon analizi kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Kadınların çocukluk çağı travma puan ortalamaları 2.25±1.47 (min-maks: 0.00-6.00), prenatal bağlanma puan ortalamaları 42.50±9.82 (min-maks: 21.00-67.00), depresyon puan ortalamaları 7.44±8.45 (min-maks: 0.00-37.00) olarak bulundu. Tau değerleri açısından 1., 2. ve 3. kantil değerleri için R2 değerleri sırasıyla 0.014, 0.016 ve 0.007 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre tau=0.25 için BECK değişkeni istatistiksel olarak anlamlı bulunurken, ACE değişkeni anlamlı çıkmamıştır. Modelde BECK ve ACE değişkenleri tau=0.50 için istatistiksel olarak anlamlı iken tau=0.75 için anlamlı değildir. Sonuç: Bu çalışma prenatal bağlanma düzeylerinin çocukluk çağı travmaları ve prenatal depresyondan olumsuz etkilenebileceğini göstermiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Öğrencilerin Yükseköğretimde İşletme Okulları Arasında Değişiklik Yapmaları Üzerine Bir Araştırma
    (2023) Aboramadan, Mohammed; Yalçın, Aybüke; Üner, M. Mithat; Karatepe, Osman M.; Business
    Çalışmamızın amacı, öğrenci değişiminin nedenlerini ve öğrencilerin eğitim kariyerlerine bir işletme okulunda başladıktan sonra neden ayrılıp başka bir üniversiteye kayıt yaptırdıklarını incelemektir. Mart2019 - Mayıs 2019 tarihleri arasında, Türkiye’nin başkenti Ankara’da bir işletme okulundan diğerine geçiş yapan 31 öğrenci (11 kadın, 20 erkek; ort. yaş: 21,12; dağılım: 19-25) ile nitel bir metodoloji izlenerek öğrencilerle yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış, analiz sürecinde nitel verileri analiz etmek için QSR NVivo 12 for Windows yazılımı kullanılmıştır. Bulgular, öğrenci kaybının ana nedeninin eğitim dili olarak İngilizce kullanımına ilişkin engellerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bunu okul veya bölümden memnuniyetsizlik takip etmektedir.Öğrencilerin başka bir üniversiteyi tercih etme nedenleri arasında seçilen üniversitede arkadaşlarının olması, eve yakınlık, yönlendirmeler ve aile üyeleri de yer almaktadır.Bu çalışma,üniversite yöneticilerine yükseköğretimde öğrenci kaybının nedenlerine ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır. Sonuçlar üniversite türüne göre incelendiğinde, devlet üniversitelerinden ayrılan öğrencilerin üniversite veya bölümden memnuniyetsizliklerinin, vakıf üniversitesinden ayrılanların ise yabancı dil sorununun üniversiteden ayrılmalarında daha etkili olduğu görülmektedir. Çalışmanın bulgularına göre, üniversite yönetiminin öğrencilerin yabancı dil becerilerininnasıl geliştirileceği üzerine yoğunlaşması, araştırma ve inovasyona daha fazla yatırım yapması ve öğrenciler arasındaki iletişimi geliştirmek için sosyal faaliyetleri artırması gerekmektedir.