TR-Dizin
Permanent URI for this collectionhttps://ada.atilim.edu.tr/handle/123456789/21
Browse
Recent Submissions
Article Özofagus Atrezisinde Uzun Vadeli Sonuçlar: Beslenme Yönetimi ve Büyüme-Gelişme(2024) Konyalıgil, Dilara Berşan; Koç, NevraBu derlemenin amacı, özofagus atrezili hastalarda beslenme yönetimi, malnütrisyon ve büyüme-gelişme durumunu, çeşitli çalışmalar ve mevcut literatür temelinde özetlemektir. Özoagus atrezisi, trakeoözofageal fistüllü veya fistülsüz, özofagusun devamlılığının olmaması ile karakterize konjenital bir malformasyon olarak tanımlanmaktadır. Cerrahi tedavi; özofagus kesintisini düzeltmek ve varsa trakeoözofageal fistülü bağlamak ve bölmek amacıyla uygulanmaktadır. Günümüzde, ciddi ilişkili anomalilerle birlikte özofagus atrezisi ile doğanlarda sağkalım oranı ~%90'a ulaşmıştır ve tek başına özofagus atrezisi ile doğanlarda bu oran daha da yüksek olmaktadır. Ancak, bu başarılara rağmen, özofagus atrezisi ile doğan hastalarda uzun vadeli gastrointestinal ve solunum komplikasyonları, komorbiditeler yaygındır ve bu durum hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Cerrahi müdahale sonrası hastalarda beslenme güçlüğü sık gözlenmekte; özofagus atrezisinin uzun dönemli negatif etkileri, çocuklarda beslenme durumunun bozulmasına ve büyüme geriliğine neden olabilmektedir. Kusma, öksürme, boğulma gibi devam eden olumsuz olaylar, beslenme becerilerini olumsuz etkileyebilir, çocukların beslenmeye olan ilgilerini azaltabilir ve zamanla davranışsal faktörlerle devam eden beslenme güçlüklerine dönüşebilir. Yetersiz beslenen özofagus atrezili çocuklarda malnütrisyon sık gözlenmektedir ve bu çocukların sağlıklı büyümesini sağlamak için beslenme sorunlarının doğru yönetimi kritik önem taşımaktadır.Article Putin Dönemi Rusya'nın Ukrayna’ya Yönelik İşgal Girişiminin Avrasyacılık Perspektifinden Analizi(2024) İşci, Mehmet; Orhan, Duygu Dersan2014’te Kırım’ın ilhakıyla başlayan ve 2022’de Rus güçlerinin Ukrayna’ya yönelik harekâtı ile zirve yapan Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal girişimi tarihsel anlamda derin bir geçmişe sahiptir. Prenslikler dönemine kadar giden iki ülkenin ilişkilerinde son perde Rusya’nın ortaya koyduğu tezlerle Ukrayna toprakları üzerindeki hak iddia etmesi sonucu II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan en somut ve kanlı krize dönüşmesidir. Bu bağlamda iki ülkeyi de merkezi bir imparatorluk sınırları içerisinde tahayyül eden Avrasyacılık görüşünün incelenmesi önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı, Avrasyacılık görüşünün üzerine inşa edildiği toplumsal ve dini mitleri ortaya koyarak, Avrasyacılığın, Vladimir Putin’in Ukrayna konusundaki söylemlerin geri planındaki politik zihniyetine etkisini incelemek ve son dönemde Rus yayılmacılığının ve Avrasyacılığın en popüler temsilcilerinden olan Aleksandr Dugin’in başını çektiği muhafazakar Yeni Avrasyacıların, Ukrayna savaşına giden süreçte ortaya koyduğu tarihi, dini ve coğrafi tezlerin kökleriyle Putin’in politikalarına açtığı alanı incelemektir. Bu çerçevede, Putin dönemi Rusya’nın yeniden küresel güç olma hedefi doğrultusunda Avrasyacı görüşün Ukrayna politikalarında ve söylemlerinde son derece etkili bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.Research Project Yüksek Kükürt İçerikli Polimerik Malzemelerin Sentezi ve Uygulamaları(2021) Yağan, İbrahim Aziz; Kaya, Murat; Berk, Hasan; Balcı, Burcu; Cihaner, AtillaDoğal kaynaklardan ve petrol rafinerilerinden elde edilen elementel kükürt, yaygın olarak bulunan pahalı ve zehirli olmayan bir malzeme olmasına rağmen, kükürt için endüstride büyük ölçekli üretken kullanımlar bulmak önemli bir ilerleme olacaktır. Öte yandan, gelecekte bitkisel yağların yenilenebilir kaynaklardan polimer üretiminde kilit rol oynaması beklenmektedir. Bu çalışmada, ters vulkanizasyon yöntemi kullanılarak farklı yağ asitleri (oleik asit (OA), linoleik asit (LA) ve linolenik asit (LnA)) ve elementel kükürtten, yüksek kükürt içerikli yeni bir poli(kükürt-rastgele-yağ asidi) (poli(S-r-YA)) polimer serisi sentezlenmiş ve başarılı bir şekilde karakterize (NMR, Raman, FTIR, UV, GPC, SEM, DSC, TGA vb.) edilmiştir. Özellikle, çift bağların ve serbest alkil zincirlerinin polikükürt kopolimerleri üzerindeki etkisi, bir çift bağlı OA, iki çift bağlı LA ve üç çift bağlı LnA kullanılarak, sistematik olarak araştırılmıştır. İlgili kopolimerler yaygın organik çözücülerde çözünür ve işlenebilirdir. Öte yandan, polimer yapısında yağ asitlerinin bulunması nedeniyle, kopolimerler reaktif fonksiyonel birimlere (karboksilik grup-COOH) sahip olup diol ve diaminlerle kimyasal modifikasyonları sonrasında polimer zincirleri arasında veya zincir içinde sırasıyla ester ve amid bağlarının oluşumuna yol açar. Bu modifikasyon işlemi yüksek moleküler ağırlıklı yeni polimerlerin elde edilmesi ile sonuçlanmıştır. Ayrıca, kg ölçeğinde ağırlıkça %90 kükürt ve %10 OA içeren polikükürt kopolimeri sentezi başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Son olarak, tüm kopolimerlerin fotokatalitik boya gideriminde, ağır metal iyonlarının (Pd2+ ve Hg2+) uzaklaştırılmasında ve Li-S pillerde katot malzemesi olarak kullanımı test edilmiştir. Özellikle kopolimerlerin sulu çözeltideki ağır metal iyonlarının neredeyse tamamını tuttukları/uzaklaştırdıkları gözlenmiştir. Sonuçlar, termal olarak kararlı polikükürt kopolimerlerinin özellikle boya giderimi ve ağır metal iyonu uzaklaştırılması konularında potansiyel malzemeler olabileceğini göstermiştir.Article Trompe L’oeil İle Klavye Üzeri Giyim İçin Yaratıcı Kalıp Denemeleri(2022) Cegindir, Nese Yasar; Sürmeli, SenaBu çalışmanın tasarım senaryosu Trompe l’oeil (yanılsama) tekniği ile “çalışan kadınlara yönelik nasıl daha farklı, sıra dışı ve orijinal gömlekler üretebiliriz?” sorusuna yanıt aramak üzerine kurulmuştur. Kullanıcı odaklı tasarım araştırması yönteminin kullanıldığı araştırmanın örneklemi klavye üstü çalışan kadınlardır. Çalışma kapsamında yaratıcı kalıp uygulamaları ile üç adet kadın gömleği üretilmiştir. Giysi üretiminde bilinen klasik teknikler, Trompe l’oeil tekniğiyle yeniden kurgulanmıştır. Bulgular, bu üç gömlek için yürütülen süreç ve prototip değerlendirilmesi olarak iki açıdan ele alınmıştır. Gömleklerin tasarım değerinin oluşturulmasında Osborn’un kontrol listesinden yararlanılmıştır. Ürünlerin pazarlanabilirliğine ilişkin değerlendirmeler için Google Formlar üzerinden oylama türünden ölçme yapılmıştır. Yapılan oylama sonucunda birinci prototip hedef kitleye daha uygun bulunmuştur. Alınan bireysel yorumlardan hareketle özgünlüğün, hedef kitlenin pozisyonu ve ihtiyaçları devreye girdiğinde değişkenlik gösterdiği izlenmiştir. Yaratıcı ürün tasarımında kullanıcı profilinin önemi anlaşılmıştır.Article Ekolojik Çıkarım Yöntemi: 2024 Yılı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi Oy Geçiş Analizi(2024) Hasdemir, Esra; Çamalan, Özge; Üner, Mehmet MithatEkolojik çıkarım yöntemi, bireysel verilere erişimin mümkün olmadığı ya da çok zor olduğu durumlarda, toplulaştırılmış düzeydeki verilerden hareketle bireysel düzeydeki verilere yönelik tahminler yapılmasını sağlayan bir yaklaşımdır. Buradan hareketle, çalışma kapsamında, 2024 yılında yapılan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine ait oy geçişleri Rosen, Jiang, King ve Tanner (2001) tarafından geliştirilen ekolojik çıkarım yaklaşımıyla analiz edilmiştir. Söz konusu oy geçişleri, 8×8 boyutunda kontenjans tablosu temelinde yapılan analiz sonucunda hem seçmen sayısı hem de geçiş olasılık matrisi bazında tahmin edilmiş ve yorumlanmıştır. Elde edilen tahminler, Sankey diyagramı çizilerek görselleştirilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi temelinde yapılan analiz sonuçlarına göre, 2019 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) için oy kullanan seçmenin %54’ünün 2024 seçiminde de AK Parti’ye oy verdiği, 2019 yılı seçiminde AK Parti’ye oy verenlerin yaklaşık %20’sinin 2024 seçiminde oy kullanmadığı, %16,6’sının ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ ne oy verdiği tahmin edilmiştir. Aynı analiz sonuçlarına göre, 2019 seçimlerinde CHP yönünde oy kullanan seçmenin %82,7’sinin yeniden CHP’ye oy verdiği, %10,5’inin oy kullanmadığı, %2,1’inin AK Parti’ye oy verdiği belirlenmiştir. Analizin bir diğer bulgusu ise, 2019 seçiminde oy kullanmayan seçmenin %58,8’inin 2024 yerel seçiminde de oy kullanmamayı tercih ettiği, 2019 yılı seçiminde oy kullanmayan seçmenlerin geriye kalan kısmının %23,5’inin CHP’ye, %1,9’unun AK Parti’ye, %7,8’inin diğer partilere, %2,3’ünün Yeniden Refah Partisi (YRP)’ne, %1,1’i ise İYİ Parti’ye oy verdiği şeklindedir.Article Avrupa Birliği Tıbbi Cihaz Yönetmeliği Kapsamında Yetkilendirilen Onaylanmış Kuruluşların İzlenmesi için Yeni Bir Yöntem(2024) Bayrak, TuncayUygunluk değerlendirmesi gerçekleştiren onaylanmış kuruluşlar, hasta sağlığının korunmasında ve piyasadaki güvenli ürünlere erişimin sağlanmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. AB 2017/745 Tıbbi Cihaz Yönetmeliği (MDR), onaylanmış kuruluşlar için daha katı kurallar ve sorumluluklar getirmektedir. Onaylanmış kuruluşların izlenmesinden de sorumlu olan atama otoriteleri için herhangi bir rehber doküman veya yazılı prosedür yoktur. Bu çalışmada, ilk kez, onaylanmış kuruluşların etkin bir şekilde izlenmesi için dijital bir sistemle desteklenen bir metodoloji önerilmiştir. MDR gerekliliklerine ve ilgili rehber dokümanlara dayalı bir ihtiyaç analizi gerçekleştirilmiş ve tıbbi cihaz onaylanmış kuruluşlarının izlenmesi için altı bileşenli bir teknik ortaya koyulmuştur. Ardından, her bir bileşenin alt kriterleri belirlenmiş ve onaylanmış kuruluşların izlenmesine yönelik ana süreçler için iş aktivite diyagramları oluşturulmuştur. Şu anda MDR kapsamında kırk dokuz onaylanmış kuruluş bulunmaktadır. İzleme yaklaşımımız, teknik dokümantasyon değerlendirmesinin gözden geçirilmesi, personel yetkilendirmesi ve sertifikalı ürünün piyasada gözetimi gibi onaylanmış kuruluş ile ilgili tüm faaliyetleri kapsayan altı adımdan oluşmaktadır. Önerilen sistem MDR gereklilikleriyle uyumludur ve onaylanmış kuruluşların tüm kritik performans göstergelerini ele alır. Onaylanmış kuruluşlar için yeni MDR gereklilikleri, atama otoriterleri için de gelişmiş bir izleme sistemi gerektirmektedir. Bu çalışma onaylanmış kuruluşların izlenmesi için kritik noktalara odaklanmıştır. Üye devletler, MDR gerekliliklerine uygun etkin bir izleme sistemine sahip olmak için önerilen metodolojiyi ve faaliyet diyagramlarını uygulamalıdır. Benzer bir sistem diğer uygunluk değerlendirme kuruluşlarının izlenmesi için de kullanılabilir.Article Vergi Kanunlarında Ticari Teamüle Yapılan Atıfların Değerlendirilmesi(2024) Müftüoğlu, ZeynepKanunda boşluk, uygulamada karşılaşılan bir hukuki sorun hakkında kanunda bir hüküm bulunmaması veya sınırlı bir düzenleme bulunması halinde olmaktadır. Vergi kanunlarında da bazı konular kanunda açık şekilde düzenlenmemekte; belirli hususun uygulanması konusunda ticari teamüle atıf yapılmaktadır. Vergilerin yasallığı ilkesi gereği vergi hukukunda hakimin hukuk yaratması mümkün değildir ve kıyas yasaktır. Bu noktada, vergi kanunlarında ticari teamüle yapılan atıfların niteliği ve uygulanma şekli başta vergilerin yasallığı olmak üzere kıyas yasağı, mali güce göre vergilendirme ilkesi gibi vergilendirme ilkeleri ve hukuk devleti, sosyal devlet ilkesi gibi anayasal ilkeleri ihlal eder nitelikte olabilmektedir. Çalışmanın amacı, Türk vergi kanunlarında ticari teamüle yapılan atıfları inceleyerek (anayasal) vergilendirme ilkelerini ihlal eden durumları saptamak; bu ihlalleri bertaraf edecek öneriler geliştirmektir. Çalışmada özel hukuk ve vergi hukuku üzerinden karşılaştırmalı yaklaşım benimsenmekte; vergi kanunlarında ticari teamüle yapılan atıfların analizinde eleştirel metod kullanılmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde kavramsal çerçeve, ikinci bölümünde boşluk türleri kapsamında ticari teamüllerin hukuka kaynaklık teşkil edip etmeyeceği; kaynaklık teşkil ettiği durumlarda bunun uygulanma ilkeleri ele alınmaktadır. Son bölümde ise vergi kanunlarında yer alan ticari teamül atıfları vergilendirme ilkeleri üzerinden incelenmekte; Vergi Usul Kanunu’nun 186, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 25, Damga Vergisi Kanunu’nun 48, Harçlar Kanunu’nun 9’uncu maddelerinde yer alan ticari teamül atıflarının vergilendirme ilkelerini ihlal ettiği saptaması yapılmakta ve bu ihlaller için çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmaktadır.Article The Impact of Covid-19 Pandemic on Surveillance of Influenza and Influenza-Like Viruses: a Single Center Experience(2023) Özsoy, Metin; Tülek, NeclaAims: Influenza and the agents responsible for influenza-like illness (ILI) are a significant cause of upper and lower respiratory tract infections, with a notable pattern of seasonal incidence. The surveillance of influenza and agents causing ILI is important for the developmentof a prophylaxis approach and infection control. In the present study, we utilize the Reverse transcription-polymerase chain reaction (RT-PCR) method to identify the presence of influenza virus and other agents associated with ILI in nasopharyngeal smears obtained from patients exhibiting symptoms of influenza and ILI. The study sample included patients who were admitted to multiple clinics and intensive care units (ICU) of the Health Sciences University Ankara Training and Research Hospital in the period preceding, and in the initial months and first year following the coronavirus disease 2019 (COVID-19) outbreak. Throughthe comparisons made in the study, the intention is to gain a better understanding of the influence of the COVID-19 pandemic on other viral infectious agents transmitted via the respiratory tract. Methods: Included in the study were 257 admitted to different wards and ICUs of our hospital due to symptoms of upper or lower respiratory tract infection and ILI between 2015 and 2021 (excluding data from 2017–2018). The study was conducted prospectively within the scope of the Global Influenza Hospital Surveillance Network project. Using sterile swabs, nasopharyngeal swab samples were collected from inpatients who provided informed consent for their participation in the study, and the samples were placed in a viral transport medium. The presence of influenza viruses (Influenza A, subtypes of Influenza A and Influenza B) and agents causing ILI (i.e. respiratory syncytial virus, coronavirus) was investigated with an RT-PCR approach. Results: The most common symptoms among the 257 patients included in the study with pre-diagnoses of influenza and ILI were cough (82.2%), fever (67.7%), shortness of breath (66.1%) and myalgia (40%). The RT-PCR detected a viral agent in 60 (23.3%) of the 257 patients, whereas no agent could be detected in 197 (76.6%) patients. Furthermore, 51 (18.5%) tested positive for influenza virus, five (1.9%) for respiratory syncytial virus (RSV), and four (1.5%) for SARS-CoV-2. An analysis of the results within two distinct time frames, namely prior to the COVID-19 pandemic (2016–2017, 2019–prior to December 10, 2020) and during the COVID-19 pandemic (between December 11, 2020 and 2021), influenza viruses (influenza A H1N1 and influenza A H3N2), RSV and influenza type B were identified as the dominant viruses before the COVID-19 pandemic, while the predominant viruses were a single influenza strain and four SARS-CoV-2 variants during the COVID-19 pandemic.A significant difference was noted in the distribution of viruses between the two time frames – prior to the pandemic and during the pandemic. Of the patients, 199 (77.4%) were discharged with full recovery while 58 patients died (22.6%). Of the 58 patients that died, 25 were female (25/131 females) and 33 were male (33/126 males), 11 had tested positive for influenza virus andone for RSV, while no infectious agent could be identified in 46 patients. Conclusion: The implementation of molecular testing methods for the identification of viral infectious agents among inpatients during influenza and ILI outbreaks, administering antiviral and prophylactic treatments targeting influenza, RSV and SARS-CoV-2 infections, and adopting infection control measures, could significantly decrease mortality and morbidity rates while mitigating the complications associated with these infectious agents.Article Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Bulaşma Kavramının İncelenmesi: 2008 Krizi Örneği(2022) Özdemir, Büşra; Çelik, Eşref Uğur; Karan, Mehmet BahaÇalışmada, 2008 Küresel Finansal Krizinin borsalara etkisi ampirik yöntemler ile araştırılmıştır. Kriz öncesi ve kriz sonrası dönemler için TÜFE, CDS primi ve 10 yıllık tahvil getirisine karşı borsa endekslerinin duyarlılıkları tahmin edilmiştir ve sonuçlar gelişmiş-gelişmekte olan ülkeler arasında karşılaştırılmıştır. Elde edilen bulgular, 2008 Küresel Finansal Krizinin tüm ülkeleri etkilediğini göstermektedir. Çalışmada gelişmekte olan ve bazı gelişmiş ülke (İtalya ve Japonya gibi) hisse senedi piyasalarının kriz sonrasında genel olarak S&P500 endeksine ve CDS primine karşı duyarlılığının artığı tespit edilmiştir. Ayrıca bu ülkelerin ABD piyasalarına karşı kırılgan oldukları, kendilerini ABD’den kaynaklanan krizin olumsuz koşullarından izole edemedikleri görülmektedir.Article Böbrek Naklinde de Novo Uzamış Salınımlı Takrolimus Kullanımı Sonuçları: Tek Merkez, 1 Yıllık Sonuçlar(2022) Sarıyıldız, Gülçin Türkmen; Demir, Mehmet Emin; Sezer, Siren; Sozener, Ulas; Ercan, Zafer; Gulen, Merter; Özşeker, Fatma NeclaAmaç: Böbrek nakli alıcılarında günde tek doz uzamış salınımlı takrolimus (tac-ER) kullanımı, erken salınımlı takrolimus (tac-IR) kullanımına benzer etkinlik ve daha iyi ilaç uyumu sağlaması amacıyla geliştirilmiştir. Ancak uzamış salınımlı takrolimus ile ilgili deneyimler daha çok nakil sonrası dönemde yapılan “switch” protokollerine dayanmaktadır. Bu çalışmada böbrek alıcılarında de novo tac-ER kullanımı ile ilgili deneyimlerimizi ve 1 yıllık sonuçları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu tek merkezli retrospektif çalışmaya Ocak 2022-Ocak 2021 arasında yapılan 72 de novo böbrek nakli hastası dahil edilmiştir. Hastalar tac- ER ve tac-IR alan iki gruba ayrıldı. Bir yıllık allogreft fonksiyonları ve sağ kalımları, hastaların günlük ilaç dozları ve bunların akut rejeksiyon atakları ile ilişkileri karşılaştırıldı. Allogreft fonksiyonları ve akut rejeksiyon atakları üzerine etki eden faktörler incelendi. Bulgular: Toplam 69 hastanın (uzamış salınımlı grupta 30 hasta ve erken salınımlı grupta 39 hasta) verileri incelendi. Üç hasta posttransplant erken dönemde öldüğü için analize dahil edilmedi. Nakil sonrası 12 aylık izlem boyunca her iki grup arasında serum kreatinin ve takrolimus çukur değerler bencer bulundu (p>0,05). İlk 3 ay içinde hedef takrolimus değerlere ulaşmak için, tac-ER grubunda daha yüksek günlük dozlar (milligra/gün ve milligram/gün/kg) gerekti (p<0,05). Nakil sonrası ilk 12 ay içinde her iki grupta da rejeksiyon oranları benzerdi (p=0,281). Tek değişkenli analizde posttransplant 1. aydaki takrolimus dozu (milligram/kg/gün) takrolimus çukur değerinin aksine rejeksiyon gelişimi üzerinde etkili görüldü (p=0,02). Sonuç: Böbrek naklinde uzamış salınımlı takrolimusun (Advagraf®) de novo kullanımı, erken salınımlı takrolimus kullanımına benzer etkinlik, allogreft sağ kalımı ve fonksiyonu sağlar.Review Benlik Karmaşıklığı ve İyilik Hali: Kısa Bir Değerlendirme(2023) Uslu, Gülçin AkbaşBenlik karmaşıklığı, benliğin birbiriyle örtüşmeyen yönleri olarak tanımlanır. Linville'in öncü araştırması, benlik karmaşıklığının iyilik halindeki rolüne dikkat çekmiştir. Temel öneri, benlik karmaşıklığının strese karşı bir tampon vazifesi görebileceğidir; benliğin bir yönü tehdit edildiğinde, benliğin zarar görmemiş diğer yönleri bireyin öz benliğini koruyacaktır. Linville'in önermelerini takiben, birçok araştırmacı, benlik karmaşıklığının, depresyon ve duygusal sıkıntı gibi çeşitli iyilik hali çıktıları üzerindeki rolünü test etmiştir. Bu çalışmaların bulguları benlik karmaşıklığının işlevleri açısından karışıktır. Benlik karmaşıklığının olumlu sonuçları olduğunu destekleyen bulgular olsa da bazı araştırmalar benlik karmaşıklığının iyilik hali üzerindeki olumsuz ve külfetli etkisini ortaya koymuştur. Farklı araştırmalar arasındaki tutarsızlık, ölçüm problemleri ve araştırmacıların benlik karmaşıklığını nasıl ele aldığı ile ilgili olabilir. Bu yazı, benlik karmaşıklığıyla ilgili temel bulgularını ele almakta ve benlik karmaşıklığının tampon etkisinin gösterdiği koşulları tartışmaktadır.Article Analysis of the Relationship Between Clinical Features, Treatment Options and Recurrence of Patients Diagnosed With Anogenital Warts(2023) Saadet, Elif Demirci; İnal, Halil Gürdal; Seçkin, Bedreddin; Akarsu, SüleymanAims: Our study aimed to describe the demographic and clinical characteristics of patients with anogenital warts and to investigate the relationship between treatment options and recurrence. Methods: The data of patients who were admitted to the dermatology, urology, and gynecology outpatient clinics between 2010 and 2021, and diagnosed with anogenital warts were retrospectively analyzed. Demographic characteristics of the patients, presence of other sexually transmitted diseases, anatomical distribution of warts, number of anatomical regions and warts, frequency of recurrence, type of treatment before the first recurrence, and follow-up periods were documented. Statistical analysis was performed and the results were evaluated at a 95% confidence interval and p<0.05. Results: A total of 201 patients, 181 (90%) male and 20 (10%) female, who met the study criteria, were included in the study. The ages of the patients vary between 20-67 years; the median was 31 years. The rate of the number of warts of 10 or more in patients with recurrence was found to be statistically significantly higher than in cases without recurrence (p=0.013). The recurrence rate was statistically significantly higher in patients with pubic localization (p=0.001). There was a significant difference between the number of localization regions according to recurrence status (p=0.003). The recurrence rate of patients who received cryotherapy was statistically significantly higher (p=0.002). According to the logistic regression analysis; the number of 10 or more warts increases the risk of recurrence to 2.665 times (95% CI: 1.225-5.799) (p=0.013). Cryotherapy increases the risk of recurrence to 6.243 times (95% CI: 1.786-21.828) (p=0.004). Male sex increases the risk of recurrence to 3.034 times (95% CI: 1.029-8.940) (p=0.044). Conclusion: Anogenital warts often recur even if they disappear completely after treatment. It has been observed that the recurrence is more common when the number of warts is more than 10. Recurrence may be observed more frequently in the male gender. Recurrence occurs more frequently with cryotherapy than electrocauterization. The importance of prophylactic human papillomavirus vaccination in preventing anogenital warts is emerging once again due to the high recurrence rate and prolonged treatment period.Article Tripadvisor Değerlendirmelerinin Analizi: Ankara'daki Önde Gelen Otellerde Müşteri Sadakatini Artırmaya Yönelik Stratejilerin Geliştirilmesinde Müşteri Geri Bildirimlerinin(2024) Toker, TuğrulBu çalışma, Ankara’daki premium otellerin, müşteri deneyimlerini geliştirmek, sadakati artırmak ve tekrar eden misafir harcamalarını yükseltmek için veri odaklı stratejileri nasıl kullanabileceğini incelemektedir. Araştırmada, Ankara'daki dört önde gelen lüks otelden (Hilton Ankara Hotel, JW Marriott Ankara Hotel, Lugal, a Luxury Collection Hotel ve Sheraton Ankara Hotel & Convention Center) alınan 186 TripAdvisor misafir yorumu üzerinde nitel içerik analizi yapılmıştır. Yorumlar, hizmet kalitesi, oda temizliği, kahvaltı sunumları ve personel etkileşimleri gibi ana temalara odaklanılarak analiz edilmiştir. Çalışmada, misafir geri bildirimlerinde tekrarlayan düzenleri ve temaları belirlemek amacıyla tematik analiz yöntemi kullanılmıştır. Örneklem, otellerin premium statüsü ve fiyatlandırmasına göre seçilerek, Ankara'nın konaklama piyasasındaki lüks segmentin temsil edilmesi sağlanmıştır. Bulgular, genel memnuniyetin yüksek olduğunu ortaya koymakla birlikte, yan hizmetlerde iyileştirme yapılması gereken alanları da vurgulamaktadır. Çalışma, misafir geri bildirimlerini analiz etmenin, kişiselleştirilmiş ve hedefe yönelik hizmet sunumları oluşturmadaki önemine dikkat çekmektedir. Otelcilere yönelik öneriler arasında, hizmet kalitesinin optimize edilmesi ve misafir tercihlerini karşılayacak deneyimlerin tasarlanması, böylelikle uzun vadeli müşteri sadakatinin güçlendirilmesi yer almaktadır.Article Koroner Arter Bypass Greft Cerrahisi Sonrası Fiziksel Aktivite Danışmanlığının Erken Dönem Sonuçlarının İncelenmesi(2024) Karahan, Zehra Can; Çırak, Yasemin Buran; Arıkan, HülyaAmaç: Koroner arter hastalığı için önemli bir risk faktörü olan fiziksel inaktivite, koroner arter bypass greft (KABG) ameliyatı sonrasında artırılmalıdır. Bu çalışmanın amacı, KABG ameliyatı geçirmiş hastalarda erken dönemdeki fiziksel aktivite (FA) danışmanlığının etkilerini incelemekti. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya dahil edilen 30 erkek hasta rastgele iki gruba ayrıldı. 15 hasta FA danışmanlığı ve rutin fizyoterapi alırken, diğerleri sadece rutin fizyoterapi aldı. FA, egzersiz kapasitesi, günlük yaşam aktiviteleri, uyku kalitesi, depresyon ve anksiyete ameliyattan önce ve iki hafta sonra değerlendirildi. Tüm hastalara taburcu olduktan sonra FA ve enerji harcaması değerlendirmesi için bir aktivite monitörü (MF-SenseWear Armband) takıldı. Enerji harcaması, ortalama MET değeri, FA süresi, yatma ve uyuma süresi ve günlük adım sayısı taburcu olduktan sonraki 7 gün boyunca izlendi. Bulgular: 6 dakikalık yürüme mesafesi FA grubunda 507,87±77,70 m'den 470,46±69,83 m'ye (p=0,001) ve kontrol grubunda 499,80±82,93 m'den 448,00±64,25 m'ye (p=0,002) düşdü, ancak aradaki fark anlamlı değildi (p=0,610). FA danışmanlığı, toplam enerji harcamasını (8516.10±1489.75 karşı 8568.75±999.68 joule, p=0.910), aktif enerji harcamasını (307.43 joule (min 13.57-maks 3300.57) karşı 303.68 joule (min 30.71-maks 11.68), p=0. 412), ortalama metabolik eşdeğer (1.30±0.16 karşı 1.17±0.17, p=0.057), FA süresi (16.57 dakikaya (min 0.71- maks 180) karşı 16.85 dakika (min 3.57-maks 58.71), p=0.367), adım sayısı (723.86 adıma (min 198.57-maks 5944.14) karşı 796.28 (min73.86-maks 4217.86), p=1.000). Sonuç: FA danışmanlığımız, CABG ameliyatı sonrası FA'yı ve klinik sonuçları geleneksel tedaviden daha fazla iyileştirmedi. Etkinliğin gösterilmesi için daha uzun takiplere ihtiyaç vardır.Article Borçlanmaya Dayalı Kitle Fonlamasının Finansman Hukuku ve Mali Hukuk Açısından Değerlendirilmesi(2024) Müftüoğlu, ZeynepKitle fonlaması, temeli çok eskilere dayanan bir girişim-yatırım sistemi olup özellikle son yıllarda çeşitleri ve uygulama alanı gittikçe artmaktadır. Ülkemizde uygulamanın yasal alt yapısı 2017 yılında 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda kurulmuştur. Kitle fonlamasının, paya, borçlanmaya, bağışa ve ödüle dayalı olmak üzere farklı türleri bulunmaktadır. Sermaye Piyasası Kanunu’nda paya ve borca dayalı kitle fonlaması düzenlenmektedir. Ülkemizde paya dayalı kitle fonlamasının birçok verimli uygulaması bulunmakla birlikte borca dayalı kitle fonlamasının uygulama alanı bulunmamaktadır. Çalışmada, borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yöntemi ele alınmakta; bu yöntem finansman hukuku ve mali hukuk perspektifinden disiplinlerarası bakış açısı ile incelenmektedir. Bu amaçla çalışmada karşılaştırmalı yöntem benimsenmekte, borçlanmaya dayalı kitle fonlamasının ülkemizdeki diğer yatırım araçları karşısında durumu analiz edilmektedir. Söz konusu analizin ardından borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yönteminin tabi olduğu vergi rejimi saptanmaktadır. Yapılan analiz ve saptama sonucunda görülmektedir ki borçlanmaya dayalı kitle fonlaması ülkemiz ekonomik ortamında diğer sermaye piyasası araçları karşısında girişimci ve yatırımcıya avantajlı bir ortam sunabilmek konusunda etkin olamamaktadır. Bu yöntemi cazip kılmak için herhangi özel bir vergi düzenlemesi de bulunmamaktadır. Elde edilen bulgulardan yola çıkarak çalışmada, borçlanmaya dayalı kitle fonlamasının daha etkin bir araç haline gelebilmesi için vergi kolaylıkları getirilmesi yönünde önerilere yer verilmiştir.Article Entegre Raporlamanın Halka Açık Bankaların Hisse Senedi Fiyatları Üzerine Etkisi: Borsa İstanbul’da Bir Uygulama(2024) Tümer, Tolga; Yasar, Ali Rıza ZaferFinansal olmayan bilgiler, günümüzde işletmelerin paydaşları tarafından yüksek talep görmektedir. Muhasebe bilimi, entegre raporlama aracılığıyla finansal olmayan bilgilerin, finansal bilgilerle birlikte işletmelerin paydaşlarına iletişimini sağlamaya başlamıştır. İşletmelere değer katması beklenen entegre raporlama olgusu Türkiye'de yeni gelişmektedir ve halka açık bankalar entegre raporlamanın öncüleri arasındadır. Bu çalışmada entegre rapor hazırlamanın ve yayımlanmış entegre raporların Türkiye'deki halka açık bankaların hisse senedi fiyatları ve hisse başı kazançları üzerindeki etkisi En Küçük Kareler (EKK) tahmincisi ile ampirik olarak araştırılmıştır. Araştırmanın bulguları, entegre rapor hazırlamanın; halka açık bankaların hisse başı kazançları üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu, ancak hisse senedi fiyatları üzerinde olumlu bir etkiye sahip olmadığını göstermektedir. Diğer yandan çalışmada, yayımlanmış entegre raporların halka açık bankaların hisse senedi fiyatları ve hisse başı kazançları üzerinde olumlu bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, araştırma bulgularına göre; entegre raporlama Türkiye'deki halka açık bankalara sınırlı da olsa değer katmaktadır, ancak borsa yatırımcılarının finansal okuryazarlığının artması gerekmektedir.Article Tetkik Nedeni ile Verilen Açlık İsteminin Hasta Üzerindeki Etkileri: Tanımlayıcı Kesitsel Bir Araştırma(2024) Tamer, Fatma; Uçar, Gizem Cansız; Kapucu, SevgisunAmaç: Hastanede yatan hastalarda laboratuvar ve radyolojik tetkik nedeniyle verilen açlık istemi süresinde atlanılan öğün sayısını ve hasta üzerindeki etkilerini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı ve kesitsel desende gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini, Ekim-Aralık 2020 tarihleri arasında, iç hastalıkları servisinde yatan ve en az 8 saatlik açlık istemi verilen 18-65 yaş arasındaki 78 hasta oluşturdu. Araştırmanın verileri Hasta Tanıtım Formu, Numerik Şiddet Skalası, BARF Bulantı Ölçeği, Nutrisyonel Risk Skoru-2002, KATZ Günlük Yaşam Aktivitesi Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların %11.54’ünün beslenme bozukluğu riskinin yüksek olduğu, tetkik nedeniyle ortalama 12.1 saat aç kaldığı ve bu süre içinde ortalama iki öğün kaçırdıkları belirlenmiştir. Hastaların NRS-2002 puan ortalaması 0.77±1.15, BARF Bulantı Ölçeği puan ortalaması 0.53±1.45, KATZ GYA puan ortalaması 0.32±0.987 ve Beck Anksiyete Ölçeği puan ortalaması ise 25.03±5.95 bulunmuştur. Sonuç: Araştırmamızda, laboratuvar ve radyolojik tetkik nedeniyle verilen açlık istemi süresinde atlanılan öğün sayısının, literatürde belirtilen süreden fazla olduğu ve hastaların susama, bulantı, yorgunluk, anksiyete yaşadığı belirlenmiştir. Çalışma sonuçlarının klinik alanda çalışan sağlık personeli ile paylaşılması ve hemşirelik uygulamalarına yansıtılması önerilmektedir.Article Üniversite Öğrencilerinin Ağrı İnançları, Ağrıyla Başa Çıkma ve Reçetesiz İlaç Kullanma Durumlarının Belirlenmesi(2024) Yüceer, Buğse; Aküzüm, Büşra Selen; Erol, Kevser; Kılınç, Melike; Çakar, Zeynep Merve; Boztepe, HandanAmaç: Bu çalışma, üniversite öğrencilerinin ağrı inançları, ağrıyla başa çıkma ve reçetesiz ilaç kullanma durumlarını belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma, 2021-2022 eğitim öğretim döneminde, Atılım Üniversitesinde öğrenim gören 320 birinci sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında, Tanımlayıcı Özellikler, Ağrı ve Reçetesiz İlaç Kullanımına İlişkin Veri Toplama Formu, Ağrı İnançları ve Ağrı İle Başa Çıkma Ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Üniversite öğrencilerinin çoğunlukla ağrının organik nedenlerle ortaya çıktığına inandıkları, %87.2’sinin son bir yıl içinde reçetesiz ilaç kullandıkları, en yüksek oranda baş ağrısı (%74.7) nedeniyle ilaç kullandıkları ve en sık kullandıkları ilacın ise analjezik ilaçlar (%65) olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Üniversite öğrencilerini, sıklıkla kullanılan reçetesiz ilaçlara bağlı gelişebilecek yan etkilerden korumak amacıyla eğitim planlanması ve öğrencilerin akılcı ilaç kullanımı ve ağrı yönetimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Üniversitede öğrenim gören birinci sınıf öğrencilere ek olarak diğer sınıfları da kapsayacak şekilde daha büyük örneklem gruplarında araştırmaların yürütülmesi önerilmektedir.Article Menopozun Cinsel İşlev Bozukluğuna ve Depresyona Etkisi: Vaka-kontrol Çalışması(2024) Yıldırım, Fatma; Duman, Nuriye Büyükkayacı; Vural, GülşenAmaç: Bu çalışmada 45-55 yaş arası menopoza girmiş ve girmemiş kadınların cinsel işlev ve depresyon düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Kesitsel ve vaka kontrol tipte olan bu çalışma Orta Karadeniz bölgesinde bir hastanede Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran 45-55 yaş arası, 88’i menopoza girmiş ve 88’i menopoza girmemiş olan, araştırmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan toplam 176 evli kadınla tamamlanmıştır. Araştırmanın verileri yüz yüze görüşme tekniği ile Ağustos 2018-Mart 2019 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ACYÖ) ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda vaka ve kontrol grubundaki kadınlar sosyodemografik ve bazı özelliklerine göre benzer bulunmuş olup (p<0,05), beden kitle indeksi açısında istatistiksel olarak farklı bulunmuştur (p>0,05). Vaka grubundaki kadınların %88,6’sında, kontrol grubundaki kadınların %51,1’inde cinsel işlev bozukluğu tespit edilmiş olup, gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Vaka ve kontrol grubundaki kadınların BDÖ, ACYÖ toplam ve alt puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: Menopoza girmiş olan kadınlarda cinsel işlev bozukluğu ve depresyon görülme düzeyi menopoza girmemiş kadınlara göre daha yüksektir.Article Association of Cognitive Status, Anxiety and Depression With Hearing Loss in the Elderly(2024) Gülmez, Mehmet İhsan; Aydın, CansetObjective: Hearing loss is an important problem that is common among older people. Dementia can be defined as a group of disorders that adversely affect memory, thinking function and the ability to perform daily activities. Hearing loss leads to poor quality of life due to loneliness, social isolation, anxiety and susceptibility to depression. Hearing aids are the primary tool used in the management of hearing loss. In this study, we aimed to compare participants with and without hearing loss in terms of cognitive status, depression and anxiety, and to assess the effect of hearing aid use on this process. Method: Between June 2023 and June 2024, 608 patients over the age of 50 who registered at the psychiatric outpatient clinic of Hatay Training and Research Hospital were included in the study. Participants were enrolled if they presented to the Psychiatry outpatient clinic during the selected time interval, were over 50 years of age and agreed to participate in the study. Participants' demographic information, educational status, social information, hearing aid use, minimental score, Beck anxiety score, and geriatric depression score were recorded. Results: When comparing patients with and without hearing loss, statistically significant differences were observed on the Minimental Test, Beck Anxiety Score and Geriatric Depression Score. Conclusion: In this study, a statistically significant relationship was found between hearing loss and cognitive status, depression and anxiety, and it was suggested that the use of hearing aids may be beneficial in terms of preventing the development or slowing the progression of these pathologies.