TR-Dizin

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14411/21

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 1093
  • Article
    Impact of Simplified Transcatheter Aortic Valve Implantation Approach on Procedural and Clinical Outcomes
    (2025) Güney, Murat Can; 01. Atılım University
    Objectives: Increased operator experience and development of techniques have reduced complication rates, and the new trend is the simplified approach (SA) in transcatheter aortic valve implantation (TAVI). The aim of this study is to compare the safety, efficacy, and outcomes of the SA with the standard non-simplified ap - proach (NSA). Methods: We retrospectively included 517 consecutive symptomatic severe aortic stenosis (AS) patients undergoing TAVI. The procedure is performed under general anesthesia accompanied by TEE and with predilatation in the NSA group. Whereas sedation and local anesthesia, removal of the routine use of transesophageal echocardiography (TEE), skipping the predilatation step in appropriate patients is adopted in SA group. Results: Among 517 patients, 144 underwent TAVI with SA and 363 with NSA. The NSA group was treated with the most Sapien XT valve (69.4% vs. 92.8; P<0.001). There were no significant differences in post-procedural complications between the groups as defined by the Valve Academic Research Consortium (VARC)- 2 criteria. Although there was a trend toward lower mortality at 30-day favoring SA group, this finding did not differ significantly between the groups (0% vs. 2.9%, respectively for SA and NSA groups, P=0.058). However, total cumulative mortality at the end of the follow-up period was found to be significantly reduced in the SA group (7.6% vs. 35.7; P<0.001). The multivariate logistic regression analysis revealed that predilatation, general anesthesia, TEE guidance, and simplified approach were independent predictors of total mortality. Conclusions: Our study showed that simplified TAVI procedure was safe and was no related to adverse events. Compared to the NSA group, SA-TAVI had statistically significant lower total mortality rates.
  • Article
    868 MHz Frekansında Açık Alan Ortamlarında Kısa Menzilli IoT Uygulamaları için XBee P2P Bağlantılarının Yayılım Çalışması
    (2025) Dalveren, Yaser; Cerci, Emre; 01. Atılım University; Electrical-Electronics Engineering; 06. School Of Engineering; Department of Electrical & Electronics Engineering; 15. Graduate School of Natural and Applied Sciences
    Bu çalışma, dış ortamlarda 868 MHz'de çalışan XBee modüllerini kullanan kısa menzilli noktadan noktaya (P2P) kablosuz iletişim için bir ön yayılma analizi sunmaktadır. Kısa menzilli Nesnelerin İnterneti (IoT) uygulamaları bağlamında XBee P2P bağlantılarının doğrudan planlanmasını ve dağıtımını kolaylaştırmak için kentsel, banliyö ve kırsal ortamlarda görüş hattı (LOS) koşulları altında ampirik ölçümler yapılmıştır. Serbest Uzay Yol Kaybı (FSPL), İki Işınlı Zemin Yansıması, Log-mesafe, Hata-Okumura ve Cost231-Hata dahil olmak üzere beş iyi bilinen ampirik yol kaybı modelinin performansı, Alınan Sinyal Gücü Göstergesi (RSSI) verilerine dayanarak değerlendirilmiştir. Bulgular, FSPL modelinin kırsal alanlarda en yüksek doğruluk seviyesini gösterirken, Log-distance modelinin kentsel ve banliyö bağlamlarında daha iyi performans sergilediğini göstermektedir. Buna karşılık, Two-Ray ve Cost231-Hata modelleri tüm ortamlarda ölçülen verilerle nispeten sınırlı derecede uyum göstermektedir. Bu bulguların, dış mekan IoT ortamlarında enerji tasarruflu ve uygun maliyetli XBee tabanlı P2P ağlarının basit bir şekilde konuşlandırılması için değerli bilgiler sunması beklenmektedir.
  • Article
    The Relationship of Cognitive Functions with Physical Fitness Parameters, Balance, and Fall Risk in Older Adults
    (2025) Yiğit, Öznur; Korkusuz, Süleyman; Korkusuz, Büşra Seçkinoğulları; 01. Atılım University
    Objectives: This study examines the effects of cognitive parameters on physical fitness, balance, and fall risk. Materials and Methods: The study included 79 older adults. Cognitive functions of older adults were assessed using the Montreal Cognitive Assessment Scale (MoCA) and Clock Drawing Test (CDT). The Berg Balance Scale (BBS) was used to assess balance and fall risk, and the Senior Fitness Test (SFT) was used to assess physical fitness parameters (PFP). According to MoCA, individuals were included in the Mild Cognitive Impairment (n=38) and Normal Cognitive Level (n=41) groups. Results: The mean age of individuals in the Mild Cognitive Impairment group was 71.50 ± 4.41, while the mean age of individuals in the Normal Cognitive Level group was 70.48 ± 4.57. In our study, individuals with mild cognitive impairment were found to have worse balance scores and physical fitness parameter scores, except for lower and upper extremity flexibility and aerobic endurance. While a significant relationship was noted between MoCA and balance as well as fall risk, no relationship was found between CDT and the balance score. Furthermore, no association between the CDT and any physical fitness parameter was found, despite a good correlation between the MoCA and several physical fitness parameters. Conclusion: In conclusion, it was shown that global cognition in geriatric individuals is related to balance and PFP, such as agility, upper and lower extremity strength.
  • Article
    Murano Camının İşlevsel, Dekoratif ve Sanatsal Değerleriyle İç Mekân Tasarımındaki Yorumlamaları
    (2025) Şengül, İpek; Erdoğan, Büşra Nur; Interior Architecture and Environmental Design; 03. School of Fine Arts Design & Architecture; 01. Atılım University
    Murano camı, İtalya’nın Venedik şehrine bağlı Murano Adası’nda üretilen ve yüzyıllardır geleneksel yöntemlerle işlenen dünyaca ünlü bir cam türüdür. El işçiliğiyle yapılması, renk çeşitliliğine sahip olması ve estetik bir tasarım öğesi olması gibi özellikleriyle dikkat çeken Murano camı, iç mekânlarda fonksiyonel ve dekoratif öğeler olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma, Murano camının iç mekân tasarımındaki yerini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, Murano camının malzeme özellikleri ile kullanım türleri arasındaki ilişkiler ve iç mekâna sağladığı katkılar değerlendirilmiştir. Araştırmada öncelikle Murano camını ana materyal olarak kullanan iç mekân elemanları araştırılmıştır. Literatür taramasının ardından Murano camının aydınlatma elemanları, duvar panelleri ve mozaikler, mekân bölücüleri, mobilya ve dekoratif aksesuarlar, sanatsal enstalasyonlar ve heykeller başlıkları altında kullanım alanları detaylandırılmıştır. Araştırmada, nitel desene uygun olarak doküman analizi yöntemi kullanılmış, görsel verilerin değerlendirilmesinde görsel içerik analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular ise tematik analiz ile çözümlenmiş ve analiz sürecinde kullanım türleri (işlevsel, dekoratif, sanatsal) ile malzeme özelliklerine ilişkin temalar tümevarımsal olarak ortaya çıkarılmıştır. Ortaya çıkan temalar bağlamında malzemenin estetik ve mekânsal katkıları değerlendirilmiştir. Kullanım türlerinin her biri her kategoride eşit ağırlıkta olmadığı saptanmış, bazı kategorilerde belirli işlevlerin öne çıktığı görülmüştür. Sonuç olarak Murano camının iç mekân tasarımındaki kullanım alanının çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda; mekânsal estetik ve dekoratif değer açısından vurgulanmıştır.
  • Article
    Türkiye’de Yükseköğrenim Başvuru Oranının Belirleyicileri
    (2025) Üner, Mehmet Mithat; Çamalan, Özge; Karatepe, Tuna; 01. Atılım University; 05. School of Business; Business; Economics
    Amaç - Bu araştırma, Türkiye'de 2006-2024 döneminde yükseköğretim kurumlarına başvuru oranlarını etkileyen makro ekonomik faktörleri incelemeyi amaçlamaktadır. Son yıllarda Yükseköğretim Kurumları Sınavı'na (YKS) başvuru sayılarında yaşanan belirgin düşüş, yükseköğretime olan talebin belirleyicilerinin analizini gerekli kılmaktadır. Çalışma, medya tarafından sıklıkla gündeme getirilen yoksulluk, üniversite mezunları arasındaki işsizlik ve maaş farkları gibi makro ekonomik değişkenlerin yükseköğretim talebi üzerindeki etkisini ampirik olarak ortaya koyarak alandaki boşluğu doldurmayı hedeflemektedir. Yöntem- Araştırmada 2006-2024 dönemi yıllık zaman serisi verileri kullanılarak çoklu doğrusal regresyon analizi gerçekleştirilmiştir. Bağımlı değişken olarak yükseköğretim kurumlarına başvuru oranı (YKS başvuru sayısının 15-24 yaş grubu nüfusa oranı), bağımsız değişkenler olarak ise yoksulluk oranı, yükseköğretim mezunu işsizlik oranı (15-24 yaş grubu) ve eğitimin ekonomik getiri oranı (9/1 dereceli memur maaşının net asgari ücrete oranı) kullanılmıştır. Veriler ÖSYM raporları, TÜİK istatistikleri ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kaynaklarından elde edilmiştir. Bulgular - Regresyon analizi sonuçları, her üç makro ekonomik değişkenin de yükseköğretim başvuru oranları üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur. Yoksulluk oranı en güçlü belirleyici faktör olarak öne çıkmış (β=-2.524, p<0.001), yoksullukta 1 puanlık artışın başvuru oranını 2,5 puan azalttığı tespit edilmiştir. Üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı da başvuruları olumsuz etkilemekte (β=-0.481, p=0.020), \"diplomalı işsizlik\" olgusunun caydırıcı etkisini göstermektedir. Eğitimin ekonomik getiri oranı ise sınırlı da olsa pozitif etki göstermektedir (β=0.202, p=0.036). Model, yükseköğretim talebindeki toplam değişkenliğin %77,7'sini açıklamaktadır. Tartışma- Araştırma bulguları, yoksulluk oranının yükseköğretim başvuruları üzerinde en güçlü belirleyici etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı da başvuruları negatif yönde etkilemektedir. Maaş oranının pozitif ancak sınırlı etkisi bulunmaktadır. Model, Türkiye'de yükseköğretim talebinin makro ekonomik değişkenlerle açıklanabildiğini ortaya koymaktadır.
  • Article
    Yetişkin Bireylerde DASH Diyetinin Mental Sağlık ile İlişkisinin Değerlendirilmesi
    (2025) Çetıner, Ozlem; İnan, Cansu Memiç; Şarahman, Ceren; 01. Atılım University
    Amaç: Bu çalışmanın amacı yetişkin bireylerde Hipertansiyonu Durdurmak için Diyet Yaklaşımları (Dietary Approaches to Stop Hypertension-DASH) diyetinin mental sağlık ile ilişkisinin araştırılmasıdır. Bireyler ve Yöntem: Çalışma, 30 Haziran-10 Eylül 2024 tarihleri arasında Ankara’da yaşayan 20-64 yaş arası 400 yetişkin birey ile yürütülmüştür. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Anket formu; genel bilgiler, DASH Diyet Kalitesi Ölçeği ve Warwick-Edinburg Mental İyi Oluş Ölçeği (Warwick-Edinburg Mental Well-Being Scale-WEMWBS) olmak üzere üç bölümden oluşmuştur. Mental sağlık ile DASH diyetine uyum arasındaki ilişkinin belirlenmesi için potansiyel karıştırıcı faktörlere (yaş, cinsiyet, gelir düzeyi, öğrenim durumu, sigara içme, alkol tüketimi, fiziksel aktivite düzeyi ve beden kütle indeksi) düzeltmeler yapılarak doğrusal regresyon modelleri oluşturulmuştur. Bulgular: DASH diyetine uyum durumları incelendiğinde, bireylerin %72.0’sinin düşük, %25.2’sinin orta, %2.8’inin yüksek uyum gösterdiği saptanmıştır. DASH diyetine orta ve yüksek uyum gösterenlerde, düşük uyum gösterenlere göre kadınların ve fiziksel aktivite düzeyi yüksek olanların sıklığı ile ortalama yaşın daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05). Her gün meyve ve sebze tüketenlerin sıklığı DASH diyetine orta ve yüksek uyum gösteren bireylerde düşük uyum gösterenlerden daha yüksektir (p<0.05). DASH diyetine orta ve yüksek uyum gösteren bireylerde WEMWBS puanının düşük uyum gösterenlerden daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Potansiyel karıştıcı faktörlere göre yapılan düzeltmelerde DASH diyet uyumundaki bir puan artışın, WEMWBS puanında 0.195 puan artışla ilişkili olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, DASH diyetine daha yüksek uyumun daha iyi mental sağlık ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Toplumda mental sağlığın iyileştirilmesi ve ilişkili sağlık sorunlarının azaltılması için beslenme programları ve eğitimler ile DASH diyetine uyum teşvik edilebilir.
  • Article
    Sağlık Sektöründe Yapay Zeka Kullanımı
    (2024) Koyuncu, Murat; Göçer, Safiye; 06. School Of Engineering; 01. Atılım University; Information Systems Engineering
  • Article
    DSÖ Avrupa Bölgesinde Grip Salgınının Büyüklüğünün Tahmin Edilmesi
    (2025) Bulut, Tevfik; 01. Atılım University
    Bu çalışma DSÖ Avrupa ülkeleri ve bölgelerindeki grip salgınının büyüklüğünü tahmin etmeyi amaçlamaktadır. Bu ülkelerin dalga boyları, A ve B alt tipleri de dahil olmak üzere influenza vakalarının sayısına göre karşılaştırılmıştır. Salgının büyüklüğünü değerlendirmek için nüfus yoğunluğu, insani gelişme endeksi, vaka sayısı ve ilk vakanın kaydedilmesinden bu yana geçen gün sayısı gibi faktörler göz önünde bulundurularak epidemiyolojik dalga boyu yöntemi kullanılmıştır. Birleşik Krallık, İngiltere, 2022, 2023 ve 2024 yıllarında en yüksek dalga boyu skorlarına (We) sahip olmuştur. Buna karşılık, Azerbaycan sırasıyla 2022 ve 2023 yıllarında en düşük dalga boyu skorlarına (We) sahip olmuştur. DSÖ Avrupa ülkeleri ve bölgeleri için ortalama dalga boyu skoru 2023'te zirveye ulaşırken, en düşük skor 13,44 We ile 2022'de görülmüştür. Çalışma, epidemiyolojik dalga boyu yönteminin salgın boyutunu tahmin etmek için kullanılabileceğini ve salgının daha net ve daha güvenilir bir kesitsel görüntüsünü sağlayabileceğini göstermektedir.
  • Article
    İki-Boyutlu ve Üç-Boyutlu Hücre Kültür Modellerinde Güncel Gelişmeler ve Uygulamalar
    (2025) Kıbar, Gunes; Tevlek, Atakan; Basic Sciences; 08. Medical School; 01. Atılım University
    Hücre kültür modelleri, temel ve uygulamalı biyomedikal araştırmalarda kritik bir araç olarak kullanılmaktadır. Geleneksel 2-boyutlu (2B) hücre kültür sistemleri, basitlikleri ve kolay uygulanabilirlikleri nedeniyle uzun yıllardır tercih edilmekle birlikte, hücrelerin doğal mikroçevrelerini yeterince taklit edememesi nedeniyle bazı sınırlamalara sahiptir. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla geliştirilen 3-boyutlu (3B) hücre kültür modelleri, hücre-hücre ve hücre-matriks etkileşimlerini daha iyi yansıtarak biyolojik süreçlerin daha doğru bir şekilde modellenmesine olanak sağlamaktadır. Özellikle mikroakışkan tabanlı sistemler, organoidler ve biyomalzemelerle zenginleştirilmiş 3B platformlar, kanser araştırmalarından doku mühendisliğine kadar geniş bir yelpazede yenilikçi uygulamalara kapı aralamıştır. Bu derleme, 2B ve 3B hücre kültür modellerinin tarihsel gelişimini, avantaj ve dezavantajlarını, güncel uygulamalarını ve biyomedikal araştırmalardaki gelecekteki potansiyellerini ele almaktadır. Ayrıca, dinamik ve manyetik hücre kültürü gibi ileri teknolojilerin 3B modeller üzerindeki etkileri tartışılarak, bu alandaki yenilikçi yaklaşımlar için bir perspektif sunulmaktadır.
  • Article
    Distal Pankreatektomi Sonrası Pankreatik Fistül Gelişimini Tahmin Etmede İnflamatuar İndekslerin Rolü
    (2025) Kerem, Mustafa; Emral, Ahmet Cıhangır; Çetinkaya, Gökay; 01. Atılım University
    Amaç: İnflamatuar belirteçlerin, distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül gelişimini tahmin etmedeki önemi, bu konuda yapılan çalışmalarla yeterince derinlemesine incelenmemiştir. Bu çalış-ma, distal pankreatektomi yapılan hastalarda postoperatif inflamatuar indekslerin, özellikle SII (siste-mik immün inflamasyon indeksi), NLR (nötrofil-lenfosit oranı) ve PLR (trombosit-lenfosit oranı), pank-reatik fistül gelişimi ile ilişkisini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Materyal ve Metod: Bu retrospektif çalışmada, Ocak 2020 ile Aralık 2023 arasında pankreatik kanser nedeniyle distal pankreatektomi uygulanan hastalar analiz edilmiştir. İstatistiksel analizler, pankreatik fistül (B ve C dereceleri) gelişen hastaların, üçüncü postoperatif günde elde edilen laboratuvar sonuç-larına dayalı olarak hesaplanan SII, NLR ve PLR verileri retrospektif olarak incelenerek yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya, belirlenen kriterlere uyan 72 hasta dahil edildi. Bu hastaların 25'inde (% 34.7) pankreatik fistül gözlemlendi. Bu çalışmada, BMI ve yumuşak pankreatik doku pankreatik fistül gelişimi için istatistiksel olarak anlamlı risk faktörleri olarak bulundu (her ikisi için p=0.02). Postoperatif üçün-cü günde ölçülen SII ve NLR, pankreatik fistül gelişiminin istatistiksel olarak anlamlı prediktörleri olurken, postoperatif PLR’nin pankreatik fistül gelişimini tahmin etmede istatiksel anlamlı sonuç vermediği görüldü. SII’nin pankreatik fistül gelişiminin tahmin edilmesinde NLR'den daha güçlü bir prediktör olduğu görüldü. Sonuç: Bu çalışma, inflamasyonla ilişkili indeksler olan SII ve NLR'deki artışın, distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül gelişiminin tahmin edilmesinde etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir. Buna karşılık, PLR'nin pankreatik fistül gelişimini tahmin etmede etkili olmadığı görüldü.
  • Article
    Tehlikeli Maddelerin İzinsiz Olarak Bulundurulması veya El Değiştirmesi Suçu (TCK M. 174)
    (2025) Yalçın, Can; Law; 04. School of Law; 01. Atılım University
    TCK m. 174 hükmünde kanun koyucu, üç farklı suç tipi düzenlemiştir. Bu suçların işlenebilmesi için, yasaklanan fiillerin yetkili makamların izni olmaksızın gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Söz konusu iznin varlığının, hukuka uygunluk nedeni olduğu ileri sürülmekteyse de izin şartı, tipiklikte bir unsur olarak düzenlendiği için, bu çalışmada iznin varlığının, tipikliği kaldıran bir hal olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca TCK m. 174 hükmü kapsamında değerlendirilebilir bir fiilin, korunan hukuki varlığı tehlikeye atmaya elverişliliği olmasa dahi, salt yetkili makamdan izin alınmamış olması sebebiyle cezalandırılmasının, ihlal ilkesine aykırılık teşkil edebileceği sonucuna ulaşılmıştır. TCK m. 174/3 hükmüyle önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişinin cezalandırılacağı öngörülmüştür. Öte yandan, kanunun gerekçesinde bu fiillerin, meşru ihtiyaçları gidermek amacıyla gerçekleştirilebilecekleri belirtilerek yaratılan çelişki, bu çalışmada bir kanun değişikliği önerisiyle giderilmeye çalışılmıştır. TCK m. 174/1’in ikinci cümlesinde düzenlenen hazırlık suçunun maddi konusunun belirsiz olması ve karşılığında öngörülen müeyyidenin, TCK m. 174/1’in birinci cümlesinde düzenlenen suçun müeyyidesiyle aynı olması sebebiyle suçta ve cezada kanunilik, belirlilik ve orantılılık ilkelerini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan, TCK m. 174/1’in birinci cümlesinde düzenlenen suç kapsamında, “bulundurma” seçimlik hareket olarak sayılmamış olmasına karşılık, uygulamada bu suç kapsamındaki maddelerin bulundurulmasından ceza verildiği gözlemlenmiş ve bu uygulamaların kanunilik ilkesine aykırı olduğu ortaya konulmuştur.
  • Article
    2023 Yılı Cumhurbaşkanlığı Seçimi: Recep Tayyip Erdoğan’ın Kampanya Stratejileri Üzerine Bir İnceleme
    (2025) Esiyok, Elif; Üner, Mehmet Mithat; Public Relations and Advertising; 05. School of Business; 01. Atılım University; Business
    Politik pazarlama, siyasal seçim süreçlerinde seçmen tercihlerini şekillendirme, kamuoyu algısını yönlendirme ve seçim başarısını artırmada kritik bir rol oynamaktadır. Seçim süreçlerinde, siyasi partiler seçmen kitlesine ulaşabilmek, onların desteklerini kazanmak ve rakipleri karşısında üstünlük elde edebilmek için kapsamlı politik pazarlama stratejileri geliştirerek, uygulamaktadır. Bu çalışmada, örnek olay incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Örnek olay kapsamında, Türkiye’de gerçekleştirilen 2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) uyguladığı politik pazarlama stratejileri incelenmiştir. Seçim başarısında katkı sağlayan bu stratejiler, iletişim çabaları ve rekabet üstünlüğü elde etme yaklaşımları üzerine yoğunlaşmıştır. Çalışma bulguları, AK Parti’nin rekabet üstünlüğü elde etmesine vesile olan pazarlama iletişimi çabalarının on ana başlık altında incelenebileceğini göstermiştir. Bu stratejiler; seçim tarihinin belirlenmesi, stratejik zamanlama planının oluşturulması, sosyal medyanın etkin kullanımı, veri odaklı mikro hedefleme stratejisinin kullanılması, seçmen psikolojisini etkileyen duygusal katarsis, hikâye anlatımı kullanımı, tekno-milliyetçilik vurgusu, toplumsal bütünleşmeyi sağlayan ortak kültür vurgusu, farklı etnik ve dil gruplarına ulaşabilmek adına farklı dillerde mesajların iletilmesi ve pazarlama iletişimi tekniklerinin etkin kullanılması gibi yenilikçi yaklaşımları içermektedir. Kampanya sürecinde geliştirilen stratejiler ile farklı seçmen grupları ile etkili iletişim kurulmuş ve güçlü bir seçmen sadakati pekiştirilmiştir. Çalışma bulguları, politik pazarlamanın seçim süreçlerindeki belirleyici rolünü vurgularken, modern seçim kampanyalarının nasıl şekillendiğine dair önemli bulgular sunmaktadır. Pazarlama iletişimi ve politika arasındaki etkileşimi daha iyi anlamaya yönelik katkı sağlayan bu analiz, gelecekteki seçim kampanyalarına ışık tutabilecek niteliktedir.
  • Article
    Nurses' Hand Hygiene Beliefs and Practices: A Cross-Sectional Study
    (2025) Bayraktar, Nurhan; Bakare, Oluwasegun Ganiyu; Nursing; 07. School of Health Sciences; 01. Atılım University
    Aim: Healthcare-associated infections (HAIs) are related to significant morbidity, mortality, and increased hospital costs. Hand hygiene has been demonstrated to be an effective measure in preventing HAIs. This study aimed to evaluate nurses’ beliefs and practices concerning hand hygiene. Material and Methods: This cross-sectional study was conducted in two university hospitals in North Cyprus between November and December 2020, involving a total of 80 nurses. Data were collected using the Turkish revised version of the Hand Hygiene Belief Scale and the Hand Hygiene Practices Inventory. Descriptive statistics, Mann-Whitney U test and Kruskall Wallis test were used to compare the groups. Results: The findings revealed that the overall hand hygiene belief score among nurses was 3.99±1.74, while the overall hand hygiene practice score was 4.85±0.84. Comparisons between hand hygiene belief and practice scores and nurses' demographic data indicated no statistically significant difference. Conclusions: Nurses had positive hand hygiene beliefs and a high level of practice score of hand hygiene. Notably, the practice scores exceeded the belief scores. Implication for nursing practice/management or policy: Educational strategies to improve the hand hygiene beliefs of the nurses are recommended. Future studies could expand the participation rate, extending the research across multiple healthcare institutions.
  • Article
    Pankreatikoduodenektomi Sonrası Gelişen Postoperatif Pankreatik Fistül İçin Erken Bir Belirteç Olarak C-reaktif Protein
    (2025) Kerem, Mustafa; Emral, Ahmet Cıhangır; 01. Atılım University
    Amaç: Pankreatikoduodenektomi (PD) sonrası gelişen klinik olarak anlamlı postoperatif pankreatik fistül (CR-POPF), cerrahi sonrası morbiditenin en önemli nedenlerinden biri olup, sekonder komplikasyonlara da zemin hazırlamaktadır. CR-POPF’nin erken dönemde tanınması, zamanında müdahale ve uygun dren yönetimi açısından kritik öneme sahiptir. Bu çalışmanın amacı, postoperatif 3. gün (POD 3) serum C-reaktif protein (CRP) düzeylerinin CR-POPF gelişimini öngörmedeki değerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Mart 2020 ile Şubat 2025 arasında merkezimizde PD uygulanan 112 hasta retrospektif olarak analiz edildi. Total veya distal pankreatektomi yapılanlar, neoadjuvan tedavi alanlar, kontrolsüz diyabeti olanlar, immünsüprese hastalar ve pankreas dışı anastomoz kaçağı gelişenler çalışma dışı bırakıldı. Postoperatif 3. gün serum CRP düzeyleri, dren amilaz konsantrasyonu ve drenaj hacmi kaydedildi. CR-POPF, Uluslararası Pankreas Cerrahisi Çalışma Grubu (ISGPS) kriterlerine göre tanımlandı. ROC eğrisi analizi ile CRP düzeylerinin tanısal performansı değerlendirildi. Ayrıca, çok değişkenli lojistik regresyon analizi ile CR-POPF için bağımsız risk faktörleri belirlendi. Bulgular: CR-POPF, 17 hastada (%15,2) gelişti. Bu hastalarda pankreas duktus çapı anlamlı şekilde daha dar ve doku yapısı daha yumuşaktı (p < 0,01). ROC analizinde, POD 3 CRP düzeyi >161 mg/L olan hastalarda CR-POPF gelişimini öngörmede AUC 0,77, sensitivite %82,4 ve spesifisite %66,3 olarak bulundu. Lojistik regresyon analizinde, dar pankreatik duktus çapı ve yumuşak pankreas dokusu CR-POPF için bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. Sonuç: Pankreatikoduodenektomi sonrası 3. gün serum CRP düzeylerinin yüksek olması, CR-POPF gelişimini öngörmede anlamlı bir belirteçtir. CRP düzeylerinin rutin postoperatif değerlendirmeye dahil edilmesi, erken risk sınıflamasını kolaylaştırarak hasta yönetimi ve dren çekilme zamanlamasında klinik karar sürecine katkı sağlayabilir.
  • Article
    Ağırlık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin Türkçe Geçerlik ve Güvenirliğinin İncelenmesi: Metodolojik Çalışmalar
    (2024) Akçıl, Mehtap; Onbaşı, Zeki Çağın; 01. Atılım University
    Amaç: Bu çalışma, orijinal dili İngilizce olan Ağırlık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin Türkçe geçerlik ve güvenirliğini değerlendi rerek, Türkçe diline uyarlanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem ler: Çalışmaya 392 üniversite öğrencisi katılmıştır. Ölçek, sağlık ve beslenme alanında iyi seviyede İngilizce bilen 2 uzman diyetisyen ve 1 mü tercim tercüman tarafından çevir-geri çevir tekniği ile Türkçeye çevrilmiş ve daha sonra 10 kişilik küçük bir gruba uygulanarak ön çalışması yapıl mıştır. Beş alt boyuttan oluşan bu ölçek toplamda 43 madde içermektedir. Bulgular: Çalışmaya katılan bireylerin %82,1’i kadın, %17,9’u ise erkek tir. Tüm bireylerin yaş ortalaması 20,6±1,50 yıl olarak saptanmıştır. Bart lett küresellik testi sonucuna göre maddeler arasında faktör analizi yapılabilecek yeterli düzeyde ilişkili olduğu saptanmıştır (χ2=2461,2; p<0,0001). Açıklayıcı faktör analizi ile Ağırlık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin, orijinal ölçekte belirtildiği şekilde 5 faktör (boyut) altında top landığı belirlenmiştir. İkili doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarına göre Ağır lık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin Türkçeye uyarlanmasında geçerlik koşulunu sağladığını ve ölçeğin uygulanabilir olduğu görülmüştür. Ölçeğin, Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı (α=0,75) orta düzeyde bulun muştur. Test-tekrar test verilerinden elde edilen sınıf içi korelasyon katsa yısı sonuçları da Ağırlık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin orta düzeyde güvenilir olduğunu göstermektedir. Sonuç: Bu çalışma sonucunda Ağırlık Yönetimi Beslenme Bilgisi Ölçeği’nin bireylerin ağrılık yönetimi beslenme bilgisi düzeyini ölçmede geçerli ve güvenilir bir araç olduğu sap tanmıştır.
  • Article
    Nonspesifik Kronik Boyun Ağrısı Olan Akademik Personelde İleri Baş Postürünü Etkileyen Faktörlerin Karşılaştırılması: Tanımlayıcı Çalışma
    (2024) Yelvar, Gul Deniz Yilmaz; Cirak, Yasemin Buran; Begen, Sena Nur; Arslan, Fatma Cansu Aktaş; Uluğ, Naime; Kılıç, Erden; 01. Atılım University
    Amaç: Çalışmanın amacı, nonspesifik kronik boyun ağrısı olan akademik personelde ileri baş pozisyonuna etkileyen faktörlerin karşı laştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya, nonspesifik kronik boyun ağrısı olan elli katılımcı dâhil edildi. Katılımcılar, kranioverteb ral açı değerine göre “normal servikal pozisyon” ve “ileri baş du ruşu(FHP+)” olmak üzere iki gruba ayrıldı. Demografik bilgiler ve oturma, bilgisayar ve telefon kullanım süresi kaydedildi. Dinlenme, uyku ve aktivasyon sırasındaki ağrı şiddeti, görsel analog skalası kul lanılarak değerlendirildi. Üst trapezius ve suboksipital kaslarının ağrı eşiği algometre ile değerlendirildi. Skapulotorasik kas kuvveti, derin servikal kas kuvvet ve enduransı el dinamometresi ve stabilizer basın çlı biyofeedback ünitesi kullanılarak değerlendirildi. Kraniovertebral açı, fotoğraf analiz yöntemleriyle belirlendi. Servikal eklem pozisyon hissi, dijital inklinometre kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Top lam 50 akademik personel dâhil edildi. FHP+ grubunda kilo, beden kitle indeksi ve cep telefonu kullanım süresi anlamlı olarak daha yük sek olduğu belirlendi (p=0,02; p=0,01). FHP+ grubunda üst trapezius ağrı eşiğinin anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirlendi (p=0,02). Gruplar arasında orta trapezius kas kuvveti, derin servikal fleksör kas dayanıklılığı ve eklem pozisyon hissi bakımıdan anlamlı fark olduğu belirlendi. (sırasıyla p=0,02; p=0,03; p=0,01). Sonuç: Nonspesifik boyun ağrısı olan hastalarda, FHP; üst trapezius kas ağrı eşiği, orta tra pezius kas kuvveti, azalmış derin servikal fleksör kas dayanıklılığı ve servikal eklem pozisyon hissi ile ilişkilidir.
  • Article
    Farklı Dozlarda Uygulanan Apelin-13’ün Analjezik Minimum Etkin Dozu ve Böbrek Dokusu Üzerine Etkisi: Deneysel Çalışma
    (2024) Küçük, Ayşegül; Dursun, Alı Dogan; Arslan, Mustafa; Ozdemir, Cagri; Sezen, Şaban Cem; 01. Atılım University
    Amaç: Apelin ve APJ sinyal yolu; kalp, böbrek ve akciğer dâhil çeşitli dokularda eksprese edilmektedir. Bu yol kan bas ıncı, kardiyak kontraktilite, kalp h ızı, nosisepsiyon, apoptozis ve inflamasyon üzerinde çeşitli etkilere sahiptir. Mekanizması hâlen anlaşılamamasına rağmen Apelin-13’ün analjezik etkinli ği gösterilmi ştir. Gelecekte koruyucu ve tedavi edici bir ajan olarak kullan ılabilecek olması insan sağlığına önemli katk ılar sağlayacaktır. Bu sebeple ratlarda Apelin- 13’ün minimum analjezik etkin dozunu ve böbrek üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: 30 adet Wistar Albino erkek rat, randomize olarak 5 gruba ayrıldı. Ratlar kontrol, Apelin-25, Apelin-50, Apelin-100 ve Apelin-200 gruplar ı olarak isimlendirildi. Apelin-13 intraperitoneal olarak 25, 50, 100 ve 200 μg/kg uyguland ı. Kontrol grubuna intraperitoneal olarak ayn ı hacimde salin uygulandı. Apelin uygulanmasından sonra 30. dk, 1. ve 2. saatlerde Hot Plate testi ile analjezik etkinlik de ğerlendirildi. 24 saat sonra histolojik ve biyokimyasal değerlendirmeler için tüm ratlardan kan ve doku örnekleri alındı. Bulgular: Hot Plate sonuçlarına bakıldığında 50 μg/kg ve üzeri Apelin-13’ün analjezik etkinlik gösterdiği tespit edildi. 25 μg/kg dozda analjezik etki görülmedi. 100 ve 200 μg/kg Apelin-13 uygulanan ratların böbrek dokusunda vasküler vakuolizasyon ve hipertrofi, Bowman aralık dilatasyonu ve tübüler hücre dökülmesi anlamlı olarak artmış bulundu. 200 μg/kg Apelin-13 uygulanan ratlarda doku oksidatif stres belirteçleri daha yüksekti. Sonuç: Literatürde Apelin-13’ün farklı dozlarda analjezik etkileri ile ilgili çalışmalara rastlamadık. 200 μg/kg Apelin-13 uygulamas ının böbrek dokusunu olumsuz etkiledi ğini bulduk. Apelin-13’ün minimum analjezik etkin dozunun intraperitoneal olarak uygulanan 50 μg/kg olduğunu tespit ettik.
  • Article
    Türkiye’de Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Alanında, Öğrenci, Akademisyen ve Klinisyen Bakış Açısıyla Kanıta Dayalı Uygulamanın Yeri: Pilot Çalışma
    (Turkey Assoc Physiotherapists, 2025) Akınoğlu, Bihter; Bengüboz, Fatma Büşra; Arıkan, Zeynep; 01. Atılım University
    Amaç: Kanıta dayalı uygulama (KDU), yüksek kaliteli klinik araştırmalara ve uygulamalara dayanan bir yöntemdir. Dünya Fizyoterapi Konfederasyonu’na göre KDU eğitimi fizyoterapi uygulama önerilerinin başında gelmelidir. Çalışmamızın amacı Türkiye’de fizyoterapi ve rehabilitasyon alanında, öğrenci, akademisyen ve klinisyen bakış açısıyla KDU’nun yerini ve önündeki engelleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışma pilot çalışma olarak planlanmıştır. Çalışma süresince ulaşılabilecek bütün fizyoterapi ve rehabilitasyon alanında olan öğrenci, akademisyen ve klinisyenler ile çalışma gerçekleştirilmiştir. Değerlendirmede 28 sorudan oluşan “KDU Ölçeği” ve çalışmacılar tarafından hazırlanan KDU konusundaki görüşler, bilgi seviyesi, önündeki engellerin sorgulandığı bir form kullanılmıştır. Çalışma verileri web tabanlı bir form oluşturularak toplanmıştır. Bulgular: Çalışmamız 44 öğrenci, 22 akademisyen ve 31 klinisyen olmak üzere toplam 97 kişi ile gerçekleştirilmiştir. KDU’yu engelleyen faktörler cevaplarında “Order (tedavide hekim talimatı) almak” öğrencilerde %51,06, akademisyenlerde ve %31,57 klinisyenlerde %33,33 oranla ilk engel olarak belirtilmiştir. KDU ölçeği toplam puanları üç grup arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklar olduğu tespit edilmiştir (p=0,000). Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına bakıldığında farklı alanlarda bulunan fizyoterapistlerin KDU bilgi ve tutumlarının farklılıklar gösterdiği fakat ortak olarak Türkiye’de fizyoterapi ve rehabilitasyon alanında, öğrencilerin, klinisyenlerin ve akademisyenlerin KDU zorlaştırıcılarının başında “Order almak” faktörünün olduğu görülmüştür.
  • Article
    Havayoluyla Gerçekleştirilecek Uluslararası Taşımalarda Kural Tanımaz Yolcuya Müdahale
    (2025) Acun, Umut; Law; 04. School of Law; 01. Atılım University
    Havayoluyla gerçekleştirilen yolcu taşımalarında, kural tanımaz yolcu vakaları her geçen gün artmaktadır. Kural tanımaz yolculara ilişkin düzenlemelerse kural tanımaz yolcu ve kural tanımaz yolcunun gerçekleştirdiği kural tanımaz davranışlara müdahaleyi düzenlemekte, fakat müdahalenin makul ölçüyü aşması durumunda sonuçlarının ne olacağını belirtmemektedir. Yine düzenlemelerde kural tanımaz yolcunun tanımının dar anlamda yapılmış olması, uçağın kapılarının kapanmasından önce ve iniş sonrası açılmasından sonra kural tanımaz davranışlarda bulunan yolculara gerçekleştirilecek müdahale konusunda bir belirsizlik yaratmaktadır. Bu belirsizlik ise gerek taşıyıcı, gerek müdahale edecek kişiler gerekse yolcular açısından tarafları tereddüte düşürmekte ve kural dışı yolcuya yönelik müdahaleyi de geciktirmektedir. Bu durum ise yolcunun, mürettebatın ve uçuşun güvenliğini tehlikeye atacaktır. Çalışmamızda bu kapsamda öncelikle kural tanımaz yolcunun geniş ve dar anlamda tanımı yapılarak, kural tanımaz yolcu davranışlarının altında yatan nedenler ele alınacak, devamında ise kural tanımaz yolcuya ilişkin uluslararası ve ulusal düzenlemeler ele alınacaktır. Çalışmamızda son olarak ise kural tanımaz yolcuya müdahaleden doğan sorumluluk incelenerek tartışmalı noktalar çözüme kavuşturulmaya çalışılacaktır.
  • Article
    Tasarım Eğitiminde Stratejik ve Yapılandırmacı Bir Pedagojik Yaklaşım Olarak “Katılım”
    (2025) Demirbas, Ozgen Osman; Merter, Sevi; Interior Architecture and Environmental Design; 03. School of Fine Arts Design & Architecture; 01. Atılım University; Anesthesia Program; 12. Department of Medical Services and Techniques
    Bu çalışma, artırılmış katılım fırsatlarının tasarım stüdyosunda eğitmenler ve öğrenciler arasında daha gerçekçi bir diyalog kurarak öğrenmeyi geliştirme potansiyeline sahip olduğu konusunu tartışmakta ve proje tabanlı tasarım öğreniminin yapılandırmacı görüşüne ve karşılıklı ve sürekli bir öğrenme süreci olarak tanımlanan katılım kavramına dayanmaktadır. İlk olarak, katılımcıların görüşleri aracılığıyla ana tartışmaya bir temel oluşturmak için eğitmenler ve öğrencilerle bir atölye çalışması gerçekleştirilmiştir. Ardından, elde edilen çıktılar bir ikinci sınıf endüstriyel tasarım dersinde uygulanmıştır. Ders koordinatörü ile yapılan bir görüşmeye ek olarak öğrenciler ile yarı yapılandırılmış bir odak grup çalışması gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar, öğrenme ve katılım konusundaki farklı motivasyon ve tercihlere rağmen, katılımın öğrencilerin hem tasarım hem de öğrenme süreçlerini anlamlandırmalarına yardımcı olduğunu göstermektedir.